ÜMÝT BOYNER

23 Aralýk 2009 13:22 / 3684 kez okundu!

 


Artýk TÜSÝAD'ýn umudu Ümit Boyner... Çünkü Ümit Boyner TÜSÝAD'ýn baþýna geçiyor. 3 yýl önce Ümit Boyner ile, P. Mýsýrlýoðlu E.'nin yaptýðý bir söyleþiyi güncelliði nedeniyle yeniden sunuyoruz. Ümit Haným o sýralar Türkiye Markasý'ný Avrupa'ya tanýtýyordu.

***

ARTIK TÜRKÝYE'NÝN UMUDU ÜMÝT BOYNER


Çünkü Ümit Boyner Türkiye markasýný Avrupa’ya tanýtýyor. TÜSÝAD Tanýtým Komisyonu Baþkaný Ümit Boyner, AB için hangi özelliklerimizin altýný çiziyor? Geçmiþteki imajýmýzla, þimdi ve gelecek için nasýl bir yol çizmeliyiz? Endüstri ülkesi miyiz, sanat mý, tekstil mi, lale mi olsun simgemiz, lokum mu?

Ümit Boyner’in hayata bakýþý seçkin bir sorumluluk taþýyor. Türkiye’nin en önemli markalarýný yaratan Boyner Holding Yönetim Kurulu Üyesi olarak þimdi de Türkiye’nin “imaj maker”lýðýný yapýyor. Park Plaza Holding binasýna giriþimizden itibaren Ümit Haným’ýn katýnda çok kýsa bir an beklerken bile gördük ki tepeden týrnaða tüm personeli ve yöneticileri ile zaten onlar Avrupalýlardan daha Avrupalýlar. Nezaket dolu ve zarifler. Söyleþimiz daha saatlerce sürebilirdi. Oradan çýkarken keþke keþke daha öncelerden baþlanabilseydi ve keþke keþke herkes Ümit Haným’a el verse dedim.


-------------------------------------------------------------------------------------------

Bu markalaþma çalýþmasýný çok merak ettim.. Yani TÜSÝAD’ýn komisyonluðundaki baþkanlýðýnýz esasýnda çok yeni, deðil mi?

Evet, 1.5 senedir baþkanlýk yapýyorum. Yönetim kurulunda oluþumla birlikte de Ocak’ta 2. senem doluyor.Bu görevi aldým; zaten Dýþ Tanýtým yeni kurulan bir komisyondu, ben de yeni üyesiydim. Güzel bir buluþma oldu aslýnda.

Tanýtým konusuna gelince; Türkiye’nin tanýtýlmasý iþi devletin, hükümetin, çok ciddi olarak peþine düþmesi gereken bir görev esasýnda. Bu konuda bir þeyler yapmaya çalýþýyoruz,Turizm Bakanlýðý’nýn turizmle ilgili tanýtým çalýþmalarý var ;ama bunlarýn ötesinde, Türkiye’nin algýlanýþýnýn deðiþtirilmesidir, önemli olan. Türkiye ile ilgili hep kötü intibalar var diyoruz ;ama þöyle bir gerçek var ki, Türkiye ile ilgili genel olarak bir intiba yok. Türkiye nedir? Kimdir Türkler? Ýnsanlarýn kafasý karýþýk, hiçbir þey bilinmiyor ve bu konuda çok az þey yapýlmýþ. Biz bunu da Ankara’ya her gittiðimizde söylüyoruz.

Ne yapmýþýz þu ana kadar, eksik ya da yanlýþ?

