EN YALNIZ OLANA TANRI DENİR

02 Eylül 2010 12:05 / 3354 kez okundu!

 


Yalnızlara…
Nedense yalnızlığın kötü bir durum olduğu önyargısı vardır. Oysa yalnızlık yaratıcılara özgü bir güçlülüktür! En hoşlandığımız, kendimizden bir parça bulduğumuz sanatsal yapıtları yaratanlar, bu yaratışları sırasında yalnız değil miydiler?

O görkemli ve duygu yüklü sesleri herkesten önce duyan; Ludwig van Beethoven Dokuzuncu Senfoni’sini; Piyotr İlyiç Çaykovski Altıncı Senfonisi’ni; Dmitri Dmitriviç Şostakoviç Yedinci Senfonisi’ni; Maurice Ravel Bolero’sunu bestelerken yalnız değil miydiler? Nazım Hikmet yalnız değil miydi? O muhteşem Akdeniz heykeli gibi, daha nice heykellerin yaratıcısı İlhan Koman, Türkiye’de de gidip yerleştiği İsveç’te de yalnız değil miydi?

Ya bilimsel çalışma ve araştırma yapanlar? Doğal ve toplumsal gerçekleri herkesten önce saptayarak yasalaştıranlar da yalnızdılar. Yoksa, sizce Galile Galileo yalnız değil miydi? Pier ve Mari Curi? Tüm bilimciler? Bir soylu olmasına rağmen: "Çevremdeki herşey sefaletten ve bir parça ekmek mücadelesinden ibaretse, böyle büyük sevinçlere ne hakkım var. Yüksek duygular dünyasında yaşamamı sağlayan şeyler, buğday yetiştiren ama çocuklarına yeterli ekmeği bulamayan insanların sofralarından alınmışsa, sevinmeye ne hakkım var?" diyerek soyluluktan ve tüm unvanlarından vazgeçen Kropotkin yalnız değil miydi?

Yakınılan yalnızlık olmasa gerek. Tek başınayken, yapacak bir şeyi ve üretkenliği olmayanların can sıkıntısı yakınmalarından sözedilebilir.

Yalnızlıktan korkanlar ve yakınanlar, üretkenliklerini, yaratıcılıklarını kaybetmiş zayıf, direşken olmayan kişilerdir.

Yalnızlığın ne büyük bir güç olduğunu, üretken ve yaratıcı kişilikler bilirler; yaşamıştırlar bunu. Yalnızlık, büyük bir özgürlüktür de.

Yalnızlık, insanın içine yönelmesini, kendisiyle çatışması ve hesaplaşmasını da sağlar. Bunun sonunda da bilinç te bulunç ta güçlenir. Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına karşın, Anadolu'da da tanınan ve sevilen; yaygın olan vargıya göre, Mevlânâ, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi Anadolu ekollerini ve Aleviliği etkilemiş Ahmet Yesevi örneğinde olduğu gibi.

Yani sorun, yalnızlıkta değildir; niteliksiz ve sıradan olmaktadır; yaşamın ve yaşadığının ayırdında olmamaktadır, kendini üretememektedir.

Yalnızlığı yaşayın ve yaşamınızı yeniden ve nitelikli olarak üretin; yaşama egemen olarak güçlenin.

Varsa; en yalnız ve en yaratıcı olan “tanrı” değil mi?


Ertuğrul BARKA

01.09.2010


Son Güncelleme Tarihi: 08 Eylül 2010 02:15

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
19 Eylül 2010 18:43

güzelizmir

insan toplumsal bir varlıktır.h içbirzaman yalnızlıgı sevmemiştir. Evet belki 'büyük'insanlar yapıtlarını yazarken (bazıları)yalnız kalmışlardır. Ama bu yalnızlıgı hiç de isteyerek ve bilinçli bir seçim olarak benimsedigini sanmam. Ne demiş şair; BÜYÜK İNSANLIK Büyük insanlık gemide güverte yolcusu trende üçüncü mevki şosede yayan büyük insanlık. Büyük insanlık sekizinde işe gider yirmisinde evlenir kırkında ölür büyük insanlık. Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter pirinç de öyle şeker de öyle kumaş da öyle kitap da öyle büyük insanlıktan başka herkese yeter. Büyük insanlığın toprağında gölge yok sokağında fener penceresinde cam ama umudu var büyük insanlığın umutsuz yaşanmıyor.
18 Eylül 2010 18:22

