SEÇİMLERDE EMEKÇİLERİN TUTUMU

05 Temmuz 2011 14:21 / 1700 kez okundu!

 


Gündem şu günlerde seçilip vekil olamayanlarla ilgili sorunlara kitlenmiş olmasına rağmen seçim sonuçlarını sosyalistler açısından soğukkanlı bir biçimde değerlendirmek gerekiyor.

12 Haziran seçimlerini değerlendirmek için kabaca 12 Eylül referandum sonuçlarına da bakmak gerekiyor. Referandumda Kürt illerinde boykot vardı ve boykot tutumu hâkimdi. Nitekim BDP boykot tutumunun hâkim olduğu illerde oylarını ve vekil sayısını arttırdı. Dolayısıyla Kürt ulusal bilincine sahip Kürt sayısı hatırı sayılır ölçüde arttı.

Kürt illerinde çok güçlü bir tutum olan boykot batıda etkili olmadı. İstanbul, Adana ve Mersin'de biraz olsun görülebilir olan boykot tutumu 12 Haziran'da İstanbul'da 3, Mersin ve Adana'da birer vekilin seçilmesine yol açtı ama geri kalan bölgelerde başarılı olmaktan çok uzaktı. İstanbul, Mersin ve Adana'da ise Blok oyları esas olarak Kürtlerin, BDP'nin çok iyi örgütlenmesinin bir sonucu. Blok içinde yer alan Türk solunun katkısı son derece sınırlı oldu.

Referandumda yüzde 58, 12 Eylül Anayasası'nda yapılan değişiklikleri onaylarken yüzde 42 değişikliklere hayır dedi ve 12 Eylül anayasasını şu ya da bu nedenle savundu. Kimileri referandumda evet demenin AKP'yi desteklemek olduğunu iddia ettiler ve bu düşünce ile referandumun en etkileyici kampanyası olan Yetmez ama Evet tutumuna yoğun bir biçimde saldırdılar. Ne var ki 12 Haziran seçimleri durumun böyle olmadığını gösterdi.

Referandum'da yüzde 58 evet derken 12 Haziran'da yüzde 50 AKP'ye, yüzde 2 ise evet diyen Saadet Partisi'ne ve ondan ayrılarak kurulan Halkın Sesi Partisi'ne oy verdi. Evet diyenlerin yüzde 6'sı ise başta bağımsızlar olmak üzere farklı siyasetlere gitti. Demek ki evet diyenlerin hepsi AKP'ye oy vermediler. Yani referandum anaysa için yapılan bir oylama idi, oylanan AKP değildi. Zaten referandumu adeta bir AKP güven oylamasına çeviren CHP, MHP ve ulusalcı sosyalistler bu nedenle yanlış yapmışlardı.

Referandum'dan sonra bir kısım sol, daha çok da referandumda hayır diyen ulusalcı sosyalistler, solun sahip çıkması, arasında örgütlenmesi gereken kesimin hayır diyen yüzde 42 olduğunu savunmaya başladılar. Bu tutum seçimlere kadar geldi ve nitekim seçimlerde, referandumda hayır diyen ulusalcı sosyalist gruplardan bazıları bir tutum belirleyemedi. Bazıları hiç tutum açıklamadı, bazıları ise Blok'u desteklemeyip taraftarlarını ve üyelerini serbest bıraktı. Belli ki bu grupların üye ve taraftarlarının önemli bir kısmı CHP'ye oy verdi. Bir başka ulusalcı sosyalist grup ise iddialı bir biçimde 500 bin oy isteyerek seçimlere girdi. TKP kendisine verilecek oyları "boyun eğmeyenler" olarak tarif etti ve sonunda önceki seçimlere göre oy kaybederek seçimlerden çıktı. Bu durumda bu ulusalcı sosyalist grubun üye ve taraftarlarının da CHP'ye boyun eğdiğini kabul etmek gerekiyor.

Seçimlerden kısa süre önce bu ulusalcı sosyalist grubun önde gelen bir üyesi, 500 bin oy almanın mümkün ve gerçekçi olduğunu söylüyor ve eğer bu sayıya ulaşamazlarsa bunun yeterince çalışmamaktan kaynaklanacağını ekliyordu. Doğrusu ellerinden geldiğince iyi çalıştılar. Ama yanlış politika, ulusalcı eğilim üye ve taraftarlarının CHP'ye kaymasına neden oldu. Sorun çalışkanlık veya tembellik değil politikadır.