Hiçbir þey. Turizm bir gelir kaynaðý olarak görüldüðü için turizme yönelik birtakým çalýþmalar olduðunu söyleyebilirim yalnýzca. Buna raðmen turizmde geldiðimiz yeri de biliyorsunuz. Hakikaten birtakým yeni yatýrýmlarý daha farklý yönlendirmezsek Türkiye’yi ucuz bir turizm cenneti haline de getirebiliriz.Türkiye’nin imajý yani tanýtýmý açýsýndan da hiçbir þey yapmamýþýz ülke olarak.Ve þöyle bir sorun da var; problemli bir coðrafya’da yaþýyoruz. Arap dünyasýyla, Yunanistan’la, Kýbrýs’la iliþki halindeyiz. Türkiye çok ciddi bir þekilde Türkiye karþýtý lobilerle de savaþmak zorunda. Onlar meydaný boþ bulmuþ açýkçasý. Herkes defansta. Ve bu konuda biraz daha proaktif bir þeyler yapýlabilir.Bence geç deðil. Çünkü Türkiye dünya gündemine þimdi Avrupa Birliði ile girdiði için çok daha fazla insan ilgileniyor. Türkiye nedir kimdir? Ortadoðu’daki þu anda dengelerin deðiþmesi sürecinde Türkiye çok daha farklý bir öneme doðru gidiyor. Ama iþte bunun ne kadar bilincinde hükümet? Ve bunun için ne yapacaklar açýkçasý ben henüz bunu anlamýþ deðilim. Yani birtakým gayretler var.

Mesela Türkiye’nin þu an dýþarýdaki görüntüsüne bakacak olursak yine de bir Ýslamcý kimliðinin var olduðunu görebiliriz, deðil mi?

Evet,Ýslamcý kimliði var,insan haklarý ihlalleri olan bir ülke olarak biliniyor, soykýrým yüzünden sürekli gündemde.Bu gibi negatif kelimelerle yan yana geliyor Türkiye adý. Fakat Türkiye’nin bir kere anlatýlmasý gereken bir insan gücü var. Bunu sadece iþgücü anlamýnda söylemiyorum. Çok renkli bir insan coðrafyasý var Türkiye’nin. Fakat insanýmýzla da ilgili çok tekdüzeyiz.Hakikaten, Türkiye çok dar kalýplara sýkýþtýrýlmýþ bir toplum olarak gelmiþ. Bakarsanýz son 4-5 senede Avrupa Birliði’nin gündeme gelmesiyle -maalesef biz hep dýþarýnýn zoruyla atýyoruz modernleþme adýmlarýmýzý- demokratikleþmeye baþladýk ve fark ettik ki aslýnda etnik zenginlik iyi bir þey, Türkiye’de birkaç lisanýn birden konuþuluyor olmasý iyi bir þey. Tüm bunlarýn tartýþýlabiliyor olmasý bile bence çok önemli bir geliþme aslýna bakarsanýz. Ve biz bunlarý kullanabilirdik.Yani insanýmýzý tanýtmýyoruz. Türkler diye bir sergi açýldý biliyorsunuz. Bence müthiþ bir sergi. Tabi insanlar iyice þaþýrdýlar. Türkler Moðol mu? Çinli mi? Bence bu konu hakkýnda yazýlabilecek çok þey var.

Londra da düzenlenmiþ olan çok büyük ses getiren Türkler sergisi tanýtým açýsýndan hakikaten çok önemliydi ve gelen insanlarýn tepkisi de görülmeye deðerdi..bu sizin çalýþmalarýnýz içinde iyi bir baþlangýçdý belki de.

Evet, çok þaþýrtýcýydý. Oraya giden Türkler de þaþýrdýlar. Yani belli prototipleri yýkma zamanýmýz geldi. Biz bunu TÜSÝAD ile gerçekleþtirmeye çalýþýyoruz. Tabi ki TÜSÝAD’ ýn buna saðlayacaðý bütçe, devletin buna ayýrabileceði bütçe ile karþýlaþtýrýlamaz. TÜSÝAD olarak çok küçük bütçelerle bir þeyler baþarmaya çalýþýyoruz.

Çok büyük bir zenginliðin ortasýnda çok önemli bir kuruluþta ve AB Tanýtým komisyonuna baþkanlýk ediyorsunuz esasýnda tabi gerçekten çok yetersiz görünüyor size ayrýlan bütçe.

