Cinnet - Elif Þafak

08 Ocak 2010 04:06  

 

Cinnet - Elif Þafak

ESKÝ kelimedir "cinnet". Cinlerle iliþkilendirir; sebebini bilemediðimiz, önüne geçemediðimiz ani ve tehlikeli kiþilik deðiþimlerine bu ismi veririz. Eski kelimedir ama biz eskiden "cinnet"i deðil, "mecnun"u bilirdik. Mecnun hayali bir karakter deðil, adeta bir "hâl" idi. Semboldü. Öyle bir delilik hâli ki, kimseye zarar vermez, karýncayý incitmezdi; zararý varsa þayet bir kendine, kendi sýrça yüreðine. Deliliklerimiz aþktandý o zamanlar, kavuþamamaktandý tüm kendini bilmeyiþlerimiz, kaybediþlerimiz, serzeniþlerimiz. Þimdilerde deðiþti bu hâl, mecnunluðu unutur olduk. Onun yerini "cinnet" aldý, gündelik hayatýmýzýn neredeyse parçasý oldu bu kavram. "Trafik" gibi, "zam" gibi bir kelime, istemesek de modern hayatýn içinde. Ne kadar çok erkek ve kadýn var cinnetin eþiðinde. Her yaþtan, her kesimden, her þehirden...
Bu hafta Rize'den gelen haber hepimizi sarstý. Gencecik bir kadýn, bir polis eþi, özverili bir anne, on bir senelik kocasýný ve çocuklarýný vurduktan sonra intihar etti; bir aile söndü. Haber son derece üzücü ama ne yazýk ki ne ilk ne de son. Hemen her hafta benzer hadiseler okuyor, duyuyoruz. Kýskançlýk krizine yakalanýp eþini vuran kocalar, geçimsizlik canýna tak edince kocasýný vuran kadýnlar, çocuklarýný öldürüp intihar eden anneler, niþanlýsýný öldüren erkekler... Sorunlar birikiyor, üst üste yýðýlýyor: Geçim sýkýntýsý, sevgisizlik, sözlü veya fiziksel þiddet, duygusal esaret... Bu toplumda en büyük acýlar aile içinde çekiliyor belki de, yakýnlar arasýnda. Ýnsan en büyük zararý sevdiklerine veriyor.

*

Bilhassa kadýnlar, bilhassa biz. Kadýnlar en çok sevdiklerini incitiyor ve gene en çok sevdikleri tarafýndan incitiliyor. Yüreklerinin kapýsýný açtýklarý insanlardan alýyorlar en aðýr darbeleri. "Kamusal alan" diye tanýmlanan ve daha çok erkeklere has olan alan tüm gerilimleri, rekabetleri ve çekiþmeleriyle ortada. Gözler önünde. Peki ama ya özel alan? Ya gözlerden uzak olan ve daha ziyade kadýnlarýn alaný olarak tanýmlanan "özel alan"da kopan fýrtýnalar, yaþanan iniþ çýkýþlar? Hakkýnda en az konuþabildiðimiz meseleler orada düðümlenmiyor mu? Aile yapýlarýmýz. Yetiþme biçimlerimiz. Ev içi iliþkilerimiz. Akþamlarý perdeler çekildiðinde, "dýþarýsý" ile "içerisi" arasýndaki hudut pekiþtiðinde geçen konuþmalar, yaþananlar, içimizde birikenler. Mahrem olan. Ailevi olan. Konuþmasý, görmesi ve deðiþtirmesi en zor olan.
Cinnet biriken bir volkan, patlamaya hazýr, anýný kolluyor. Ýçten içe demlenen, dýþarýya bazen hiçbir belirti vermeyen, sessizce, aylarca, belki senelerce biriken bir yorucu enerji. Bir anda gelen, geldiðinde yakýp geçen bir afet. Bu haliyle cinnet kimseye uzak deðil. En "okumuþ"umuzdan en "sakin tabiatlý"mýza kadar hepimizi bulabilir. Her an herkesi pençesine alabilir. Kimse demesin ki, "Ben asla cinnet getirmem". Kimse demesin ki, "Bana olmaz, ben dengemi kaybetmem". Belli olmaz. "Karý koca kavgasý baþka, cinnet baþka" demeyin. Belki de aralarýndaki mesafe sandýðýmýzdan daha azdýr. Belki hepimiz, her birimiz, kabullenmek istediðimizden çok daha yakýn duruyoruz irili ufaklý cinnet noktalarýna.
Cinnet hem bireysel hem toplumsal bir yara. Ve bizler, hepimiz, eðitim sistemimizi, televizyon dizilerimizi, ev içi hallerimizi, birbirimize karþý davranýþlarýmýzý, gündelik hayattaki iliþkilerimizi, sevgimizi ifade ediþlerimizi ve edemeyiþlerimizi yeniden titizlikle gözden geçirmek durumundayýz. Birbirinden üzücü cinnet vakalarýný azaltmak istiyorsak, meseleye "bazý insanlarýn baþýna gelen bir talihsizlik" olarak bakmak yerine hepimizi ilgilendiren bir yara olarak bakmak ve en önemlisi üsluplarýmýzý ve kalplerimizi yumuþatmak durumundayýz.


Habertürk
07.01.2010

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaþ
0