TKP'nin yanı sıra BDP'nin bağımsız adaylarının olmadığı bütün illerde de EMEP seçimlere girdi ve BDP onları desteklediğini ilan etti. EMEP 31,537 oy aldı. (% 0.07).

Tunceli sosyalist solun ve EMEP'in güçlü olduğu bir ildir. Bu ilde CHP oylarını arttırdı ve 2 milletvekilliğini de kazandı. BDP'li bağımsız aday ise kaybetti.

Bu noktada CHP oylarını bir kez daha kısaca analiz etmekte yarar var.

Referandumdan sonra hayır oylarının karakteri çok açıktı. Türkiye'nin en zengin, en burjuva, üst orta burjuva semtleri hayır demişti. İstanbul'da Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy, Şişli, Adalar, Ankara'da Çankaya, İzmir'de Karşıyaka, Çeşme hayır oylarının en yüksek olduğu ilçelerdi. Bu ilçelerde de zengin semtlere gittikçe hayır oyu artmaktaydı. İstanbul'da Bebek, Etiler, Bağdat Caddesi, Ataköy gibi.

Yoksul mahallelere gittikçe ise evet oyları artıyordu. Elbette ki hayır diyen işçi ve emekçilerde vardı ve evet diyen burjuvalar da vardı. Ama genel olarak zengin sınıfların hayır, yoksul sınıfların ise evet dediği çok açık.

Referandumdan sonra hayır oyları içinde CHP'nin payının yüzde 26 civarında olduğunu söylüyorduk ve nitekim 12 Haziran seçimlerinde CHP yüzde 26 oranında oy aldı. 12 Eylül referandumunda hayır diyenlerin sınıfsal özellikleri ile 12 Haziran'da CHP'ye oy verenlerin sınıfsal nitelikleri neredeyse bire bir örtüşmektedir. CHP gene Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy, Şişli, Adalar, Çankaya, Karşıyaka ve Çeşme'de AKP ve diğer partilere fark attı. Bazı istisnalar dışında işçi sınıfının yoğun olduğu illerde ve ilçelerde çok düşük oylar alırken, İstanbul, Ankara ve İzmir'in yoksul bölgelerinde ülke çapındaki kendi ortalamasının altında kaldı.

Örneğin işçi ve emekçilerin yoğun olduğu Kocaeli (%24.63), Bursa (%24.98), Kayseri (%12.1), Samsun (%21.72), Sakarya (%16.20), Kırıkkale (%15.15), Karabük (%19.04) ve Düzce'de (%12.42) oranında oy alarak kendi ortalamasının altında kalmıştır.

CHP gene işçi sınıfının yoğun olduğu İzmir'de, Ankara'da (ikinci bölgede çok küçük bir farkla) Manisa'da, Denizli'de, Adana, Mersin ve Zonguldak'ta kendi ortalamasının üzerine çıkabilmiş ama gene de ikinci parti olmaktan kurtulamamıştır.

Ancak Ankara'da Çankaya oyları (CHP % 55) belirleyici bir biçimde CHP oylarının artmasına neden olmuştur.

CHP Ankara'da Sincan'da %15, Keçiören'de yüzde 24, Pursaklar'da % 8, Gölbaşı'nda ise %15 oranında oy alabilmiş ve kendi ortalamasının altında kalmıştır.

İzmir'de CHP, Karşıyaka'da % 63, Çeşme'de %54 oranında oy alarak İzmir ortalamasını büyük oranda arttırmıştır. İzmir'in yoksul işçi ve emekçilerinin yoğun olduğu Menemen (AKP %37, CHP %36), Aliağa (AKP %38, CHP %39) ve Menderes'te (AKP%40, CHP %40) AKP ile başa baş gelmiştir.

İstanbul ise çok daha çarpıcı bir biçimde CHP oylarının sınıfsal karakterini göstermektedir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi CHP Kadıköy'de (%58), Beşiktaş'ta (%64), Bakırköy (%58) ve Şişli'de (%47), Adalar'da (%47.94) oranında oy alırken Sultanbeyli'de (%8.65 ile Sebahat Tuncel'in ardından üçüncü), Pendik, Ümraniye, Sultangazi, Esenler, Bağcılar, Zeytinburnu, Kağıthane, GOP, Arnavutköy, Güngören ve Sultanbeyli'de ülke çapındaki ortalamasının altında kalmış, en zengin 5 ilçenin yanı sıra Maltepe, Ataşehir, Sarıyer ve Avcılar'ın dışında her yerde İstanbul ortalamasının altında kalmıştır. İstanbul'un 8 ilçesinde CHP Türkiye ortalamasının üstünde oy almasına rağmen bu 8 ilçenin hepsinde AKP'de kendi Türkiye ortalamasının üzerinde oy almıştır.

