Dersim, katliam mı, isyan mı? - Oral Çalışlar

20 Aralık 2011 13:34  

 

Dersim, katliam mı, isyan mı? - Oral Çalışlar

Gerçekten, Dersim 'kökünden sökülüp atılacak' derecede ağır bir saldırıya maruz kalır. İmha ve asimilasyon tamamlanır.

Resmi tarih bize yakın tarihimizdeki bütün katliamları, ‘isyan’ olarak öğretti. Hata daha da ileri gitti, bütün bu katliamları meşru göstermek amacıyla, ‘isyancılar’ın başka devletlerin ajanı olan hainler olduğunu anlattı. Öyle bir köklü eğitimden geçiyoruz ki, bu resmi tariflerin hepsini içselleştiriyor, benimsiyor ve savunuyoruz.
Hamburg’dayız. Hamburg Komkar ve Hamburg Alevi Kültür Merkezi’nin birlikte düzenlediği ‘Dersim 1937-1938 Katliam mı İsyan mı?’ başlıklı bir toplantıda işte böyle bir konuyu tartışıyoruz, konuşuyoruz. Kemal Burkay ve Alevi Bektaşi Federasyonu 2. Başkanı Necdet Saraç’ın da konuşmacı olduğu toplantıya ilgi büyüktü. Salon dolup dışarılara taşmıştı.
Dersim’i ortaya çıkan yeni bilgi ve belgelerle incelediğimiz zaman önceden planlanmış bir ‘zoraki’ dönüştürme, inkâr ve imha siyasetinin hedefi olarak görüyoruz. 1926 yılından başlayarak, Dersim ‘çıbanının’ nasıl temizleneceğine ilişkin rapor üzerine raporlar yazıldığını görüyoruz.
Yeni kurulan Cumhuriyet’in neredeyse önde gelen bütün paşaları, başbakanları, bürokratları Dersim üzerine raporlar yazmışlar. Nereyi karıştırsan bir Dersim raporuna rastlamak mümkün. Hepsinin ortak hedefi de burasının nasıl ‘yola getirileceği’, nasıl ‘adam edileceği’ üzerine.

İki başbakanın tasfiyesi
Tarih 1925 yılının mart ayı. Mustafa Kemal, dönemin Başvekili Fethi Okyar’la Şeyh Said ‘isyanı’ konusunda anlaşmazlığa düşer. Okyar, sorunun yerel bir sorun olduğunu ve yerel önlemlerle önünün alınabileceğini savunur. Mustafa Kemal ise Türkiye çapında yeni bir dönemi başlatmak kararında olduğu için sert önlemler istemektedir. Bunu Fethi Okyar’la yapamayacağını anlamıştır ve İsmet Paşa’yı göreve çağırır.
İsmet Paşa’nın ilk icraatı Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılması ve ardından ‘İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması olur. ‘İsyancılar’ın o dönemde etkili bir muhalefet yapmaya hazırlanan Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’nın mensupları olduğu söylenir ve bu parti de kapatılır. Basına yönelik ağır baskılar gündeme gelir. Önde gelen muhalif gazeteciler tutuklanırlar ve idam talebiyle yargılanırlar. İsmet İnönü bu dönemin mimarlarından birisidir. Aradan 12 yıl geçer. Artık gündemde Dersim vardır. İsmet İnönü de dönemin başbakanı olarak yöreye gezi yapar ve bir de rapor hazırlar.
Dersim’e sefer artık kaçınılmaz hale gelmiştir. İlk adım 1937 yılında atılır. ‘İsyan’ın elebaşı olduğu söylenen Seyit Rıza, oğlu ve yakınları tutuklanırlar. Direniş bastırılır.
İsmet İnönü, Meclis’te yaptığı konuşmada amacın gerçekleştiğini ve artık yeni bir harekâta gerek olmadığını şu sözlerle dile getirir: “Arkadaşlar; mukavemet vaziyetini bertaraf ettikten sonra halkının refah ve serbestisi için takib edilen programa devam ediyoruz.”
Bu konuşmanın yapıldığı tarih 18 Eylül 1937. Aynı akşam Atatürk, İnönü’yü İstanbul yolculuğuna davet eder ve o gece onu istifaya çağırır. O görüşmeyi Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a şöyle anlatır: “Gel... gel...meseleyi hallettik, otur da anlatayım...İnönü ile yalnız kalınca ‘Ne yapacağız’ diye söze başladım, iki eliyle yüzünü kapadı, heyecanlanmıştı. Teskine çalıştım. ‘Sakin ol da meseleyi sükûnetle konuşup halledelim’ dedim ve şöyle devam ettim: Görüyorum ki sen çok yorgun ve hastasın, uzun zaman istirahate ihtiyacın var, bu itibarla mesai arkadaşlığımıza bir süre ara vermemiz muvafık olacaktır. Ayağa kalktı, yorgun ve uykusuz olduğundan bahsederek sofrada bulunamayacağını söyledi.”
Bu kez yeni katliamı gerçekleştirmek üzere İsmet İnönü gider yerine bu işi yapacağına inanılan Celal Bayar gelir. Bayar da görevini ‘layıkıyla’ yerine getirir. Önce Seyit Rıza ve yakınları idam edilir. Sonrasını Bayar şöyle tanımlar: “Bu münasebetle ordumuz Dersim için vazife alacak ve umumi bir tarama harekâtı ile tedip kuvvetlerine destek olarak bu meseleyi kökünden söküp atacaktır...”
Gerçekten, Dersim ‘kökünden sökülüp atılacak’ derecede ağır bir saldırıya maruz kalır. İmha ve asimilasyon tamamlanır. Kürt özgürlük talepleri uzun yıllar sessizliğe gömülür.
Hamburg’daki toplatıda bunları konuştuktan sonra Kemal Burkay sonucu şöyle özetledi: “İsyan olsa ya da olmasa ne fark eder. Binlerce masum Kürt-Alevi yurttaş, kadınlarıyla, çocuklarıyla imha edildiler. Asıl olan budur...”

Radikal

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0