Diyarbekir Puþi'si suç aleti mi, tarihi süreci anlatan bir belge mi?

17 Temmuz 2012 01:03 / 3055 kez okundu!

 


"Damda puþi iþlerem,
Kýz yanaðýn diþlerem,
Seni bahan versinler,
Saç baðýn gümüþlerem.." (Diyarbakýr Türküsü)


Bugünlerde Puþi'nin bir mahkeme tarafýndan suç delili olarak kabul edildiði yazýldý ve bolca konuþuluyor, basýndan öðrendiðim kadarýyla. Cihan Kýrmýzýgül'ün ceza almasýnda bir suç delili olarak görülmüþ Puþi. Mahkeme heyetinin gözünde "bu bez parçasý" bir suç delili gibi görünse de, bir Diyarbekirlinin gözünde Puþi tarihi süreci anlatan bir belgedir.

Þarkýlara kadar giren puþi 1800'lü yýllarýn sonlarýnda, 1900'lü yýllarýn baþlarýnda, Diyarbakýr'da bugünkü tekstil sanayinin ilk nüvesi olan ipek dokumacýlýðýnýn en önemli ürünlerindendi.

Diyarbakýr ipekçiliði aslýnda çok daha eskilere dayanýr. Bilindiði gibi, Çin'e kadar giden yolun adý "Ýpek Yolu"dur. Bu tarihi "Ýpek Yolu" da Diyarbakýr'dan geçer. Ýþte bu nesnel koþullardan dolayý, tarihte çeþitli medeniyetlere merkezlik etmiþ olan Diyarbakýr da, ipekli dokumacýlktan nasibini almýþ ve de üretimi yapýlmýþtýr.

Diyarbakýr'da bugünkü tekstilin nuvesi sayýlan zamanýn atölyelerinde o zamanlarýn modasý olan iki ürün çok yaygýn üretiliyordu, Mantin çarþaf ve Puþi.

Þimdilerde Bursa'da bir milyon ipek kozasý üretiliyor. Bu rakamla mukayese edecek olursak,1930'lu yýllarýn baþlarýnda Diyarbakýr'da 70 tane ipek mancýnýðý vardý. Hesaba vurulduðunda, bu hemen hemen bir milyon kozaya tekabül eder. Yani 1930'lu yýllarda Diyarbakýr'daki ipekçilik bugünlerin Bursa'sýnýn seviyesindeymiþ nerdeyse.

Tarihi olarak da incelendiðinde Diyarbakýr'daki ipekçilik, Bursa'dan da çok önceleri baþlamýþ. Buna bugünlerin tabiriyle bir sanayi kolu dersek, bu sanayi kolu öyle bir düzeydeymiþ ki, Diyarbakýr istasyon caddesinde, Þayak fabrikasýnýn orda, Ýpek böcekçiliði Enistütüsü bile varmýþ.

1940'lý yýllarýn baþýnda yapýlan bir tespitte 276 aile bu iþle ilgileniyormuþ. Üretici olarak çaba sarf ediyorlarmýþ. Ýþte bu ailelerin üzerinde inceleme yapýldýðýnda konunun can damarý ortaya çýkýyor. Bu 276 ailenin ailenin 250'si Süryani ve Ermeniymiþ, bu 250 ailenin büyük çoðunluðu da Süryani.

Ayný þekilde Diyarbakýr'ýn 1860'ta yapýlan nüfus sayýmýna göre nüfusu 21.576'dýr. (O tarihte Ýstanbul'un nufusu 70 bindir.) O tarihte yapýlan nüfus sayýmlarýnda sadece insanlar deðil, üretim araçlarý, dükan sayýsý vs. dahi sayýlýrmýþ. Ýþte o yýllarda Diyarbakýr'ýn 21.576 olan nüfusunun 11 bin küsuru gayri müslümlermiþ, Ermeni, Süryani, Keldani, Yezidi ,Yahudi vs. gibi.

Ve derken ipek sanayine alternatif olarak, suni ipekle birlikte, Diyarbakýr'daki ipekçiliðe esas darbeyi 1946'da tavan yapan ikinci göç dalgasý vurdu. O dönemde Türkiye'deki azýnlýklar üzerinde esen fýrtýnalarý hepimiz biliyoruz. Öyle bir dalga vurdu ki bu kadim þehrin insanlarýna, hepsi birer birer göç edip gittiler.

Gitmek zorundaydýlar, çünkü oluþan baskýlara dayanacak güçleri kalmamýþtý. Kimi Suriye'ye, kimi Lübnan'a, kimisi Mýsýr'a, kimisi de taa Amerika'ya kadar gittiler.

Onlar sadece gitmekle kalmadýlar, bir þehrin zenginliklerini de alýp gittiler. Onlarý önce 1915'de, kalanlarý da 1946'da göçe zorlayanlarýn ya da bu sonucu yaratanlarýn hiç hesap etmedikleri þey, gidenlerin yerinin kolay kolay dolamayacaðýdýr. Ýþte sonuç ortada; onlarýn gitmesiyle Diyarbakýr'da ipekçilik de bitti.

Bursa'da tekstile temel teþkil eden bu sanayi, Diyarbakýr'da bu iþin sahipleri terk edip gittiðinde tamamen yok oldu. Bugün Diyarbakýr'da ipek böcekçiliði Kara Höbür (büyük taneli kara dut) gibi mazi oldu.

Hanna Ero da gitti, Mendilciyan Eren de, Mug Uso da gitti. Onlarla birlikte Puþi'de gitti, Mintan çarþf da gitti, velhasýlý kerem Diyarbakýr'dan bir sanayi kolu da onlarla birlikte gitti. Diyarbakýr'da günlük yaþamda söylenen þekliyle "Tu sax ez selamet" (sen sað ben selamet).