Kocaeli'nin en yoğun işçi ilçesi olan Dilovası'nda CHP yüzde 8.86 oranonda oy alarak MHP ve BDP'li bağımsız adayın arkasından ancak dördüncü olmuştur.

Bütün bunlar çok açıkça gösteriyor ki referandumun içinde önemli ölçüde MHP oylarını da içeren yüzde 42 hayır oyları gibi 12 Haziran seçimlerinin CHP oyları da sosyalistlerin örgütlenebileceği bir sınıfsal zemin oluşturmamaktadır. Gene hemen belirtmek gerekir ki CHP seçmenleri arasında yoksullar, işçi ve emekçiler ve özellikle de Alevi yoksullar vardır ama bu CHP seçmeninin genel karakterini değiştirmemektedir.

Seçimlerde yapılan bir kamuoyu araştırması ise CHP'ye oy verenlerin ikinci tercihlerinin MHP olduğunu göstermektedir. MHP'ye oy verenlerin ise yaklaşık dörtte birinin ikinci tercihi CHP'dir. Yerel seçimlerde açıkça görüldüğü gibi bu iki partinin seçmenleri giderek birbirinin içine girmektedir. Ve herkesin bildiği gibi iki ulusalcı parti, CHP ve MHP Kürt illerinde hemen hemen yoktur.

Oyların İstanbul'daki bu dağılımı da ulusalcı sosyalistler dışında CHP seçmeninin, eğer sosyalistler Bağdat Caddesi ve Bebek'te örgütlenmek istemiyorlarsa, esas olarak sosyalistler için bir anlamı olmadığını göstermektedir.

Bu durumda kitlesel bir sol gelişme hangi alanda olabilir ve AKP hükümeti nasıl geriletilir sorularının cevabı açıktır. AKP'yi geriletmek için AKP seçmenini sol saflara kazanmak gerekir. Bu ise ancak işçi sınıfının en geniş kesimlerinin taleplerini ısrarla dile getirmekten ve daha da önemlisi tutarlı bir biçimde demokratik dönüşümler için mücadele etmekten geçer.

30'dan fazla general darbe suçlamasıyla hapisteyken, arka arkaya sayısız darbe teşebbüsü ortaya çıkarılmışken, Hran Dink'in öldürülmesi, Zirve Katliamı gibi olaylarla darbeci generallerin ilişkisi ortaya çıkarılmışken solun "3. Yol", "yesinler birbirlerini" gibi tarafsız kalma çabası gelişmeye yardımcı olmayacağı gibi zarar vericidir ve nitekim zarar vermiştir. Ne yazık ki Blok'un bağımsız adaylar kampanyasında da darbelere, Ergenekon'a karşı tutum almak eksik kalmıştır ve bu Blok adaylarının Kürt oyları dışındaki oylara ulaşmasını zorlaştırmıştır.

Kitlesel bir sol hareket ancak en kapsamlı bir biçimde özgürlükleri savunarak, emeğin taleplerini en kapsamlı bir biçimde dile getirerek ve Kürt özgürlük hareketini koşulsuz destekleyerek oluşacaktır. Çünkü Kürt hareketinin her kazanımı özgürlüklerin gelişmesinin kapısını açmaktadır.

Referandumda hayır diyen, 12 Haziran seçimlerinde açık ya da kapalı bir biçimde CHP'yi destekleyen, üçte biri MHP'yi ikinci seçenek olarak gören CHP tabanını örgütlenecek zemin olarak gören ulusalcı sosyalistlerin artık hiçbir şansları yok. Türkiye'de sosyalizmin geleceği referandumda Kürdistan'da boykot, Türkiye'de Yetmez ama Evet diyen, 12 Haziran seçimlerinde Blok içinde yer alan özgürlükçü sosyalistlerin örgütlenmesinin başarısına bağlıdır.


Doğan TARKAN

04.07.2011

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
05 Temmuz 2011 15:42

gökay

12 Haziran seçimleri ile ilgili çok değerli bir referans yazısı.
Sayın Tarkan doğru okumasını rakamlarla, örneklerle zenginleştirmiş.
Bir de ön yargılar kırılabilse...

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.