Cafer Solgun’a tehdidi kınıyorum! - Orhan Miroğlu

07 Ocak 2012 08:03  

 

Cafer Solgun’a tehdidi kınıyorum! - Orhan Miroğlu

Cafer Solgun’u birkaç yıl önce tanıdım.

Uzun yıllar cezaevlerinde hapis yatmış, büyük acılar yaşamış bir aydın o.

Meşakkatli ve zor zamanlardan geçerek, fırtınaların içinden çıkıp gelmiş bir aydın.

Cesur bir insan.

Hapislik yılları bitince, gelip İstanbul’a yerleşmiş.

Cafer “Yüzleşme” söz konusu olduğunda, toplumla paylaşacak tecrübeleri ve fikirleri olan değerli bir aydın.

Birkaç yıl önce, İstanbul’da birkaç arkadaşıyla beraber “Yüzleşme” adıyla bir dernek kurdu.

Yüzleşme Derneği, kısa süre içinde Türkiye’nin en belalı konuları arasında yer alan, Alevi ve Kürt sorunu, hapishane gerçeği gibi konularda birçok çalışmaya imza attı. Bu çalışmaları toplumla paylaştı.

Cafer Solgun dostum, Yüzleşme Derneği’nin çalışmalara katkı sunmakla kalmıyor, bir yandan da gazetelere yazılar yazıyor, medya programlarına katılıyor, ve fikirlerini, kanaatlerini bizimle paylaşıyor.

Olağanüstü bir duyarlılık, nezaket ve hiçbir kibre yer vermeyen bir üslupla..

Ama belli ki, aydınların konuşmasından, ve ufuk açıcı fikirlerini toplumla paylaşmalarından hoşlanmayanlar, Cafer Solgun’dan da rahatsız olmaya başladılar!

Çeşitli yöntemlerle bu değerli aydınımızı tehdit ediyorlar şimdi de.

Onlar her zamanki gibi, kendilerine yakışanı yapıyorlar deyip suskun kalmamalıyız..

Doğrusu bu tehdide yeteri kadar tepki gösterildiğini söyleyemeyiz. Bunda belki Türkiye’de gelişen sıcak gündemin de etkisi vardır, ama her ne olursa olsun, bir aydına yöneltilmiş ölüm tehdidi var ve bu tehdit aslında fikirlerini özgürce paylaşan bütün aydınlara yöneltilmiş bir tehdittir.

Değerli dostum, arkadaşım Solgun’a yapılan tehditleri kınıyor ve sözü, ona bırakıyorum:

“Ülkemiz son yıllarda kendine özgü bir ‘yüzleşme’ süreci yaşıyor.

Bu sürecin önünü açan en önemli gelişmenin, sürmekte olan ‘Ergenekon’ dava ve soruşturmaları olduğu inancındayım. Ülke olarak nihayet Kürt sorununu adını doğrudan telaffuz ederek, Dersim katliamına ‘Dersim katliamı’ diyerek, ‘Tek Parti’ zihniyeti ve uygulamalarını konuşarak, Alevilerin eşit yurttaşlık istemlerini gündeme getirerek ve sorunlarını, demokratik istemlerini korku ve endişelere kapılmadan, ‘takiyye’ yapmadan tartışabiliyoruz. Kuşkusuz sorunlarımız sadece konuşuyor, tartışıyor olmakla çözülecek gibi değildir. Ancak korkusuzca konuşabilmenin anlam ve önemini, değerini, hiç kimse bugüne değin korku politika ve konseptleriyle susturulanlar kadar iyi bilemez.

Yıllardır bugüne değin ‘konuşulamayan’ ya da konuşulması kırk türlü belayı davet etmek anlamına gelen konularla ilgili, yazıyor, konuşuyorum. Bu ülkenin hasbelkader Alevi, Kürt kökenli bir yurttaşı olarak, içerisinden geçtiğimiz normalleşme ve demokratikleşme sürecine tümüyle entelektüel bir vicdani duruştan güç ve güven alarak katkıda bulunmaya gayret ediyorum. Sorumlu bir yurttaş olmanın gereğinin de bu olduğunu düşünüyorum. Ve bu sorumluluğun özünde de çocuklarımıza korku ve kaygılardan uzak, herkesin özgürce kendi gibi yaşayabileceği bir Türkiye için uğraş vermeye inancım bulunmaktadır.

Şiddet içermeyen/önermeyen her türlü görüş ve düşünceye saygım vardır. Hiç kuşkusuz kimse, kimse gibi düşünmek, aynı görüş ve düşünceleri olduğu gibi paylaşmak durumunda değildir. Demokratik bir tartışma adabı içerisinde farklı görüş ve düşüncelerin varlığından rahatsız olmak değil, hoşnut olmak gerekir.

Ne var ki, son dönemde gündemleşen Dersim 38 katliamı ve Alevi meselesiyle ilgili tartışmalarda, temel demokratikleşme sorunlarımızın kaynağı olduğunu düşündüğüm resmî ideoloji zihniyetine ilişkin eleştirel düşüncelerim, ‘bazı çevreleri’ harekete geçirmiş gibi görünmektedir. Uzun süredir mail veya sosyal paylaşım sitelerinden küfür, hakaret mesajları alıyorum. Bunlara gülüp geçmeyi yeğledim. Ancak çalışma ofisimin kapısına sıkıştırılmış ölüm tehdidi mesajları almaya başladım. Bu durum karşısında yasal haklarımı kullanmamın kaçınılmaz olduğu sonucuna vardım.

Hrant Dink başta olmak üzere düşünceleri nedeniyle canına kastedilmiş insanları olan bir ülkede yaşadığımızı bize unutturmuyorlar.

Gücüm, nefesim, aklım ve enerjim yettiğince ülkemizin normalleşmesinin sorumluluğunu çocuklarımız hatırına omuzlarımda hissedecek, iyilik ve doğruluk, adalet ve hakikat yolundan sapmayacağım. Bunun için yaşayacağım.

Bu inançla bugün itibarıyla Cumhuriyet Savcılığı’na maruz kaldığım tehditlerle ilgili olarak suç duyurusunda bulundum. Ayaklarının altındaki zeminin kaymasından duydukları telaş nedeniyle saldırganlaşanlar meydanı boş sanmasınlar diye...

Kamuoyuna saygı ile duyururum...”

28 Aralık 2011

Cafer Solgun

Araştırmacı-yazar,

Yüzleşme Derneği


orhanmir@hotmail.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0