BDP ile CHP ve ulusalcı sosyalistler yan yana gelebilir mi?

21 Kasım 2010 01:41 / 2126 kez okundu!

 


Yukarıdaki soru Fransa’da BDP Genel Başkanı’nın Milliyet gazetesinden Aslı Aydıntaşbaş’la yaptığı görüşmede söyledikleri ile gündeme geldi. Aydıntaşbaş, Selahattin Demirtaş’ın CHP’ye seçim ittifakı önerisini köşesine taşıdı. Demirtaş, “CHP’nin Tayyip Erdoğan’ı geçebilmek için yapabileceği tek şey, daha çok demokrasi talep etmek. Başka şansları yok. Keşke önümüzdeki seçimde içinde CHP, ÖDP, BDP, EMEP olan bir sol demokrasi cephesi olsa. AK Parti’ye karşı ciddi bir sol blok oluşabilir’ demiş.

Doğrusu, Selahattin Demirtaş AKP’yi geçebilmek için sadece CHP’nin değil, bütün siyasi güçlerin ne yapması gerektiğine doğru işaret etmiş: “Daha çok demokratikleşme talep etmek.”

Anlaşıldığı kadarıyla CHP’liler Demirtaş’ın önerisini hemen reddetmiş. Kılıçdaroğlu, ‘Önce tek başına iktidar olalım, sonrası Allah kerim. Bakarız duruma’ derken, Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer de BDP’lileri ve diğerlerini CHP’ye katılmaya çağırmış. Grup Başkan Vekili Muharrem İnce ise “BDP önce solcu olsun” dedikten sonra BDP’yi ırkçı olmakla suçlamış.

Başlıktaki soruyu bir başka şekilde daha sormak mümkün. BDP ile CHP ve ulusalcı sosyalistler yan yana gelmeli mi? Her iki sorunun da cevabı olumsuzdur. Ne CHP ile BDP yan yana gelebilir, ne de BDP CHP ve ulusalcı sosyalistler ile yan yana gelmelidir. Biri mümkün değildir, diğeri ise zararlıdır.

Bir tarafta Kürt ulusal kimliğinin tanınması için mücadele eden bir hareketin TBMM’deki parçası var, diğer yanda yeni başkan seçmesinin hemen arkasından başlayan halk oylaması kampanyası boyunca Kürt kelimesini ağzına almamış, Grup Başkan Vekili‘nin BDP’yi ırkçı olarak suçladığı bir CHP var.

Aynı CHP Ergenekon davası tutuklularının avukatı olduğunu ifade etmiş ve Kılıçdaroğlu bu söylemi devam ettirmiştir. Askerî vesayete karşı çıkmak konusunda ise ne CHP ne de “değişimin” simgesi Kılıçdaroğlu henüz tutarlı tek bir şey söylemiştir.

Kısacası bir tarafta özgürlükler için mücadele eden Kürt hareketi, öbür tarafta özgürlüklerin karşısında tutum almış CHP. Bir tarafta Kürt emekçilerinin desteğini hem Kürt illerinde hem de büyük kentlerde kazanmış olan BDP, diğer yanda Bağdat Caddesi’nin, Levent’in, Bebek’in oylarını kazanmakta olan CHP.

Bu iki siyasi eğilim yan yana gelemez ve zaten gelmemelidir.

Ya ulusalcı sosyalistler? Onlarla Kürt hareketinin TBMM’deki parçası yan yana gelmeli midir ya da gelebilir mi?

Anlaşıldığı kadarıyla halk oylamasında “hayır” oyu çağrısı yapmış olan ulusalcı sosyalistler CHP ile yan yana gelmek konusunda isteksiz değiller. CHP’ye yönelik eleştirileri var, ama gene de yan yana gelebilirler. Geçen gün TV8’de bu konuda konuşan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş bu doğrultuda konuşuyordu.

Alper Taş’ın o programda ifade ettiği tutumu sanırım diğer hayırcı ulusalcı sosyalistler benimsiyor. Taş diyor ki, “Sosyalizm eşitlik ve özgürlüktür, bunları ayıramazsınız. Eşitlik için mücadele etmeyince liberal, liberal solcu olursunuz, AKP’nin yanına düşersiniz.”