Puþiye baktýðýmda böylesine tarihi bir süreç canlanýyor. Ýþte bu yüzden benim gözümde tarihi bir belgedir Puþi. Keþke mahkeme heyeti de farklý pencerelerden bakabilmeyi becerebilseydi. Kim bilir belki o zaman onlar da birer Puþi edinirlerdi. Puþi takmayana ceza verirlerdi belki de.

Sevgiyle kalýn.


Ergün EÞSÝZOÐLU

16.07.2012

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
19 Temmuz 2012 11:22

Adnan Özveri

Sevgili Ergün merhaba,

yazýný dikkatle okudum. Yazýný okurken ister istemez 80 öncesi yýllar geldi gözümün önüne. O zaman her þeye, her olaya kendi dar çerçevemizden bakar, büyük resmi göremez, ötekiler ne düþünür, ne yaþar bilemez, bilmek istmezdik. yazýný biraz da o duygularla okudum. Bir kenti, bir dönemi anlatýrken olaylara, olgulara etnik kimliklerin ötesinden olduðu gibi bakmýþsýn. O günü anladýðýmýzda bugün de kendiliðinden ortaya çýkýyor zaten; deðiþen pek bir þey yok aslýnda.

Eline, kalemine saðlýk.

Adnan Özveri
17 Temmuz 2012 16:48

Ergün Eþsizoðlu

Sevgili Özeren,

(Adýnýzý soyadýnýzý yazmadýðýnýz için size nikinizle hitap ettim, kusuruma bakmayýn)

Belki sizin arzuladýðýnýz gibi direkt bir söylem olmayabilir yazýmda. Ki haklýsýnýz, yazýmda sizin arzu ettiðiniz gibi bir direkt anlatým yok.

Ancak ben yazýmda ironi yaparak, Diyarbakýr olaylarýna ve Kürtler üzerinde yapýlanlara bir gönderme yapayým istedim. Görünen o ki, yazýmda yapmak istediðim ironiyi de beceremediðim anlaþýlýyor. Eðer yapmak istediðim ýroniyi becerebilseydim, siz de bu þekilde acýmasýzca yaklaþmayacaktýnýz yazýma karþý, buna inanýyorum. Sonuç itibariyle ýroni yapmakta becerksiz olduðum anlaþýlýyor.

Ben yazýmda, Diyarbakýr'da zamanýn azýnlýklarýna yapýlan linç etme, tehcir etme, yok etme anlayýþýnýn nelere yol açtýðýný anlatarak, bugün de Kürtlere ayný þeyi reva gösterenlere demek istedim ki, belki insanlarý yok edebilirsiniz, ama bundan yine siz zarar görürsünüz.

90'lý yýllarda boþaltýlan 3000 köyden birisinde yaþayan yaþlý amca þöyle diyordu, "Biz köyü boþaltýrken, köyün ilk sahibi olan Ermenilerden yaþlý bir amca þöyle diyordu, biz gidiyoruz, biz bu adamlarýn sabah kahvaltýsýydýk, sizler de öðlen yemeði olacaksýnýz. þimdi köyü boþaltýrken o Ermeni amcanýn dediðini çok iyi anlamaya baþladým"

Ýþte, Kürtler'in yaþadýðý her þiddet, baský ve imha olaylarýndan sonra, aklýma o yaþlý amcanýn Ermenilere iliþkin söyledikleri ile Diyarbakýr'dan giden Süryaniler gelir.

Zamanýnda Süryanileri, Ermenileri yollamakla aslýnda kendimize zarar verdik. Eðer Süryaniler kalsaydý belki bugün Diyarbakýr Bursa'dan daha büyük bir tekstil þehri olacaktý. vs vs

Zamanýnda gönderme politikasýndan, þimdilerin gönderme veya yok etme, susturma politikasýna bir gönderme yapmaktý amacým.

Ýþte ben bunlarý anlatmak istedim, ancak sizden aldýðým tepkiden anlýyorum ki ben ýroni yapmayý ve yaþananlarý anlatmayý becerememiþim.

Galiba siz, biraz daha somut, kýnayan, hard tepkiler veren bir yazý yazmamý arzuluyorsunuz. Ýþte bu noktada benim yazma tarzým da sizin arzuladýðýnýz tarza uymuyor. Ben sizin istediðiniz tarzda yazmayý sevmediðim için yaþananlarý bir de bu açýdan yaklaþarak, ironi yaparak anlatayým istedim.

Ben yazarken kaçýnýlmaz olarak kendi uslubumla yazmaya, kendi beynim tarafýndan zorlanýyorum. Bir baþkasýnýn istekleri arzularý ve belirlemeleri ile yazacak kadar empati yapmayý beceremediðim gibi, baþkasý olarak yazmak beni aþýrý derecede kasýyor ve yazma özgürlüðümü de yok ediyor.

Ben hep, beynimin bana yap dediklerini yaptýðým için bugünlere bu kimliðime ve kiþiliðime ulaþarak geldim.

Umarým þimdi yazdýklarýmla ne yapamak istediðimi anlatabilmiþimdir. Beni anladýðýnýzý umuyorum.

Görüþünüzü ve eleþtirinizi benimle paylaþtýðýnýz için teþekkürler.

Sevgiyle kalýn,


Ergün Eþsizoðlu



17 Temmuz 2012 09:44

özeren

diyarbakýr üzerine yazýp, 14 Temmuz 2012 hiç yaþanmamýþ gibi yapan ne çok insan ve ne çok kalem varmýþ...bravo valla...

Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.