Fakat þöyle bir þey var aslýnda düþünürseniz gene de üyelerimiz çok destek oldu demeliyim. Çünkü normalde böyle bir beklentimiz de var; Bu hükümetin iþidir devletin iþidir. Çünkü iyi bir tanýtým dediðimiz zaman dünyanýn her tarafýnda bunu hükümetler kendileri yaparlar. Ve 100 milyon dolarlara vara cirolarla, bütçelerle bunu yaparlar.Þimdi devletin elinde böyle bir bütçe var; ama nasýl kullanýlacaðýný bilmiyorlar. Yani burada bir ‘vizyon eksikliði’ var.

Peki sizin “Türkiye bir endüstri ülkesidir.” Diye bir kampanya sloganýnýz vardý. Þimdi bu slogan nerelere gitti mesela?

Böyle bir sloganla ortaya çýkalým dedik ama açýkçasý þu anda bu slogandan uzaklaþmýþ durumdayýz. Çünkü endüstri ülkesi demek zaten geliþmiþ bir ülke demek. Geliþmiþ bir ülke demek; kültür, sanat, insana yatýrým yapýlan ülke demek. Biz biraz bunu açtýk. Ve gerçekten çok deðiþik medya kuruluþlarýndan gelenler oluyor. Gelen gazetecilerin bir kýsmýnýn odak noktasý ekonomi oluyor, bir kýsmý sivil toplum örgütleriyle tanýþmak istiyor.Yani tamamýyla bir iþ dünyasýnýn sesi olma düþüncesinden çok,biz iþ dünyasý olarak Türkiye tanýtýmýný ve Türkiye imajýný desteklemeliyiz düþüncesiyle hareket ediyoruz. Ve çok farklý boyutlarýyla Türkiye’yi tanýtma imkanýmýz oldu. Yani bunu tamamýyla Türk iþ dünyasýný tanýtmak olarak algýlamamak lazým.

Evet bence öyle olmadýðý o kadar iyi fark ediliyor ki. Sizin þahsýnýzla beraber bence çok özel bir kimliksiniz. Gerçekten de bir Avrupalý ‘dan daha Avrupalý olan çok az bir kesim var. Siz bence onlarýn temsilcisisiniz. Bunu iltifat diye söylemiyorum. Duruþunuz, tavrýnýz, þu ana kadar ki vizyonunuzla, eþiniz ve iþinizle de. Bunu nasýl yapýyorsunuz bir takýmla mý, geniþ bir ekiple mi?

Þimdi þöyle TÜSÝAD’ýn içinde çok profesyonel bir ekip var. Biz bu iþe soyunduktan sonra bir kere profesyonel ekibimizi büyüttük. Tamamýyla bu iþte çalýþmak üzere yeni arkadaþlar aramýza katýldý. Ýçeride böyle bir oluþum var. Berlin’de, Brüksel’de ve Paris’te bürolarýmýz vardý zaten. O bürolar vakitlerinin, neredeyse %80’ini tanýtým iþine ayýrýr hale geldiler. Profesyonel destek de alýyoruz. Özellikle basýnla iliþkilerimizde profesyonel bir þirketle birlikte çalýþýyoruz.

Yani mesela bir etkinlik bir þey var, yurt dýþýnda bir þey gerçekleþtiriyorsunuz, ya da ülkemizde bir güzellik var, bize mi davet ediyorsunuz, onlara mý gidiyorsunuz? Ne yapýyorsunuz tam olarak?

Hayýr, iþimizin geçen seneki en büyük kýsmý buydu. Aþaðý yukarý 30-35 tane deðiþik basýn kuruluþuyla seanslar düzenlendi. Bir kýsmýnda tek tek geldiler, arada grup gelen ekipler de oldu. Türkiye’ye getirdik yani. Bunlar genellikle Fransa, Almanya ve Brüksel çýkýþlý basýn gruplarý. Televizyonlar ve yazýlý basýn Türkiye ile ilgili mümkün olduðu kadar editoryel seviyede, onlarýn ilgileri çerçevesinde programlar hazýrladý. Zaman zaman sivil toplum kuruþlarýyla, zaman zaman iþ dünyasý temsilcileriyle, zaman zaman akademisyenlerle, kadýn gruplarýyla…. Kadýn mesela enteresan bir þey. Çünkü Türkiye kadýn konusunda genellikle namus cinayetleriyle gündeme geldiði için, bu ilgi çeken bir konu halini almýþtýr. Orada bir þeyi anlatmaya çalýþtýk: Doðru, namus cinayetleri, kadýna karþý þiddet,taciz önemli konular, bütün dünyada önemli konular ama Türkiye’de bunun için çalýþan da çok ciddi bir sivil toplum hareketi de var. Bunlarý tanýtmaya çalýþtýk.

