SESSÝZLÝÐÝN VE BOÞLUÐUN MÝMARI ANTONÝONÝ - Emin Yeðinboy

18 Ekim 2007 16:00 / 1994 kez okundu!

 

Michalengolo Antonioni’nun ölümü ile sinemanýn biçimsel dogmalarýný yýkan, kalýplaþmýþ tekniklerinin dýþýna çýkan, yenilikçi bir yönetmeni kaybettik. Ayný yirmi dört saat içine kendisinden binlerce kilometre uzakta, Ýsveç’in küçük bir adasýnda

Sanatýn popüler kliþelerini her zaman reddetti. “Sinema okullarýnda öðretilen ve deðer taþýyan bir çok kuralýn ne kadar geçersiz olduðunu kanýtlamak için çekim yaptýðým çok gün oldu” diyen Antonioni en fazla problemli entellektüelleri, zenginleri anlattý. Onlarýn kadýn erkek iliþkilerindeki iletiþimsizliðini, samimiyetsizliðini gözü pek, isyankar kadýn, iki arada bir derede kalmýþ zayýf erkek karakterler aracýlýðýyla yansýttý. Yapmacýk diyaloglarý, inandýrýcýlýktan uzak duygularý onlarýn yaþamlarýnýn vitrini olarak sundu. Kopamadýðý Ýtalyan Fotoroman estetiði tüm filmlerinin görüntüsel hakimi oldu. Bu estetik bilhassa Ýtalya’da siyah beyaz çektiði ilk dönem filmlerinde çok belirgin olarak ortaya çýkar. Macera (L’avventura 1960), Gece (La Notte 1961), Batan Güneþ (L’Eclisse1962) üçlemesinde aþkýn tükeniþini, aydýn kesimin yükselen deðer kapitalizm karþýsýndaki bocalamasýný ön plana çýkarýyordu. Bunalýmlý avare kadýn ruhlar, zengin burjuva yaþamýndan bir kaçýþ yolu arýyordu. Bu yol en kýsasýndan bir flört veya bir ihanet olabiliyordu. Bazen de olduklarý yerden kaçarcasýna uzaklaþarak kendilerini tenha sokaklara, terkedilmiþ gibi gözüken binalarýn arasýna attýlar, sýradan insanlar gibi nefes almaya çalýþtýlar fakat bu kez onlara ne kadar yabancý kaldýklarýný gördüler. Dýþ dünyanýn tekinsiz yüzünü hissettiler. Hep geriye döndüler. Çýkýþsýzlýk onlarýn döngüsü olmuþtu. Ýletiþimsizliði örneði olmayan bir boþluk duygusuyla yansýtabilen ilk yönetmen Antonioni oldu. Yer yer Tarkovski’den esintiler taþýsa da bunu modern yaþamla bu kadar iç içe geçirebilmesi onun yeteneðiydi. Boþluk onun filmlerinin ana karakteridir. Bunu bazen boþ sokaklar, göz alabildiðince uzanan parklar, pencerelerinde tek tük insanlarýn gözüktüðü yüksek apartmanlar bazen iki kiþi arasýnda uzayýp giden sessizlik bazen ortadan kaybolan bir karakter yoluyla gerçekleþtirir. Gerçekte bu boþluðun içi doludur izleyici sessizliðin söylenmemiþ sözler ile dolu olduðunu, boþ gözüken apartmanlarýn içinde insanlar yaþadýðýný, kaybolan karakterin bir yerde yaþadýðýný hisseder.



Sinema tarihinin en iyi on filmi arasýnda gösterebileceðim Blow –Up (Cinayeti Gördüm-1966) “gerçek nedir?” kavramýný ustanýn alýþýlmýþ sade üslubuyla tartýþýyordu. “Her gördüðümüz gerçek midir yoksa onu beynimizde biz mi yaratýyoruz?” gibi karmaþýk bir soruyu sanki cinayet öyküsüymüþ gibi anlatýp, karmaþýklýða yol açmadan sonuca baðlýyordu. Film 1967 yýlýnýn rock müzik, esrar, anti-militarist gösteriler, allý morlu kýyafetler ile deðiþen sosyal yaþantýsýný Londra’nýn gri atmosferinde yer yer bir klip estetiðinde gösteriyordu. Unutulmaz final bölümü filmin sorusunu aydýnlatýyordu. Hayali tenis topuyla oynanan beþ dakikalýk tenis maçý sinema tarihinin en çarpýcý sekanslarýndan birisi olarak bugün hala internet sitelerinde izleniyor. Her yeni seyrediþimde konu ve görüntü estetiðinin yüklendiði yeni bir ayrýntýnýn farkýna vardýðým eskimeyen bir sinema örneði oldu Blow-Up .




