Osmanlı'da oyun çoktur

23 Eylül 2012 11:50 / 2284 kez okundu!

 


Eskiler, devletin bir bürokratının manipülasyona dayalı uygulamalarına maruz kaldıklarında, hep ne yapalım “Osmanlı da oyun çoktur” sözüyle, serzenişlerini dile getirirlerdi…

Demek ki, bizim eskilerden öğreneceğimiz çok şey var. En azından eski kuşaklar, Osmanlı’daki bürokratik entrikaların ve manipülasyonların Cumhuriyetle birlikte günümüze kadar sürdüğünü biliyorlardı!

Cumhuriyetin mekteplerinde bizlere “Yedi düvele karşı savaşıp Cumhuriyeti kurduk. Atatürk’ün yaptığı devrimlerle çağdaşlıkta dünyaya örnek olduk….” gibi hamasi nutuklar çekilerek yetiştirildik.

Bu hamasi nutuklar sonucu büyük bir devrim yapıldığını sanıyorduk; oysa ki gençlik çağına erdiğimizde, bu söylentilerin gerçek olmadığını öğrendik. Bolşevik Devrimi, Çarlık Rusya’sının tüm kurumlarını ortadan kaldırmış ve kendi kurumlarını kurmuştu. Bolşevik Devrimi'yle yaşıt olan Kemalist hareket de, Osmanlı’nın kurumlarını olduğu gibi muhafaza etmişti, yani korumuştu!

Kemalist hareket, sadece isim değişikliğinden başka bir değişiklik yapmadı. 1913 tarihli Memurin Muhakemat Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu oldu. Eski yüksek mahkemelerin sadece isimleri değiştirildi. Şüray-ı Devlet, Danıştay oldu, Temyiz Mahkemesi, Yargıtay oldu ve Divan- Muhasebat da Sayıştay oldu. Bu yargı kurumlarının kuruluşları 1860’lı yılların sonudur! Günümüze kadar da devam ediyorlar. İsviçre’den Medeni Kanun, Mussolini İtalya’sından Türk Ceza Kanunu, Türkçe'ye çevrilip Hukuk Devrimi diye sunuluyor!

Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilan ediliyor, Osmanlı İmparatorlu'ğunun temel direği olan Hilafet kurumu, 3 Mart 1924’e kadar Cumhuriyet bütçesinden ödenek alıyor! Acaba, Sovyetler Birliği'nde, Çarlık döneminden kalama kurumlar olmuş mudur ve devrim bütçesinden ödenek almış mıdır?

Böyle devrim olur mu? Kemalistlerimizin abartmalarına göre, yedi düvele karşı verilen anti-emperyalist savaşın sonucunda bu devrim yapılmıştır!

Oysa ki, Kemalistlerin emperyalizme karşı savaştık demeleri, sadece Yunanistan'la savaştan başka bir şey değildir. Gerçekten de İngilizlerle 1918’den sonra hangi cephede savaşıldı? Fransızlar ve İtalyanlarla hangi cephede savaşıldı?

Antep, Maraş ve Urfa da ise genellikle Kürt aşiretleri, Fransızlara karşı direndiler. Askeri olarak Fransızlarla da bir askeri cephe savaşı olmadı.

Merhum Kemal Tahir’in deyimiyle; halk, bir saraydan başka bir sarayın egemenliğine girmiştir. M. Kemal’in yetkilerinin padişahtan daha fazla olduğunu, yine merhum Kemal Tahir kitaplarında anlatır. Kısacası eski tas eski hamam, sadece tellaklar değişmiş misali, "devlette devamlılık esastır" geleneği devam ediyor…

Türkiye'deki bu devlet geleneği, Osmanlı saraylarında dönen dolapları, günümüze kadar getirmiştir. Aynı Osmanlı taktiğiyle, muhaliflerine karşı mücadele ediyorlar! Osmanlı'da gazeteci ölümü İttihatçılarla birlik de başlar, 2007’de Hrant Dink’in katledilmesine kadar devam eder. Yine gazetecilerin tutuklanmaları olayı, Osmanlı'nın son döneminde çok yaygındı. Günümüzde ise, Osmanlı’dan daha katmerli olarak devam etmektedir!...