Nezih Öztüre

Yanlız degilsin
Biraz Mevlana yazsana Ertugrulcum.Tesekkurler
14 Eylül 2010 03:46

Doga

<> ise eğer sevgili Hocam, seninki atom çekirdeği kadar enerji yoğun bir yalnızlık. Her ne kadar Ö.Asaf “Yalnızlık Paylaşılmaz” dese de, sayısız tanrısallığı teşvik edici paylaşılan ve çogalan türden seninkisi. “Tanrıların tanrısı” sen çok yaşayasın. Mehmet Sahin
10 Eylül 2010 11:54

sevda yaşamadair

Yüksek duygular dünyasında yaşamamı sağlayan şeyler, buğday yetiştiren ama çocuklarına yeterli ekmeği bulamayan insanların sofralarından alınmışsa, sevinmeye ne hakkım var? İşte bütün öz burda... Çoğalmanın yalnızlığı bu... Yüregine eline sağlık abii...
10 Eylül 2010 01:47

hurkus

Harika bir yazı. Son derece etkileyici.

Kısa, öz ve doğru...

Ercan ULAŞ
09 Eylül 2010 10:26

sultan

yani bir elimle öbür elimi tutarım mışıl mışıl bir uyku tuttururum. Ne elimi sıkan olur ne de bırakan:))) mı? demektesin? Sen Çağlayan'ın sıcak, aşkla, sevgiyle dolu ellerini tutmaya devam et bence "yaratıcılık" tanrıya kalmaya devam etsin:))) iyi bayramlar Sevgili Barka...iyi ki varsın da evethayır dışında şeyler de olduğunu farkediyoruz.
09 Eylül 2010 03:36

hasan gülerr

MERHABA SEVGİLİ ERTUĞRUL BARKA

düşüncenize, duygunuza, kaleminize sağlık hocam
yalnızlık konusunda görüşlerinize katılıyorum.
evet yalnızlık yaratıcılıktır
YALNIZLIK: yalın olma hali olarak da algılanmalı
yalnızlık veya yaratıcılık konusuna, esnek düşüncelerle farklı boyutlardan baktığımızda
görüyoruz ki çoğulluğumuzun yolunu da açan yalnızlıktır..
yalnızlığa dair çok şey düşünülüp söylenebilir...
yalnızlığa dair en özlü sözü Anadolu halkı söylemiştir;
'YALNIZLIK ALLAHA MAHSUSTUR'
bu deyim fevkalade yazınızın içeriğiyle karşılık buluyor...
bu toprakların halklarının saklayarak yaşattığı değerlerinden beslenen bir ozan olarak,
diyorum ki -İNSAN YALNIZLIĞIYLA ALLAHLAŞIYOR...
yalın ve yalnızların AŞKIYLA sizi selamlıyorum.