Örnek olarak söylüyorum;Türkiye’deki kültür sanat hareketlerinden özellikle Fransa çok etkileniyor. Bir Ýstanbul Modern gördükleri zaman þaþýrýyorlar. Veya Türkiye’de bu kadar kapsamlý Picasso sergisine Güneydoðu’dan çocuklarýn getirilmesi gruplar halinde yine þaþýrtýcýydý.

Türkiye ile ilgili mesela sizler mi yoksa oradaki ofislerinizdeki insanlar mý basýnda çýkan haberleri derleyip toplama ve arþiv çalýþmasýný yaptýlar?

Genelde Avrupa Birliði süreci ile ilgili bir takvim var; ilerleme raporlarý ve Türkiye’yi ziyaretleri falan. Bir kere o noktalarda TÜSÝAD olarak görüþ bildiriyoruz ve basýn bültenleri hazýrlýyoruz deðiþik konularda veya siyasi bir konuda da olabilir.TÜSÝAD fikir beyan etmekte çekingen deðildir. Biz bunu yabancý basýnla da paylaþýyoruz ; “Sivil toplumun sesi olarak biz ne düþünüyoruz?” diye. Ve esasen çok ciddi bir yatýrým noktasý haline geldik. Brüksel’den özellikle, Türkiye’de bir þey olduðu zaman TÜSÝAD mutlaka bir kere aranýyor, “Ne oluyor? Siz nasýl deðerlendiriyorsunuz?” diye. Böyle sürekli bir iliþkimiz var ve bu iliþki yerine oturmuþ bir durumda. Bir de söylediðim gibi seçilmiþ basýn organlarýna –tabi önce gidip anlatýyoruz: “Biz ne yapmaya çalýþýyoruz? Türkiye’yi niye tanýtmak istiyoruz? Fotodrama yapmak istemiyoruz ama gerçekleri ortaya koymak istiyoruz.” Diye. Ve bazýsýný ikna ediyoruz bazýsýný edemiyoruz. “Þu anda Türkiye ile ilgilenmiyoruz” diyor bazýsý veya “Ýlgileniyorum, ama þu konularla;…” diyebiliyor.

En belalýlarý hangisi? En çok bizlere karþý olanlar hangileri?

Her ülkenin deðiþik hassasiyeti var. Mesela Almanya’daki Türk vatandaþlarýmýzýn entegrasyon sorunlarý çok önemli bir konu. Almanlarýn en çok üzerinde durduklarý konu, Türklerin uyum problemleri, almanca konuþmuyor olmalarý, Türk toplumu içindeki namus cinayetleri. Bunlar çok ciddi konular. Ve bu konularý atlayarak Almanya’ya bir þey anlatmamýz çok zor. Yani Alman iþ dünyasýna Türk iþ dünyasýný anlatmak artýk çok kolay. Zaten mesela TÜSÝAD’ýn muadili olan VBI diye bir kuruluþ var. Bu kuruluþ bize son derece destek oluyor. Ve genel olarak, iþ dünyasý Türkiye’nin bir ekonomik güç olarak Avrupa Birliði’nin içinde olmasý gerektiðini kabul etmiþ durumda; ama önemli olan sokaktaki insana ulaþabilmek.


Evet ben de onu söyleyecektim. Siz aslýnda bir halký bir halka anlatmak istiyorsunuz.

Aynen öyle. Biz sivil diyalog kurmak istiyoruz.