Ýngilizce olarak çektiði üçüncü filmi Yolcu (Profession Reporter/The Passenger 1975) farklý bir varoluþcu temanýn altýný çiziyordu. Kendi kimliðinden kaçmaya çalýþan bir bireyin çýkmazýný inceliyordu usta yönetmen. Kuzey Afrika’da bir iç savaþý izlemek ve burada baþkaldýran gerillalara ulaþmaya çalýþan Peter Locke (Jack Nicholson) adýnda bir gazetecinin öyküsüdür. Kaldýðý otelin yan odasýnda yaþamýný kaybeden Tony Robertson adýnda bir adamýn yerine geçer. Adam gerçekte silah tüccarýdýr. Onun kimliðiyle tüm geçmiþinden geride býraktýðý evinden, karýsýndan, üvey evladýndan, iþinden kaçabileceðini düþünür. Sistemin bir parçasý olmak, modern yaþamýn alýþkanlýklarýyla sürdürdüðü onca yýlýn aðýrlýðýna bir de hiç tanýmadýðý bir adamýn kimliði binmiþtir. Ne kendisinden kaçabilir ne de yeni birisi olabilir. Antonioni bir kez daha modern bireyin çýkmazýný ve hapsolmuþluðunu tüm karamsarlýðýyla gösterir. Filmin finalindeki yaklaþýk yedi dakikalýk sekans diðer Antonioni filmlerinde olduðu gibi son sözü söyler. Ýnsan göz hareketlerine senkron bir kamera ile çekilmiþ bu sekansta kahramanýmýzýn odasýnýn demir parmaklýklý penceresinden yavaþca dýþarý süzülürüz. Dýþarýda toz toprak içinde yaþam sürmektedir. Pencere dýþýndan odayý seyretmeye baþladýðýmýzda kahramanýmýz ölmüþtür. Ýntihar mý, kalp krizi mi yoksa öldürülme mi bilemeyiz. Cesedi teþhis için getirilen karýsý öleni tanýmadýðýný, onun gerçek kimliðinden bi haber yol arkadaþý genç kýz ise tanýdýðýný söyler. Modern yaþam, bireylerini tanýmaz onlarý sadece ele geçirir ve sömürür. Bu durumda kimlik deðiþimi filmde olduðu gibi sadece fotoðraf deðiþikliði ile sýnýrlý kalýr.



Ustanýn 1970 de çevirdiði ikinci ingilizce filmi Zabriskie Point de tüketim toplumunu eleþtirerek hippiliðin her þeyi yýkarak daha az mekanik bir toplum oluþturacaklarýndan bahsediyordu. Son sözü yine Pink Floyd müziði eþliðinde gerçekleþen muazzam bir infilak ve uçuþan parçalarýn yere yavaþça düþmesiyle final bölümü söyler. Benzer bir patlamayý yýllar sonra çevrilmiþ Döðüþ Kulübü’nün finalinde Dünya Kredi Kartlarý merkezinin havaya uçurulmasýndan anýmsýyorum. Pink Floyd, Jerry Garcia, The Kaleidoscope tarafýndan yapýlmýþ film müziði de kült mertebesine ulaþtý.



Michalengeli Antonioni üzerine yazýlacaklar bu kadarla kalamaz üzerine yazýlacak bir çok filmi daha var: Kýzýl Çöl (1964), Bir Kadýnýn Tanýmlanmasý (1982), Bulutlarýn Ötesinde (1995), Eros (2004).



Usta yönetmenin sözleri filmlerinde aþký iþleme þeklini açýklýyor: “Aþk karmaþýk, çarpýk bir duygudur onu bir hastalýk gibi incelemek gerekir, hiçbir zaman sürekli deðildir, erkekle kadýný baþta birbirine baðlayan bu duygu zamanla tükenmeye, ölmeye mahkumdur.”



Gece (La Notte) filminden Jeanne Moreau ve Marcello Mastorianni arasýndaki diyalog ile noktayý koyalým, Bu diyalog, Antonioni filmlerindeki kadýn erkek karakterleri, yapýlarýný ve aþkýn tükenmiþliðini mükemmel tanýmlýyor. Erkek, olmasýný istemediði bir macera yaþadýðýný itiraf eder. Kadýn sakin bir ifade ile konuþur;



Kadýn: Böyle bir tecrübeden güzel bir hikaye çýkarabilirsin. Adýný da “Ölüler ve Diriler” koy.

Erkek : Bütün söyleyeceðin bu mu ?

K: Ne söylememi bekliyorsun, kötü bir þey mi yaptýn dememi mi istiyorsun? Beni hayal kýrýklýðýna uðrattýn mý diyeyim? Hayýr anlýyorum seni. Þaþkýnlýktan ne yaptýðýný bilmiyordun. Ýstersen bu konuyu kapatalým. Herhalde beni ilk defa aldatýyorsun.

E: Ne demek istiyorsun?

K: Sýkma canýný nasýl olsa benim için fark etmez.


Emin Yeðinboy

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.