BODRUM’DAKİ MİNARELER YIKILMADAN OLMAZ…

30 Haziran 2010 22:56 / 2685 kez okundu!

 


Dedem ve Neyzen Tevfik’in anılarına saygıyla...

Mecbur karşılarmış dedem Neyzen’i. E, hem akranmışlar hem de hısım. Neyzen bizim büyük evde, üst kattaki koca odada kalırmış. Aile de küçük eve sığışırmış. Dedem, artık sabah ezanlarına kadar Neyzen’le…

İçmezdi dedem. İçeni de pek sevmezdi. Ama Neyzen olunca demek işler değişiyormuş. Bir de Neyzen üfleyince pek keyiflenirmiş. Hele babam! Hem Neyzen’i dinlermiş hem de ondan arda kalan boş rakı şişelerini satarmış. “O gelip gittikten sonra, okulun çöplüğünde eşelenmez, gider yeni kalem alırdım…” diye anlatırdı.

Dedemin ne camiye gittiğini görmüşlüğüm ne de Allah kelâmını ağzına aldığını duymuşluğum vardır. Babamın, Neyzen’le ilgili gülerek anlattığı olayı dinleyince, bu nedenle çok şaşırdım doğrusu. Bir geldiğinde yine günlerce birlikte olmuşlar, söyleşmişler Neyzen’le. Vakti de gelince dedem, Neyzen’i, İstanbul’a döneceği gemiye götürmüş. Babam da yanlarında. Miçoluk yapıyormuş dedeme. Neyse, sarılmışlar, kucaklaşmışlar, vedalaşmışlar. Neyzen geminin merdivenine çıkmış ve durmuş. Sonra geriye dönerek, az önce yokluktan, yoksulluktan dert yanan dedeme:

“Barka…” demiş, “… bak, Bodrum’daki bu üç minare yıkılmadan, senin yakınmaların dinmez.”

Ve yürümüş gitmiş.

Dedem dona kalmış.

Babamın söylediğine göre, adamakıllı sövmüş, siğmiş ardından Neyzen’in. Bildiğim dedem, denizci ağzıyla yapmıştır bunu, doğrudur.

Yol yok iz yok. Çare deniz yolu doğal olarak. Hopa ve İskenderun arasında Denizcilik İşletmeleri’nin gemileri gider gelirdi o zamanlar. Bodrum’da buluşur, bordo bordoya demirlerlerdi.

İşte bu gemilerden biriyle tekrar gelmiş Neyzen. Ama dedem karşılaya çıkmamış. Mustafa amcam ve babam birlikte gitmişler karşılamaya. Acemilik bu ya, doğru gemiye de yanaşmamışlar. Neden sonra Neyzen’e kavuşabilmişler. Çarnâçar çocukların kullandığı yelkenliye binen Neyzen, inceden inceye sormuş:

“… Ne o, Barka Kaptan hasta mı yoksa?”

Amcam yutmuş zokayı: “Yok, iyi de sana kızgınmış.”

Neyzen bir şey dememiş çocuklara. Doğrudan büyük eve gitmiş.

Dedem ne yapsın, mecbur “Hoş geldin Tevfik” demiş.

Neyzen lâfı hiç dolandırmamış. “Bana niye kızgınsın Barka?” diye sormuş.

Dedem de doğrudan, “Yahu memlekette zaten üç tane minare var, onlar da yıkılsın diyorsun.”

Neyzen, konuyu anlamış ve gülmeye başlamış. “A, Barka, sen, ben öyle deyince gerçekten Bodrum’daki üç caminin minaresini mi kastettim sandın? Yahu, Bodrum’un süngercilerini, mandalincilerini, denizcilerini sömürüp minare gibi sivrilen üç aileyi kastettim! Onlar yıkılmadan sizler nasıl kurtulacaksınız?”

Dönüşünde yine dedem yolcu etmiş Neyzen’i.

Şimdi Bodrum’da; Çarşı, Tepecik, Türkkuyusu Camii’lerinden başka camiler de var. Ne de olsa turistik yer oldu memleketimiz.



Ertuğrul Barka

07.06.2010



 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
25 Haziran 2010 18:51

mehmetkamilbal

Sevgili Barka, Neyzen'i evinde ağırlayan, ama içkiyi de içenleri de pek sevmeyen bir Dede'nin torunu olarak, Deden adına üzülüyor musun, bilemem; ama ben, çok üzüldüm. Kim bilir, neler kaybetti bu nedenle sevgili Deden. Neyzen'le bu kadar yakın olabilme şansını kaç kişi yakalayabildi ki!
Minare meselesine gelince; zaten ne anlatmak istediğini kendisi açıklamış, Neyzen. Bizler de hâlâ aynı minareleri yıkmak için uğraşmıyor muyuz?
Eline, gönlüne sağlık; yazmaya devam... M.Kâmil BAL
23 Haziran 2010 17:13

bach

Barka,
Harikasın, Yıkılsın ''Minareler". Açılsın Neyhaneler!!!
Bizim buralar minare dolu, istemediğin kadar.
Hakikaten az geldi sanki devamı varmış gibi.
23 Haziran 2010 13:18

mertrustem

Sevgili Hocam,

Her yazınız keyifle zeytinyağ gibi kayıp gidiyor. Pek kısa geliyor. Biraz uzatın. Teşekkürler.

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.