Almanya’ya dil kursu için gittiðimde bizimkilerin piknik yapma þekillerini görünce ah ah vah vah dövündüm. Hand Und Hand’da (Elele), Berlin’de, Kreutzberg gibi bizimkilerin yoðun olduðu bir yerde Jutta adýndaki sosyal pedogog Alman arkadaþým, dedi ki “Pervin sakýn bu kelimeyi etme! Onlar masum, böyle söyleyemezsin.” Ben utandým. Esasýnda onlar da bazý noktalarda olaya bizlerden daha farklý ve iyimser bakabiliyor…?

Mutlaka “Ay! Onlar bizden deðildir.” gibi bir düþünceye kapýlmamamýz gerekir.

Müthiþ bir þefkat duygusuyla yaklaþtýðýnýz açýkça belli oluyor ve böyle algýlamanýz da gerçekten çok güzel.

Anlamak lazým. Çünkü orada Almanlarýn da entegrasyon konusunda hatalarý olmuþtur. Yani eðitimleriyle ilgili, kabul etmeleriyle ilgili bir ayrýlýk söz konusu ki bunu kendileri de kabul ediyor. Bütün bunlarýn üzerine gidilmeye çalýþýlýyor. Fransa’da daha çok insan haklarý ihlalleriyle ilgili hassasiyetler var. Onlar da bu konunun üstüne gitmeyi çok seviyorlar. Fakat þöyle bir þey oldu ki genelde Türkiye’nin basýnda yer alýþ biçimine baktýðýmýz zaman; biz bu çalýþmaya baþlamadan önce Almanya’da, Fransa’da veya Brüksel’de genel olarak %60’ýn üzerinde negatif görüþ varken bu çalýþmaya baþlayalý –tabi istatistiki olarak çok daha küçük bir çekirdek oluþturuyoruz ama yine de negatif bir baþlýk hiç olmadý. Tarafsýz oluyor. Soruþturan bir ifade oluyor. Çok pozitif de çýkýyor zaman zaman ama hiç olmazsa negatiften biraz daha objektif olmaya getirebildik diye düþünüyorum.

Bu çok heyecanlandýrýcý bir þey!

Evet, bu çok iyi bir þey.Yani bizler hakikaten anlatma özürlüyüz.Onun dýþýnda biliyorsunuz bir heykel ve karikatür projemiz oldu ve çok da hoþ ses getirdi aslýnda. Piyale Madra çok sevilen bir karikatürcümüz. Onunla birlikte DHL paketlerinin üzerine koyulan çok özel karikatürler farklý noktalara ulaþtý. Yurt dýþýnda ki bu paketlerin %80’i Avrupa Birliði’ne gidiyor.Türkiye ile ilgili karikatürler çizdi Piyale Haným. Genelde karikatürlerde Türkiye’yi simgeleyen objeler ve yerler seçildi. Ölü Deniz,Galata Kulesi, Topkapý Sarayý’nýn önündeki 3.Ahmet Çeþme’si gibi. Onlarý arka planda mekan olarak gösterdik. oradan anlayabiliyorsunuz ki karikatürde Türkiye’den bahsediliyor. Karikatürlerin konusu Türklerin espri anlayýþýyla paralel ve oldukça pozitif eleþtiriler aldý. Bir kere Türkiye de hiç böyle bir þey yapýlmamýþ Türkiye genellikle hicivle anlatýlan bir ülke deðil. Bu yönden çok pozitif bir etki yaptý ve biz bundan çok memnun kaldýk. Kampanya halen devam etmekte.

Süper aslýnda bu çok dahiyane bir fikir düþünsenize yani insanlar Avrupa’da buradan giden bir paket aldýklarýnda, dünyaya açýlan penceremizden bakabiliyorlar bize. Müthiþ bir kullaným becerisi. Nasýl geliþtirdiniz böyle bir þeyi?