sevginizin ışığıyla çoğalın hocam

saygılarımla

ŞAİR DEDOCAN

08 Eylül 2010 03:00

hurkus

Sevgili Umur hocam,

Yüzyıllardır dinlerin ve politikacıların başarmaya çalıştıkları ve büyük ölçüde de başarılı oldukları bir konudur yalnızlaştırmak ve sürü yaratmak. Yalnızlardan oluşan bir sürü hem dinlerin hem de politikacıların işlerine yaramıştır. Yalnızlık içinde olanları inançlı (dini anlamda) hale getirmek kolaydır. Aynı zamanda bu yalnızlık duygusu içindeki insanlar politik olarak ta sürü halinde yönetilebilirler. Eylemlerle değil tepkilerle yaşarlar. Devrimler ve dönüşümler tepkilerden değil eylemlerden oluşmak durumundadır. Yalnızlık yaratsa yaratsa tepkiler yaratır, eylemler yaratamaz. Bireysel anlamda da Marx'ın dediği "Karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız, yani sevgi olarak sevginiz karşınızdakinde bir sevgi yaratmıyorsa, seven bir kişi olarak kendinizi sevilen bir kişi yapamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür. Bu bir talihsizliktir". Buradan benim anladığım yalnızlıktır yine. Tekbaşına olanın sevgisi güçsüz olamaz, tekbaşına olan biri bedbaht olamaz. tekbaşına olan dinlerin ve politikacıların sürüsü haline gelemez, tekbaşına olan tepkisel değil eylemseldir.

Formüle etmek gerekirse;
Zehir ; Yalnızlık (=çaresizlik)=tepkisellik, mutsuzluk vb. olumsuzlamalar
Panzehir; Tekbaşınalık(=çare)=eylemlilik, mutluluk vb. olumlamalar

Saygı ve sevgilerimle,

Ahmet KINAY

08 Eylül 2010 02:57

hurkus

Sevgili Ertuğrul, Sevgili Kınay,

Yazılarınızı, ben de benim yalnızlık ve tek başınalık tarifimle açıklayamadım. Bence, özellikle kendini duygusal olarak yalnız hisseden 'yalnız'dır. Yani 'sevip te sevilmeyen' veya 'aşkla sevdiği olmayan'. Yoksa gerek tasavvufta gerekse fiziki aşkta ne Nazım, Mecnun vb ne de Mevlana vb. yalnızdılar. Sadece onlar için kavuşamamışlardı ya da manen kavuşmuşlardı denebilir. Ama, bence örneğin Attilla İlhan yalnızdı, Zeki Müren yalnızdı. Elimde henüz bitirmediğim NTV yayınlarından okuduğum "Nasıl Bilirdiniz" isimli kitapta anlatılan bazı bilimci ve sanatçılar yalnızdı. Ama, kitaptakilerin bir kısmında da kişilik bozukluğu ve a sosyal kişilikler var.

Bu konu, kendini her bakımdan yalnız hisseden biri olarak benim de ilgimi çekiyor. Ben manevi (fiziki ve ruhani aşkta) yalnızlığı ve veya kavuşamamayı daha önemsiyorum; daha yaratıcı ve bir o kadar da haz verici buluyorum. (burayı açıklamak zor; bkz İskender Pala, Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk içinde eza sözcüğünün zevkten-haz sözcüğünden gelen kökenini anlatan sayfalar)

Ayrıca toplum içindeki siyasi ve ahlâki yalnızlaşma da tartışılmalı ve yazılmalı. Örneğin nedendir bilmem (nedenini tabii ki biliyorum) mezunu olduğum ve en % 80'i sol, bunlardan da en az yarısı sosyalist olan 300 kişilik Hacettepe Tıp 79 mezunları içindeki beni giderek yalnız hissettiren ekonomik ayrışma ve tüketim alışkanlıklarımızın ters düşmesini; bırak 300 kişiyi kendi çocuklarım ve eşimle, yakın arkadaşlarımla siyasi ve tüketim alışkanlıkları yönünden yabancılaşmanın verdiği yalnızlığı da yazmalıyız ki hepsi biraz birbirlerine açılır. Paranın getirdiği ve yarattığı saygı ve sevgiyi 'alalayan' toplum ahlâkının beni bu toplumdan yabancılaştırması gibi.

Paylaşımın için teşekkürler.

Sevgilerimle.

Not: 'Tanrının ne kadar yalnız olduğunu' henüz bilmiyoruz; Tolga Hoca belki bilir:))

Herkesin kendi bayramına iyi bayramlar.