Fikirler üzerinde, Gayri Müslimler üzerinde, Kürtler ve diğer halklar üzerindeki baskılar, Osmanlı'nın son döneminden, günümüze kadar devam etmektedir…

Osmanlı, düşman bellediklerine karşı genellikle başka halkları kullanmasını iyi bilirdi. Hamidiye Alayları, bunu açık kanıtıdır. Türkler, Kürtler ve Çerkeslerden oluşan bir paramiliter güçtü; rütbeleri, silahları ve maaşları, Osmanlı devleti tarafından verilirdi! 1913’te İttihatçılar bu paramiliter gücü, hafif süvari alayları adı altında yeniden düzenlediler. Bu paramiliter güçler, 1915 Ermeni Tehciri sırasında ve Tehcir öncesindeki Ermeni olaylarında çok vahşi cinayetlere sebep olmuştur! Sadece Ermenilere değil, Osmanlıyla arası iyi olmayan, Kürtlere karşı da, çok zalimane davranmışlardır!

İşin üzülecek tarafı biz Kürt aydınları olarak, bu paramiliter güçlerin Ermenilere karşı uyguladıkları zulümleri kınamışız ve gerekli özürler de dilenmiştir. Buna rağmen sosyal medyada bazı Ermeniler, bu paramiliter askeri şebekeyi kuran, silahlandıran, rütbe ve maaş veren Osmanlı'yı görmezden gelip, tüm suçları Kürtlere yıkmaya çalışıyorlar!...

Bazı ırkçı kurnaz Türkler de; fırsattan yararlanıp, bu insanlık suçunu Kürtlere yıkmaya uğraşıyorlar ve İttihatçıları da aklamaya çalışıyorlar!

Geçenlerde Hrant Dink Vakfı, Uluslararası Hrant Dink 2012 Ödülü'nü Sosyolog Dr. İsmail Beşikçi’ye verilmiştir. Bence bu ödülün sayın Beşikçi’ye verilmesi çok isabetli olmuştur.

Bilindiği gibi, İsmail Beşikçi hocamız, "Kürt Sorunu"nun tabu olduğu zamanda; Kürtlerle ilgili bilimsel çalışmalarıyla tanınır. Kürtlerle ilgili yaptığı bilimsel çalışmalardan dolayı, sayın Beşikçi, üniversitedeki görevinden atıldı ve toplam olarak yaşamının on yedi yılını cezaevinde geçirdi. Halen de mahkemeleri devam ediyor!..

Sayın Beşikçi hocamızın, Hrant Dink Ödülü'nü almasına, bazı çürük sesler sosyal medyada tepki gösteriyorlar. Tepkilerine gerekçe olarak “İsmail Beşikçi Batı Ermenistan’ın kadim topraklarını, Kürdistan olarak gösteriyor!” gibi gerekçeler ileri sürüyorlar! Facebook’taki profil resimleri çakma resimlerdir. Sıkıştıklarında da yurt dışında yaşayan mülteci olarak kendilerini gösteriyorlar! Sayın Beşikçi'ye karşı, yıkıcı ve etik dışı eleştiriler yaparlarken de; her ne hikmetse, Osmanlı ve İttihatçılara hiç değinilmiyor! Sanki 27 Mayıs 1915 Ermeni Tehciri Kanunu'nu sayın Beşikçi çıkarmış gibi de sitem ediyorlar!

Osmanlı'da oyun çoktur misali, devamı olan Türkiye Cumhuriyeti'nde de oyun çoktur. Bazı devlet görevlileri önce Kürt hareketini bölüp parçalamak için Kürt – Zaza ayrımı yapan, yalana dayalı proje ileri sürdüler. Kürt – Zaza ayrımı projesi, 1990’lı yılların ortalarında, Süleyman Demirel’in başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nca alınan bir karar sonucu ortaya atılmıştır! MHP’li profesörler ve bölgedeki Sünni Faşistler ile Kemalist Aleviler, bu projenin yılmaz savunuculuğunu yapıyorlar!

Şimdi de Kürtler ve Ermeniler arasında gelişen dostluğu baltalamak için ve Kürtleri, "Ermeni Soykırımı"nın baş sorumlusu olduğunu göstermek için; Kürdi değerlere ve Kürt halkınca sevilen ve sayılan sayın Beşikçi gibi değerlere saldırarak, Kürt - Ermeni dostluğunu tahrip etmeyi planladıkları belli oluyor!

Kısacası ne Kürtler eski Kürtlerdir ne de Ermeniler eski Ermenilerdir! Artık yapılan manipülasyonlar, oynanan "Ali Cengiz Oyunları" ve çevrilen dolaplar, hemen ortaya çıkıyor. Gelişen teknoloji karşısında artık hiçbir şey gizlenmiyor!

Uluslararası Hrant Dink Ödülü'ne layık görülüp, almaya hak kazanan ve bu onur ödülünü kabul eden sayın Beşikçi’yi kutluyorum ve kendisine sevgi ve saygılarımı sunmayı da bir insanlık ve vefa borcu bilirim…


Erkan ARSLAN

23.09.2012

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.