Doğrudur, sosyalistler eşitlik için de mücadele ederler, işçilerin, emekçilerin her günkü ekmek peynir mücadelesine de omuz verirler, ama bugün Türkiye’de durum nedir? Büyük, yaygın, güçlü bir işçi mücadelesi mi var? Hayır. Küçük ve dar bir işçi mücadelesinden bile bahsetmek zor. İşçi hareketi, halk oylamasında hayır çağrısı yapan ulusalcı partilerin yoğun çabası ile bölünmüştür. DİSK ve KESK, yanlarında Tabip Odaları ve TMMOB ile birlikte diğer işçi örgütlerinden koparılmıştır. Bunun sonucu olarak da işçi hareketi giderek güçsüzleşmiştir.

1990’lı yıllarda işçi sınıfının en hareketli kesimi kamu emekçileri idi. Ne var ki, bugün kamu emekçilerinin güçlü bir mücadelesinden bahsetmek mümkün değil.

KESK’in mücadelesinin yükseldiği günlerde sorun örgütlenme hakkının, grev ve toplu sözleşme haklarının kazanılması idi. Yani demokrasi mücadelesi idi. O günlerde, bugün 'hayır' oyu çağrısı yapan ulusalcı sosyalistler kamu emekçilerinin mücadelesinin başındaydı ve sendikal hareketi sadece demokrasi mücadelesine hapsetmişlerdi, kamu emekçilerinin günlük mücadelesini önemsemiyorlardı. Bugün ise tam tersini söylüyorlar. Neden? Dün gözleri 'demokrasi mücadelesi'nden başka şey görmeyen ulusalcı sosyalistler bugün ise özgürlükler mücadelesi bütün hızıyla sürerken demokrasi mücadelesini yanlış görüyorlar. Gerçekten, neden acaba?

Hayırcı ulusalcı sosyalistler Ergenekon davasında avukatlık yapmıyorlar, ama “yesinler birbirlerini” diyorlar. Askerî vesayete karşı tutumları açık, hayır oyu ile askerî vesayete fiilen destek oldular. Kürt sorununda ise; içlerinden biri açıkça ulusal hareketin karşısında tutum alır. Kürt hareketini 'ABD’nin maşası' olarak görür, Ahmet Türk’e saldıran kişiyi “emekçi” olarak aklar. Bu siyasi eğilimle yan yana olmak bile, BDP ile yan yana olmamak için yeterli nedendir.

Ulusalcı sosyalistler ulusal sorunda kilit olan bir konuda ciddi bir sapma içindeler. Ulusların, ayrılma hakkı dahil olmak üzere kendi kaderlerini tayin hakkını reddediyorlar. Bu özellikleri ile ulusal bir hareketin yanında tutum almaları zarar vericidir.

Onların bugün BDP’ye yakın durmaya çalışmalarının tek nedeni seçimlerde BDP ile bir biçimde ittifak kurma istekleridir. Ufuk Uras ve Baskın Oran'ın seçim kampanyaları bütün karşı çıkışlarına, bu kampanyaları kösteklemek için çalışmalarına rağmen onları heyecanlandırmıştır. BDP belki onları TBMM’ye taşıyabilir. Bu olasılık onları BDP’ye doğru itmektedir, ama asıl gitmeleri gereken yer CHP’dir.

Zaten, halk oylamasından hemen sonra 'hayır' diyen yüzde 42’yi solcu ve kendi tabanları olarak benimsemeleri de CHP ile yan yana gelmelerini gerektirir. O yüzde 42 içinde MHP’liler ve CHP’liler vardır. “Ordu göreve” çığlıklarının atıldığı Cumhuriyet mitinglerine gitmiş 1-2 milyon, Türkiye’nin en zengin 6 ilçesinden gelen 1 milyon kişiyi kapsayan CHP oyu ile ulusalcı sosyalistlerin yan yana gelmesi kadar doğal bir şey olamaz.

Keşke CHP, yeniden Kürtleri Meclis’e taşıyan SHP’ye benzeyen bir parti haline gelebilse, keşke ulusalcı sosyalistler gerçek sosyalist bir çizgiye yaklaşsa. Çok iyi olur.

Ama onlar şimdilik özgürlükler mücadelesinde bu mücadeleyi reddedenlerle, “ordu göreve” diyenlerle, Türkiye’nin en zengin 1 milyon kişisiyle, savaş çığırtkanlığı yapan MHP ile yan yana durmayı tercih ediyor. O vakit, ayrı durmaları en hayırlısıdır.


Doğan Tarkan


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
23 Aralık 2010 18:35

bern

hocam, yazilariniz hem çok akici hemde bir o kadar samimi! kaleminizin onunde egiliyorum.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.