Umur Gürsoy
08 Eylül 2010 02:50

hurkus

Sayın Barka,

Yukarıdaki yazınızı derinlemesine hissederek okudum. Sanki bana bir kavram kargaşası varmış gibi geldi. Yalnızlık ve tekbaşınalık kavramlarının yer değiştirmiş olduğunu sanıyorum. Yukarıda saydığınız bütün yaratımlar ve yaratanların yalnız olmadıklarını ancak tekbaşına olduklarını biliyorum. Mesala, Nazım Hikmet tekbaşınaydı, ama asla yalnız değildi, kendi deyimiyle duvarın ardındaki dışarıyla birlikteydi. Yine Ahmed Arif Anadolu şiirinde Kalmışım bir başıma, bir başıma ve uzak derken burada yalnızlığın umutsuzluğunu değil tekbaşınalığın gücünü ortaya koymaktaydı. Kanaatimce asıl güç burada, yani tekbaşınalığı başarabilmekte, ama asla yalnızlığın çaresizliğine düşmemekte. Kelime olarakta tekbaşınalık bir gücü çağrıştırırken yalnızlık bir çaresizliği çağrıştırmaktadır. Bu vesile ile hem Nazım Hikmet'in yaşamaya Dair şiirini, hem de Ahmed Arifi'in Anadolu şiirini aşağıya alıyorum.

Saygılarımla,

Ahmet KINAY


YAŞAMAYA DAİR

1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947

2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948

3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Åžimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Nazım HİKMET



ANADOLU
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?

Ahmet ARİF

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

07 Eylül 2010 19:14

emine

Merhaba... yalnız biri olunca dikkatimi çekti yazınız... aynısının tıpkısını düşünüyorum... Yalnızlık, büyük bir özgürlüktür de... düşünceniz aynen benim düşüncem zaten... gayet keyfle okudum... Varsa yoksa bilmiyorum ama. yalnızlık ona mahsus derler ya.:) yalnızlık güzel hatta tercih edilebilir bir durum... sevgi ve saygılar...
07 Eylül 2010 09:46

hurkus


Yaziyi cok begendim
Sevmem yalniz kalmayi, yalniz seyahat etmeyi
farkindayimdir bunun bir gucsuzluk oldugunu
Ama sen cok guzel dusunup ifade etmissin

Hem cok begendim, hem mahzun oldum

Prof. Dr. Neşet KADIRGAN
03 Eylül 2010 15:41

demokritos

Cicero; " Hiç kimse yalnız kalmak istediğinden daha az yalnız değildir." der.
Bu "yalnızlığımızın" zorunluluğunu ve kaçınılmazlığını ifade eden doğru bir söylemdir.

Yalnızlık hakkında yazdığınız yazıyı keyifle okudum.
Yalnızlık bir anlamda; birey -toplum karşıtlığında, hem bireysel varoluşa, hem de toplumdan yansıyan bireysel bilincin açığa çıktığı ve insanın bilinçli ya da bilinçsiz kendisini yeniden ürettiği ana denk düşer. Birey olabilmek, insanlık ormanında "tek ve hür bir ağaç" olabilmek, yalnızlığın gücünün farkına varabilmekle gerçekleşir.

İnsanın bilim, kültür-sanat ve dolayımlı olarak tüm toplumsal ilişkileri, toplumdan yansıyan bireyselliği; toplumsallığını yitirmeden yalnızlığını yaşayabilmesiyle doğru orantılıdır.
Yalnızlık güzeldir; ancak yalnızlığa atılan her adım toplumsallık içeriğini ve toplumsallık işlevini yitirmeden gerçekleşebilmelidir..

Bana bu yazdıklarımı düşündürdüğünüz için teşekkür ederim..

02 Eylül 2010 23:17

Serkan Engin

Bireyin bilinçli seçimi olan yalnızlığın, yani sürünün içinde kendini sakınıp oluşturulan "tek başınalık" halinin, yaratıcı ve üretici güce dönüştürülmesine dair güzel bir yazı. Her zamanki gibi Ertuğrul Bey'in akıcı, sade ve içten üslubuyla keyifle okunuyor. Nice güzel yazılarınızı okumak dileğiyle. Saygılarımla...
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.