Olmasaydı Sahiplik…

29 Eylül 2009 05:38 / 2058 kez okundu!

 


Zarfa “ Fatma BARKA - BODRUM” yazardı. Babaannesinin “mübarek bayramını kutlar, ellerinden hürmetle öperdi.” Pek sevinirdi Babaanneciği. Atmaz, ocağın üstüne koyardı zarfıyla kartı. Gelen giden görsündü ne severdi torunu kendisini!

Büyümüş, okumaya gitmişti İzmir’e. Ama her bayram hatırlardı Babaanne’sini. Gelince, torun da ocağın üstünde sergilenen zarfa bakar hoşlaşırdı. Demek ki Babaanneciği mutlu olmuştu. Çoğu kez zarfın üstünde kendi yazdığından başka yazılar da olurdu: “Bodrum, Muğla ilinin ilçesidir. Görülmüştür. Burdur PTT İdaresi kaşesi ve imza”

Daha ufacık çocukken ne güzel dambaşta yatarlardı birlikte. Küp şeker beyaz ev, toprakkızıl dambaşta. Ne de güzeldi Babaannesi’nin koca memeli koynu! Ya kokusu? Uyuyacaklardı koyun koyuna ne güzel. Gel gör ki, gökteki yıldızlar bırakmazdı çocuğu uyusun! Kimindi onlar? Sorardı Babaanne’sine, yorganın altından merakla bakarken yıldızlara: Kimindi bu yıldızlar? Kimin? En çok bunu merak ederdi. Babaannesi, “Allahın” diye yanıtlardı. Her şey O’nundu. E,nasıl O’nun olmuştu bu kadar yıldız ve her şey?.. “Yaratmıştı.” Nasıl yaratmıştı? Arkası kesilmeyen nasıllar! Sonunda bir azar: “Zıbar artık kahpenin eniği! Beni dinden imandan mı edeceksin?” Uyur gibi yapar, ama yıldızları gözlerdi. Ve hep sorardı kendi kendine, babaannesine inanmadığı için: Kimin acaba bu yıldızlar ve her şey?

Ertesi gece de Samanyolu rahat bırakmazdı uyusun. Peki bu gökteki samanlı yolda kimler yürürlerdi? “Melekler.” Peki ben neden görmüyorum onları? “E, sen çok yaramazsın. İzinsiz denize kaçıyorsun. Beni dinlemiyorsun. Sana görünürler mi hiç?” Babaannesinin, denize girdiğini anlamasına şaşardı. O kadar da donunu, ıslanıp belli olmasın diye çıkarırdı. Yine de anlardı babaannesi. Ertesi gün denize kaçmaz, bir denileni iki etmez yine de göremezdi melekleri. Aksilik ya, “tam melekler yürüyüşe çıktığında uyuyakalmış” olurdu! Oysa ne çok istiyordu görmeyi melekleri.

Ya dedesi? Barka Dedesi? Sevmez olur muydu hiç torununu? Yoksa neden götürsündü onu paragatla balık avlamaya. Ne güzel hazırlanırlardı. Musandıradan sepetleri taşımakla başlarlardı işe. Dedesi ne dese bi tez yapardı. Bir an evvel gitsinlerdi Adaboğazı’na. Neden geceden giderlerdi bilmezdi. Bu sefer de denizin içinde karşısına çıkardı yıldızlar. Dedesi “yakamoz onlar” derdi . O hiç bir şey sormazdı başkaca. Ya kızarsa dedesi? Bir daha gelememek de var! En iyisi susmak. Zaten, “söz büyüğün, sus küçüğün” değil miydi?

Gemici feneri yanardı tepelerinde. Paragatlar atılırdı. Karpuz, çökelek ve peksimet. Dedesinin ne güzel çakısı vardı ama. Karpuz önce yenir, sonra kaşıklanırdı. Sonra dedesi anlatırdı yelkenliyle Akdeniz’de nerelere gittiklerini. Başına da gelmedik kalmamış hani Dede’nin şu denizlerde. Dedesinin bunca yaşanılmışlıktan sonra, neden hâlâ böylesine sevdiğini denizi, anlamazdı torunu. Yoksa bu denizin içinde kaynaşan yıldızlardan olmasındı? Ya da, bu sessizliğin sesinden?

Güneşle birlikte, pembe pembe mercanlar da dolardı tekneye. Ne bereketti ama? “Balıkların canları, onların ekmek parasıymış. Baba da işte bu parayla büyütülmüş, amcalar da.”

Şimdi babaanne de yok, dede de. Hatta baba bile yok!
Gökyüzünde yıldızlar, denizde balıklar da yok, denize kaçan çocuklar da. Hatta denizin kendi bile yok!

Yıldızlar otellerde artık.
Yıldızsız gökyüzü mü olur? Balıksız deniz? Denizsiz Bodrum?
Şimdi yeşil çizgi lazer gösterileri var gökyüzünde.
Çocuklar ne düşlüyorlar acaba?
İnsanlar “kültürsüzleşti”. Balıklar “kültürlendi".
Işıktan gökyüzü, kirden deniz görünmez oldu.

Babaanne yok artık. Dede de yok. Hatta baba bile yok.
Bodrum da tüketildi gitti. Giden döner mi?

Sahipleri var artık Bodrum’un. Denizin, kıyıların, koyların…
Yıldızların sahibi olmasaydı, Bodrum’un sahipleri olmasaydı.
Doğayı kirletiyor, toplumu kirletiyor sahiplik.
Çocuklar artık denize kaçmıyor. Bodrum’da deniz yok!
Tekneler var. Sahipleri var.

Keşke sahibi olmasaydı hiçbir şeyin. O zaman kirlenmezdi yaşam. Kirlenmezdi gökyüzü ve deniz. Unutmazdı Bodrumlu çocuklar denize kaçmayı, yüzmeyi, düş kurmayı… Melekleri görmeyi ümit ederlerdi, "artiz"ler yerine…

Şu sahiplik ne kötü! Mutsuz ediyor insanları, yaşamdan ve yaşamlarından ediyor.


Ertuğrul BARKA 
29.09.2008

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
05 Ekim 2009 21:04

kaptan

insanlar 'Kültürsüzleşti' Balıklar ''Kültürlendi''
Neden?
Egitim
BiLiNÇ
ERK SAHiPLENME elbette zorlaştırıyor işi.taviz giriyor işin icine,popilizm(yabancı dili nasıl yazılıyor bilemedim ama yalakalık işte) giriyor.
Bencillik doguştan var zaten.Ben =EGO  EGOİZM
Hoşgorü azalmakta
Empati dillerdede...Gönüllerdemi?
Kücük kızımı Doktoruna götürdum
Nasıl egitelim dedim?3 yaşına kadar sadece sevgi verin boşverin egitimi dedi.
aslında sevince ne verecegini buluyorsun bilmesende.sevince özgür bırakıyorsun
Sevgi dolu Ertugrul a ve Barka ailesine....
29 Eylül 2009 10:54

deren

Olmasaydı sahiplik, olmasaydı mülkiyet! Ama birinde var birinde yok değil, topyekün olmasaydı tabii. Fatma'cım benim okul arkadaşım, güzel Fatma, düşlerine karıştı demek ki. Onun gökyüzüne bu denli hayran olduğunu bilmiyordum. Biraz olsun rahatladım..
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.