FESTÝVALLERÝN GÖZBEBEÐÝ ÝKÝ FÝLM: ‘ANNEMÝ ÖLDÜRDÜM’ ve ‘PARÝS’TE SON KONSER

03 Ekim 2010 23:24 / 1457 kez okundu!

 


2009’un üzerinde en fazla konuþulan filmlerinden birisi ‘Annemi Öldürdüm’ oldu. Katýldýðý festivallerde tam tamýna 22 ödül kazanmýþ, adý gibi aykýrý, sýra dýþý bir film. Özellikle her seyircinin zevkine hitap edebilecek orta akým bir sinema örneði deðil.

Fransýz Yeni Dalgasý’nýn, yetmiþli yýllarýn New York kökenli yeraltý sinemasýnýn etkilerini taþýyan sinematografik anlatým baþtan sona hissediliyor. Sabit bir kamera önünde yapýlan gündelik konuþmalar, tartýþmalar, yemek muhabbeti, kadran içine aniden giren insanlar popüler sinema estetiðini zorluyor. Yönetmenin üslup sevdasýnýn yer yer anlatýmýn önüne geçtiði hissediliyor. Yerleþik deðerleri taþlayan, kendi muhalif dünyasýný yaratmaya çalýþan akýmlarýn etkisi Kanadalý genç yönetmen Xavier Dolan’ýn otobiyografik ilk uzun metrajlý filminin temelini kuruyor. Yerleþik deðerleri sarsarken, genç yaþýndan beklenmeyecek olgun, cesur anlatýmý ile de dikkat çekiyor. Baþrolü de üstlenmiþ olan Dolan, genç bir ergen ve annesi arasýndaki çatýþmalarý, duygusal gel gitleri anlatýyor. Annesi ile yaþayan Hubert içindeki isyan duygularýný, kontrolsüz patlamalarýný aralarýndaki tartýþmalara yansýtmaktadýr. Hubert’in ayrý bir eve çýkma isteði, yatýlý okula gitmek istememesi, annesinin otorite ve anlayýþsýzlýk arasýndaki çeliþkisi deðiþmeyen tartýþma konularýdýr. Her þiddetli tartýþma sonrasý hiçbir þey olmamýþçasýna rutin yaþamlarýna geri dönerler. Anne oðlunun eþcinsel olduðunu öðrenir. Büyük bir tepki göstermese de, onu yatýlý okula göndermekte kararlýdýr.

Dolan’ýn sinematografik anlatýmý sýkýcý rutin, renkli düþler ve annesi üzerine monologlarýný kaydettiði video günlükleri arasýnda gidip geliyor. Rutinin sýkýcýlýðýný yansýttýðý sabit kamera çekimlerini, düþlerin çok renkli dünyasý ve siyah beyaz video kayýtlarý arasýnda harmanlýyor. Gerçek duygularýný, annesi üzerine olan düþüncelerini video günlüklerine konuþma olarak kaydediyor.

19 yaþýnda ilk uzun metrajýný biriktirdiði paralarla, filmden hiçbir beklentisi olmadan çeken Dolan Cannes’da ilk gösterimden sonra dokuz dakika ayakta alkýþlanýr ve üç ödül ile döner. Buradan sonra katýldýðý her festival onun için bir baþarý olur. Bu yetenekli genç adamýn Truffaut, Godard gibi Yeni Dalga ustalarýnýn izini süreceði kesin. Yeni filmi ‘Les Amours Ýmaginaire’ üzerine Truffaut’nun ‘Jules Ve Jim’i ile benzerlikler taþýyan üçlü bir aþk öyküsünü anlattýðý ve yeni baþarýlara gebe olduðu haberleri geldi. Popüler sinemanýn þablonlarýndan býkanlarýn zevk alabileceði bir film.

Ýstanbul Film Festivalinin en fazla ilgi gören, ayný zamanda açýlýþ filmi olan ‘Paris’te Son Konser’ vizyona girdi. Romen asýllý yönetmen Radu Mihaileanu kariyerini 1980’den bu yana Fransa’da sürdürüyor. Sinematografisinde yer alan ‘Yaþam Treni’ ve ‘Bir Þans Daha’ ile seyirciyi yüreðinden vuran dramlara imza atmýþ olan yönetmen ‘Paris’te Son Konser’ ile Fransa’da ciddi bir giþe baþarýsýna ulaþmýþ. Ýnsan kökeni üzerine olan ön yargýlarý ve çöken komünizmi ince ince hicveden Mihaileanu, komedi ve dramý mükemmel birleþtiriyor. Karakterlerin sempatikliði öykünün komedi dozunu arttýrýyor. Otuz yýl önce Bolþoy Senfoni Orkestrasýnda Yahudi ve Çingene kökenli müzisyenler çalýþtýrdýðý için iþine son verilen zamanýnýn usta þefi Andrei Siminiovich Filipov (Aleksei Guskov) konser sarayýnda artýk temizlikçi olarak çalýþmaktadýr. Þans eseri eline geçen bir fakstan Bolþoy Orkestrasý’nýn Paris’e bir konser için davet edildiðini öðrenir. Eski müzisyenlerini toplayarak Paris’e gerçek Bolþoy gibi gitmek, kafasýnda her gün çaldýðý Çaykovski’yi oradaki seyirciye bir kez daha çalmak hayali aklýna düþer. Karýsýnýn ve yakýn çevresinin cesaretlendirmesiyle planýný gerçekleþtirmeye karar verir. Yapýlan yazýþmalar sonunda keman virtüözü Anne Marie-Jacquet (Melanie Laurent) konserin solo kemaný olarak çalmayý kabul eder. Filipov bu genç virtüözün geçmiþindeki dramý bilen birkaç kiþiden biridir ve onunla karþýlaþmak en büyük hayallerinden birisidir.

Orkestra elemanlarýnýn farklý beklentilerini, Rusya’nýn yeni zenginlerini, sistemin çöküþünü yer yer abartýlý bir þekilde komikleþtiren film, komünist partinin bu günkü durumunu ise iç burkan bir hiciv ile iþliyor. Hiçbir anýnda seyirci ile kurduðu empatiyi koparmayan birinci sýnýf bir komedi.


Emin Yeðinboy

03.10.2010








 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.