Ucuz politikalar

11 Kasım 2012 23:22 / 1897 kez okundu!

 


Politikada, hedeflenen ve yapılması düşünülen değişimlerin gerçekleşmesi, politikacının gücüne ve kapasitesine bağlıdır. Eğer, politikacı dirayetli biriyse hiçbir engel tanımadan yapmayı düşündüğü değişim ve reformları yapar.

Politikacı verdiği sözleri yerine getirmezse ya da mevcut bir sorunu görmemezlikten gelirse, kendi eliyle kendi sonunu hazırlamış olur. İktidar için sadece güç yeterli değildir, icraat da önemlidir!

Tarihte nice güçlü liderler gördük, nice diktatörler görüldü, acaba sonları ne oldu? Daha önceki yazılarımda da açıkladığım gibi Gandi olmak da, Hitler olmak da kişinin siyasi tercihine ve siyasi görüşüne bağlıdır. Kişi demokrasiyi ve demokratik kültürü benimsemişse, ondan Gandi olur. Eğer, kişi totaliter eğilimli ve baskıcı bir ortamda yetişmişse ve tüm gücü de eline geçirmişse; herhalde Hitlere rahmet okutacak seviyeye ulaşır!

Totaliter yönetimlerde, seçim de, demokrasi de bir fantazidir. Yıllarca bu ülke seçilmiş değil atanmışlarla yönetildi. Merhum Kasım Gülek, bir televizyon programında: “Atatürk, Adana'ya gelmişti, huzuruna çıktım konuştum. Beni pür dikkat dinledi ve Adana Milletvekili yaptı…” demişti!

Günümüzdeki lider sultasının da tek partili dönemden bir farkı yoktur. Liderler istedikleri adayı kendisi seçer ve seçim yoluyla da milletvekili yaptırır! Bu eleme sisteminden dolayı lidere karşı bir yağcılık ve dalkavukluk gelişir. Tüm siyasi partilerde durum aşağı yukarı aynıdır.

2002 Genel Seçiminden itibaren Tayip Erdoğan başkanlığında iktidar olan, Adalet ve Kalkınma Partisi, Avrupa Birliği konusunda tam üyelik için ilk önce epey çaba sarf etti. Daha sonra yavaş yavaş bu isteğinden vazgeçmeye başladı! Öyle bir duruma gelindi ki; Avrupa Birliği’nin, Türkiye konusunda hazırlamış olduğu raporlar bile çöpe atılıyor!

On yıllık AKP iktidarında,Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt Sorunu konusunda adeta mehter marşı gibi bir ileri, iki geri adım atılıyor. Bu devasa Kürt Sorununu, zamana yayıp unutturmak istiyorlar; yani, çözümsüzlükle, başka bir çözümsüzlüğe gidiyorlar! Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılında, Diyarbekir'de yaptığı Kürt Sorunuyla ilgili konuşmasındaki tavrıyla; günümüzdeki tavırlarını üst üste koyup değerlendirdiğimizde, bu paradoksal yani çelişkili politikaları açıkça görürüz!

Kürt tutukluların 60 günü aşmış ve ölüm orucuna dönüştürdükleri eylemlerine karşı, Erdoğan da idam cezasını koz olarak kullanıyor. Daha önce de açıkladığım gibi, Erdoğan’ın güzide ve nadir danışmanları, galiba Türkiye tarihini hiç bilmiyorlar?

Kürdiyle, Türküyle, kısacası tüm Türkiye vatandaşları olarak, idamlara yabancı bir toplum değiliz. İskilipli Atıf Hoca idam edildi. Atıf Hoca merhumunu bugün hemen hemen herkes tanıyor. Acaba, Atıf Hoca’ya idam kararı veren cellatları “Üç Alileri” kaç kişi tanıyor? Bugün idam cezasını diline alıp savunanlar, Atıf Hoca’nın uğradığı zulmü, iktidara gelmek için propaganda malzemesi olarak kullanmadılar mı?

Kürtler, 1925’te Bitlis İstiklal Mahkemesi’nce idam edilerek katledilen önderleri Cıbranlı Miralay (Albay) Halit Bey, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey ve dava arkadaşlarını; yine, 1925’te idam edilerek katledilen Şeyh Sait Efendi, Seyit Abdülkadir ve arkadaşlarını da unutmadılar! 1937’de Elazığ İstiklal Mahkemesi’nce idam edilerek katledilen Dersimli Seyit Rıza, on sekiz yaşını doldurmayan oğlu Resik Hüseyin ve dava arkadaşlarının idamını da hiç unutmadılar!

Kısacası, devletin idam ettiği Kürt önderlerini; Kürtler birer kahraman olarak bağırlarına basmışlardır! Başbakanın, o güzide ve dahi danışmanları, bunları hiç mi bilmiyorlar? Günlük gazeteleri okusalar bile bu gerçekleri görürler.

27 Mayıs askeri darbesinin mahkemelerinin idam ettiği eski başbakanlardan Adnan Menderes, eski bakanlardan Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu herkes tanıyor; peki Yassı Ada Mahkemelerinin üyelerini kim tanıyor ve kim biliyor? Üç beş elit aydından başka!

12 Mart’ın idam ettirdiği Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hemen her yerde posterleri var ve gençliğe sembol olmuşlardır! 12 Mart’ın Ali Elverdi'sini kim tanıyor? Yine, 12 Eylül’ün katlettiği on sekiz yaşını doldurmayarak idam edilen Erdal Eren ve diğer idam mağdurlarını herkes tanıyor. Ya cellatlarını yani idam ettirenleri kim tanıyor? Bu cellatlara hangi gözlerle bakılıyor? Toplumda birer katil olarak görülüyorlar!

Sayın Başbakan, örnekleri çoğaltabiliriz. Kısacası, yukarıda da açıkladığım gibi, devletin idam ettiği her mağdur, taraftarlarının birer kahramanı olmuştur. Sizin göreviniz öldürmek değil yaşatmaktır!

Velev ki, idam cezasını getirdiniz ve birkaç tane Kürt gencini astınız; bununla mı, devasa Kürt Sorununu çözeceksiniz? M. Kemal de çok Kürt astırdı da ne oldu, Kürt Sorununa çözüm mü getirdi; yoksa bu devasa sorunu çözülmez hale mi getirdi?

Sayın Başbakan, Kürt Sorunu eğer idamla çözülür olsaydı; M. Kemal, İstiklal Mahkemeleriyle ve idamlarıyla, bu devasa sorunu çoktan çözmüş olurdu!

İdam yerine çözüm yollarını düşününüz, iş işten geçtikten sonra getireceğiniz çözümler bile bir fayda etmez!

Eğer, Kürt Sorununu hükümet olarak çözmekte samimiyseniz, bir an önce ölüm sınırına dayanan Açlık Grevleri ve Ölüm Oruçlarıyla ilgileniniz ve çözülecek sorunlar hemen çözülsün.

Ana dille eğitim istemenin neresi şeytanlık oluyor? Siz Almanya'da, ana dille eğitimi savunurken, şeytanlık mı yaptınız?

Kurmaylarınızdan Prof. Dr. Burhan Kuzu bunu savunuyor! Burhan Kuzu ve İdris Naim Şahin gibi; Kürt Sorununa, ön yargıyla bakan kurmaylarınızla, bu devasa soruna çözüm değil, ancak çözümsüzlük getirtebilirsiniz!



Erkan ARSLAN

11.11.2012


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.