Kapıyı açan darbe: 27 Mayıs

27 Mayıs 2013 20:58 / 1387 kez okundu!

 


Türkiye Cumhuriyeti bir tek parti devleti olarak kurulmuştur. Ermeni soykırımının ve Rumların kitlesel olarak ülkeden zorla çıkarılmasının sonucunda oluşan Türkiye Cumhuriyeti 1946’ya kadar tek parti diktatörlüğü olarak yaşadı. 1946’da Demokrat Parti seçimlere katıldı ama kazanamadı, 1950’de ise CHP’nin bütün baskılarına, sandık hilelerine rağmen DP büyük çoğunlukla iktidara geldi ve 1960 darbesine kadar 10 yıl boyunca iktidarda kaldı. Bu 10 yıl boyunca yapılan bütün seçimleri DP kazandı ve tek parti diktatörlüğünün örgütü CHP’ye büyük fark attı.

10 yıllık Demokrat Parti iktidarı sonunda 27 Mayıs darbesi ile yıkıldı. Ordu içinde bir grup subay “NATO’ya ve CENTO’ya bağlılıklarını” belirterek darbe yaptılar. Tarihimizin bu ilk darbesi ordunun emir komuta zinciri içinde yapılmadı. Darbeciler çeşitli rütbelerdeydi ve politik bir anlayış birlikleri de yoktu. Ortak yanları ulusalcı olmak ve askeri vesayeti korumaktı. Daha sonra aralarından MHP’yi kuran Alpaslan Türkeş ve arkadaşları çıktı.

Tek parti diktatörlüğünde parlamento çok yetkiliydi. Onun üstünde bir kurum yoktu. Tek parti diktatörlüğüne en uygun yönetim biçimiydi bu. Başka kurumlara ihtiyaç yoktu. Ama çok partili dönemde ortaya çıktı ki parlamentonun üstünlüğüne son vermek ve askeri vesayeti koruyucu başka kurumlar da kurmak lazımdı.

Senato, Anayasa Mahkemesi kuruldu, yargı organları güçlendirildi, darbeyi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi Senato’nun ömür boyu daimi üyesi haline getirildi, Cumhurbaşkanı’na senato’ya atama yapma yetkisi verildi. Fakat en önemlisi bugünkü Milli Birlik Komitesi’nin ilk biçimi 60 darbesinin anayasası ile oluşturuldu. Artık parlamentonun üstüne yeterince askeri vesayeti koruyucu kurum eklenmişti.

60 anayasası askeri vesayeti garanti altına alan kurumları kurmanın yanı sıra egemen sınıfın bir dizi talebini de yerine getirirken kısmi özgürlükler de getirdi.

Sonraki 10 yıl Türkiye’de işçi sınıfının yeniden şekillendiği, gelişip güçlendiği bir dönemdir ve sosyalist hareket de bu işçi hareketine paralel olarak güçlenmekteydi. 1970’e gelindiğinde 60 anayasasının kısmi özgürlükleri hem egemen sınıf için hem de askeri vesayeti isteyenler için bol gelmeye başlamıştı ve 1971, 12 Mart darbesi gerçekleşti ve bir yandan işçi hareketine ve sosyalistlere ağır darbeler indirirken diğer yandan da yaptığı anayasal değişikliklerle 60 darbesinin anayasasının fazlalıklarını törpüledi. Askeri vesayet açısından anayasada son ve en kalıcı değişimleri ise 12 Eylül darbesi gerçekleştirdi

Kimileri hala, 2013 yılında bile 27 Mayıs darbesini ilerici, devrimci bir darbe olarak savunuyor. Bu unsurlar son yıllarda darbecilere karşı verilen mücadelede de bu mücadelenin sonuçları AKP’ye yarayacak diyerek darbecilere karşı mücadele etmediler ve hatta kısmi bir destek dahi verdiler. Hatta 27 Mayıs darbesini Portekiz devrimi ile karşılaştırmaya, benzeştirmeye çalışan şaşkınlar bile çıktı.

27 Mayıs darbesinin bir başka önemli sonucu ise başbakan Menderes’in ve iki bakanın idam edilmesiydi. Tam anlamı ile gösteri için yapılan yargılamanın sonucunda bir başbakan ve iki bakanın idam edilmesi, onlarca bakan ve milletvekilinin hapis cezalarına çarptırılması daha sonraki bütün iktidarlar için bir örnek olarak hatırlandı ve örneğin 12 Mart’ta darbe bile yapmadan sadece bir muhtıra vererek darbe sonuçlarına ulaşıldı. Bütün iktidarlar için Menderes ve arkadaşlarının idamı bir tehdit olarak ortada duruyordu.

Bugün de kimi parlamenter muhalifler mevcut hükümeti aynı sonuçla tehdit etmekteler. Yargılarız ve asarız diyorlar. Bu, 27 Mayıs sonuçlarının ne kadar tehdit edici olduğunu hala gösteren bir örnek.

27 Mayıs’tan çıkarılması gereken bir başka ders ise darbe öncesinde gerçekleştirilen öğrenci hareketi ve çıkarılan yalan yanlış söylentilerdir. Yüzlerce insanın kıyma makinelerinde öldürüldüğü gibi söylentiler öğrenci hareketi için itici bir rol oynadı. Öğrenci hareketi ise bütünüyle CHP’nin güdümünde bir hareket idi.

Kısacası 27 Mayıs askeri darbesi bu ülkede askeri vesayetin tek parti diktatörlüğünden çok partili rejime geçerken kendisini korumak için ihtiyaç duyduğu kurumların oluşması için gerçekleşti ve aldığı en önemli tedbirlerden birisi de subayların maaşlarını arttırmak, subay lojmanlarını ve OYAK’ı kurmak oldu.

Başka söze gerek var mı?


Doğan TARKAN

27.05.2013


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.