Öncelikle ne koyalým, bir þey mi yazalým, fotoðraf mý koyalým derken karikatür fikrini biz geliþtirdik ve hakikaten deðiþik oldu. Þimdi bir de önümüzdeki ay, o önemli, Ekim ayýnda ilk defa olarak Türkiye Haftasý’ný düzenliyoruz. 3 Ekim Brüksel, 4 Ekim Paris, 5 Ekim Berlin olmak üzere 3 günlük bir dizi etkinliðimiz var. Deðiþik boyutlarda pek çok farklý etkinlik var. Mesela bir tanesi iþ dünyasýnýn veya siyasi çevrenin bir araya geldiði bir tartýþma platformu olacak, bunun içinde konferanslar olacak her üç þehirde de.

Hepsinde ayný konsept mi yoksa her þehre veya duruma göre ayrý konseptler mi geliþtirildi?

Yani þimdi Almanya’da biraz daha iþ dünyasý aðýrlýklý. Fransa’dakinde biraz daha dýþ ticaret aðýrlýklý. Tabi hepsinde gündem aslýnda –Brüksel’de belki çok daha aðýrlýklý olmak üzere- Türkiye’nin Avrupa Birliði üyeliði olacak.Tam, ilerleme raporundan evvel ben böyle bir programýn iyi olacaðýný düþünüyorum; çünkü, mahalli ve sivil toplum örgütleriyle ortak çalýþýyoruz hem de her þehirde iki veya üç tane kültür ve sanat etkinliðimiz var. Açýlýþlar 3-5 ekim arasýnda yapýlacak fakat tabi sergiler daha uzun sürecek. Mesela Brüksel’de Ara Güler’in parlamento içinde sergisini açýyoruz. Sergi 1ay boyunca devam edecek. Akþam Borusan’ýn senfoni orkestrasýnýn konseri var. Ve mümkün olduðu kadar da davetiyeler Brüksel halkýna gidiyor.Önemli olan da oradaki halka ulaþabilmek. Paris’te enteresan bir kültür faaliyetimiz var, Piyale Madra ve Fransa’nýn çok önemli karikatüristlerinden bir tanesi olan Jan Soykok ile ortak bir karikatür sergisi açýyorlar. Akþam da Teksen’in filarmoni orkestrasýnýn bir konseri var. Berlin’de de seramik sanatçýmýz Mehmet Demirel’in seramik sergisini açýyoruz. Mesela bu da enteresan yani dikkat ettiyseniz; lokumdan, tekstilden ziyade burada bambaþka bir boyuta geçiyoruz: Karikatür, fotoðraf ve seramik. Fransýzlarý fethetmemiz için, Fransýzlarla eþit bir diyalog kurabilmemiz için sanatýn gerekli olduðunu ifade ettiniz. Diðer taraftan adam adama bir þey anlatmak iðneyle kuyu kazmak gibi bir þey. Hükümetler birbirlerine kendilerini anlatmaya çalýþýyorlar, iþ dünyasý kendini anlatmaya çalýþýyor. Halkýn da kendisini anlatacaðý bir platform olmasý gerekiyor. Onlara “Bizden ürktüðünüz kadar biz de aslýnda sizden ürküyoruz.” mesajýný vermeye çalýþýyorsunuz. Doðulu kimliðimizle hep suçluluk ve eksiklik hissiyle davranmanýn bize olumlu katkýsý olamayacaðýný anlatýyorsunuz.

Fransýzlarý fethetmemiz için, Fransýzlarla eþit bir diyalog kurabilmemiz için sanatýn gerekli olduðunu ifade ettiniz. Diðer taraftan adam adama bir þey anlatmak iðneyle kuyu kazmak gibi bir þey. Hükümetler birbirlerine kendilerini anlatmaya çalýþýyorlar, iþ dünyasý kendini anlatmaya çalýþýyor. Halkýn da kendisini anlatacaðý bir platform olmasý gerekiyor. Onlara “Bizden ürktüðünüz kadar biz de aslýnda sizden ürküyoruz.” mesajýný vermeye çalýþýyorsunuz. Doðulu kimliðimizle hep suçluluk ve eksiklik hissiyle davranmanýn bize olumlu katkýsý olamayacaðýný anlatýyorsunuz. Peki o zaman kendimizi bölgesel olarak tanýtmamýz için ne yapmamýz gerekiyor? Örneðin Ýzmirliler ne yapsýn? Örneðin Antalya’da, Bursa’da yani diðer þehirlerde de belirli insanlarý muhatap almak TÜSÝAD çalýþmalarýnýza dahil edilebilir mi?

