Bütçede insan ve kent dengesi - Timuçin Gündem

05 Aralık 2011 22:27  

 

Bütçede insan ve kent dengesi - Timuçin Gündem

İzmir’in de sahibi olduğu ”Türkiye Küçük Millet Meclisi”, Sn. Şanar Yurdatapan ve Pervin Mısırlıoğlu hanımın önderliğinde bir kez daha toplandı. Aslına bakacak olursak, toplanamadı. İzmir bir kez daha bu meclise kayıtsız kaldı. Bunu ben söylemiyorum. Salondaki boş kalan koltuk sayısı söylüyor. Bugüne kadar yaptıklarıyla hiçte küçük olmadığını ispatlayan bir meclise bu denli kayıtsız kalmak doğru bir yaklaşım olmadı. Demokrat İzmir’e yakışan, salonun hınca hınç dolu olmasıydı. Katılımcılığın, paylaşımcılığın ve birlikteliğin had safhasıydı. Demokratlığın özünde de zaten bunlar yok mu? İnşallah önümüzdeki toplantılar bu minval üzre olur.

Gelelim bu ayki toplantıya. Toplantının konusu, “Genel Bütçeden Yerel Bütçeye” olan ilgi ve alakaydı. Genel bütçeden yerelin aldığı ya da alacağı pay oranlarıydı. Genel veya yerel bütçeler üzerinde müvekkillerin ilgisi, bilgisi ve farkındalığı ile etkisi ölçülmek istendi. Mamafih bir iki STK’ nın haricinde katılım olmadığı için de bu ölçüm sonucu beklenen seviyede cereyan edemedi. İktidarı temsilen Vekillerimizden Sn. Hamza Dağ, Muhalefeti temsilen de Sn. Musa Çam oturuma iştirak eden siyasilerdi. Amaç; 2012 yılı bütçe görüşmelerinin hız kazandığı bu günlerde Büyük Millet Meclisimize bir nefeste olsa, bir nebzede olsa İzmir’den katkı sunmak ve “ensenizdeyiz, gözümüz üzerinizde, yaptıklarınızı yakından takip ediyoruz” izlenimini verebilmekti. STK’ ların çok da verimli olamadığı katkıları sonrasında sırasıyla Vekiller çıktı kürsüye. Vekillerin konuşmaları ile konu zaman zaman mecraaından farklı yerlere kaydı. Belediyeye yapılan ikinci dalga operasyondan tutun da Dersim olaylarına değin birçok mevzuu gündeme getirildi. Vekillerde çaktırmadan durumu avantaja çevirmek babından siyasi ranta dayalı söylevlerinden burada da vazgeçmediler. Bu toplantıda bir anlamda siyasetin aracı oldu. Genel bütçe ve İzmir’in bundan alacağı pay esasen oldukça önemli. Bu önemde, bütçelenen bu paraların Milletin olmasından kaynaklanıyor. Doğru zamanda, doğru yerlerde ve Milletimizin hayrına işlerde harcanmasının takibinden gelmekte. Sizin, benim, onun, kısacası hepimizin bin bir zahmetle kazandığı alın terlerimizden devlete düşen pay yakın geleceğe damgasını vuracaktır. Kendine ait olanın nasıl harcandığını izlemekten öte, sürece katılmak, gidişatı etkilemek, teklifte bulunmak birey olmanın da gereklerinden. Bir diğer gereklilik ise genel bütçenin her kalemindeki unsurlara dair şeffaflığının olabildiğince sağlanmasıdır. Halkın bu şeffaflıktan yeterince yararlanabilmesidir. Bu düşünceler beyinlerimizi kurcalarken bırakınız vatandaşı, bütçe komisyonlarında görevli bazı Vekillerin bile konu hakkında tam anlamıyla bilgi sahibi olamadıklarını yapılan konuşmalardan anladık.

Genel bütçeleme öncesindeki bu aşamada, ülkemizin global ekonomik durumu ile ülke gerçeklerini karşılaştırmak sanırım isabetli olacak. Türkiye ekonomik büyüme ve gelişmişlik açısından dünyanın en iyi 20 ekonomi arasında. Kimilerine göre on yedinci kimilerine göre ise on altıncı büyük ekonomiyiz. Bu, uluslararası arenada ülkemiz adına olumlu bir gelişme. Ancak reel de yaşananlarla arasındaki bağ için aynı şeyi söylemek neredeyse imkânsız. Gelir dağılımında ki adaletsizlik burada ön plana çıkıyor. Gayrı safi milli hâsıladan en düşük payı çalışan ve üreten yani işçi, memur, çiftçi ve esnaf kesimi almakta. Emeklileri de unutmayalım. Top yekûn bu kesim ülke nüfusunun önemli bir bölümünü teşkil ediyor. Emekli ve çalışanların bir kısmı açlık sınırının altında, önemli bir kısmı ise yoksulluk sınırının altında aldıkları ücretlerle, ayağını yorganın dışına taşırmamak için bin bir çaba sarf etmekte. Global anlamdaki ilk yirmi arasında olmak işte bu gerçeği değiştirmediği sürece, Milletimiz için çok fazla anlam ifade etmez. İnsanlar ekonomik gelişmişliği, yani refah düzeyi artışlarını kendi refahlarının artışında hissetmek ister. Yaşamak ister. Çoluk çocuğuna da yaşatmak ister. Şimdi gelin birde açlık, yoksulluk ve asgari ücretle ilgili güncel rakamlara bir bakalım. Dört kişilik bir aileye dair Kasım ayı açlık sınırı 927 tl.’ye, yoksulluk sınırı ise 3018 tl.’ye yükselmiştir. Bu sadece dört kişilik çekirdek bir aile içindir. Asgari ücretin brütü 837 tl, kesintilerden sonra ele geçeni 711,45 tl.’ dir. Bu tezadın bu yılki bütçe görüşmelerinde ortadan kaldırılması şarttır. Bunun bir üst gerçeği de 400-500 tl., aylıkla çalışmak zorunda kalan geniş kitlelerdir. Sosyal hakları işveren tarafından gözetilmeyen, işten çıkarılıp alamadıkları tazminatları peşi sıra o mahkeme senin bu mahkeme benim koşuşturanlardır. Ortaya çıkan bu tablo G-20 liğimize gölge düşürecek cinsten. Çalışan ve üreten kesim, maliyetlerin minimize sinde en önemli kalem olarak görülüp ücretleri sürekli frenlenmeye devam edildiği sürece de bu böyle sürüp gidecek.

Sonuç itibariyle, genel bütçeden şehre ayrılan pay ilk etapta bu ve benzer sebeplerden ötürü vatandaş için çok da önemli değil. Dolayısıyla insana yatırım için ayrılacak payla, kente yatırım için ayrılacak pay arasındaki hassas dengeler gözetilmeli. Mutlu azınlık mutlu çoğunluk durumuna dönüştürülmelidir. Tüm bunları göz önünde bulundurarak, insana yatırımı yeterince ön plana çıkaramayan bir bütçenin kente yapılacak yatırımların değerini de düşürür. Mekânları şereflendirenler insanlardır. Ekonomik sistemler hakka ve haklıya yakın oldukları sürece hedefe ulaşır. Sağlıcakla kalın…

egeinternethaber.com

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0