Þimdi zaten gelen gazeteciler sadece Ýstanbul’a gelmiyorlar. Þöyle bir varsayým da var Ýstanbul geliþmiþ Ýstanbul Avrupa birliðine girebilir; ama Türkiye’nin gerisi girecek durumda deðil. Aslýnda biz Ýstanbul dýþýndaki þehirlere gitmelerini de teþvik etmeye çalýþýyoruz. Onun içindir ki Ýzmir’e götürdük kaç kere. Ayný þekilde Gaziantep, Bursa, Mardin , Kayseri, Konya, Antalya, Adana…. Ve nitekim gittikleri zaman þaþýrýyorlar, beklediklerinin çok ötesinde bir enerji ve pozitif bir yaklaþýmla karþýlaþýyorlar. Tabi ki Türkiye’nin bölgeleri arasýnda farklýlýklarý var; daha muhafazakar yörelerimiz var. Ama yani bu Avrupa’da da böyle. Bir Paris ile Lion ayný deðil. Onun için biz bu dediðinizi zaten yapýyoruz. Þimdi her yerde -bizim seçtiðimiz deðil ama- basýnla konuþan temsilcilerimiz var, elçilerimiz var. Ekonomi konusunda mesela otomotiv endüstrisiyle ilgili Almanlar geldi ve o zaman otomotiv sektörünün ileri gelen deðiþik fabrikalarýnýn destekçilerini seçtik, görüþtük. Kültür sanatla ilgili Figaro geldi mesela görüþmek üzere. Orada çok deðiþik sanatçýlarla bir araya getirildik. Yani bunlarýn hepsi bizim temsilcilerimizdi.Bir de daha farklý bir yaklaþýmýmýz var özellikle televizyon yayýnlarýnda. Çünkü en büyük eksiklerimizden birisi, Türkiye’nin tartýþýldýðý tartýþma programlarýdýr.3 Ekim öncesi, hatýrlarsanýz,Türkiye ile görüþme baþlasýn mý baþlamasýn mý diye kýyamet kopuyordu. Avrupa’daki televizyonlarý izlediðimde tüylerim diken diken oluyordu; çünkü Türkiye adýna konuþacak kimse yoktu. Açýkçasý hükümet de burada proaktif bir þey yapmýyordu. Biz aramýzda yine konulara bölerek Türkiye’nin tartýþýlacaðý platformlarda temsilciler seçtik. Bunlar akademisyenler, sanatçýlar, iþ insanlarý, müze yöneticileri, küratörler, tarihçiler… Bu insanlar Fransa’da bir programa çýkacaklarsa Fransýzca konuþuyorlar, Almanya’da olacaklarsa Almanca konuþuyorlar ve öncesinde de ayrýca bir eðitimden geçiyorlar. Bu eðitimi biz saðlýyoruz. Çünkü medyada konuþmak farklý bir þey, özellikle televizyon programlarýnda. Böyle bir hazýrlýðýmýz da var ve bunu birkaç kere yaptýktan sonra çok etkili oldu. Televizyon çok önemli bir mecra. Herkes televizyonda konuþamýyor aslýnda. Çok iyi bir iletiþimci ve konuya çok iyi hakim olmanýz gerekiyor. Ve iyi bir birikim gerektiriyor. Öyle bir seçimimiz de var.Yani nereden bakarsanýz bakýn hiç olmazsa TÜSÝAD üyesi olan, TÜSÝAD profesyoneli olan yada olmayan en azýndan bir 500 kiþi bu iþin içinde.

TÜSÝAD’ ýn bünyesindeki bu yaptýðýnýz çalýþmada sizi destekleyecek öbür þehirlerle güç birliðini yaratýyor musunuz? Yani Ýzmir kendi markasýný, Mardin kendi markasýný Türkiye’nin markalaþmasý ile birleþtirebilecek mi? Fas’ý 1987’de Hassan diye 9 dil bilen garip bir insanla sevmiþtim ben. O adam halkla iliþkiler yapýyordu, eski bir aktördü.

Peki bilmedikleri bir yeri bilmemek isteyenler çoðunlukta mý? Bizi istemeyenler çok daha fazla, deðil mi?


Çok fazla. Bir kýsmý bilmediði için istemiyor, bir kýsmý kendi iç problemlerinden dolayý istemiyor. Mesela þimdi Fransa kendi içinde ciddi bir kimlik çatýþmasý yaþýyor kendi içinde ekonomik problemleri var; iþsizlik vs. Almanya biraz toparladý geçen seneye kadar Merkel’i istemedik Türkiye karþýtý diye ama hakikaten çok da iyi þeyler yaptý. Þimdi bir iþini kaybetmekten korkan almanýn, Fransa gibi gittikçe yaþlanan bir ülkenin birden bire karþýsýna yaþ ortalamasý 26 olan 70 milyon insan getiriliyor. Adam iþini kaybetmekten korkuyor yani bunu illa bir Türkiye düþmanlýðý olarak görmemek lazým. Açýkçasý Türkiye içinde de çok fazla Avrupa birliði karþýtlarý var. Türkiye’nin çok daha kapalý bir ekonomi olmasýný isteyen, çok daha kapalý, kendi bölgesinde küçük bir ülke olmasýný isteyen bir grup da Türkiye’de var. Yani Türkiye de bir takým milliyetçi söylemlerin oyununa gelerek zaman zaman Avrupalýlara karþý kýþkýrtýlýyor. Aslýnda milliyetçilik çok kolay. Milliyetçilik, Türkiye’yi anlatabilmek, sevdirebilmek. Yoksa, “Bizi zaten seven kimse yok, biz kendimizle baþ baþa kalalým.” gibi söylemlerin milliyetçilikle baðdaþtýrýlmasý söz konusu olamaz. Böyle bir dünyada yaþamýyoruz artýk. Ýmkaný yok; Türkiye’ye yatýrým lazým, iþ lazým. Yaþ ortalamasý 26 olan bir ülkenin eðitim sorununu çözmesi lazým, bu coðrafyada ne olacaðýna karar vermesi lazým. Yani tüm bunlardan aslýnda “Dað daða küsmüþ, daðýn haberi yok.” sözünü çýkarmak da mümkün.

Cem Bey’in geçmiþte söylediði ve savunduðu fikirler çok önemliydi. Benim de partili olmamý saðlayan çok ileride fikirlerdi. Bence harika bir desteðe de sahipken Dünya tanýtýmýmýz içinde hem islami görüntümüz, hem Kýbrýs sorunu, hem Ermeni meselesi… Arap mýyýz? Asyalý mýyýz? Avrupalý mýyýz? Bütün bunlarla ilgili olumlu mu, olumsuz mu, ümitli misiniz ümitsiz mi? halkla iliþkilerin en üst noktasýný yapýyorsunuz þu anda.

Ben biraz gerçekçi olmamýz gerektiðini düþünüyorum. Türkiye bir Müslüman ülke. Türk halkýnýn %99’u Müslüman ve aslýnda bence Türkiye çoðunlukla da dindar bir ülke. Dünyadaki islamiyete yaklaþým maalesef terör olaylarýyla çok farklý bir yere gitmiþtir. Bunu anlatmak lazým. Bana soruyorlar: “Sen müslüman mýsýn?”,”Evet, müslümaným.”, “Peki inanýyor musun?”, “Ýnanýyorum.”, “Nasýl olur?” diyorlar. Þimdi Müslümanlýðý öyle bir yere koymuþlar ki; Müslüman kadýnýn baþý mutlaka kapalý olur, kadýn ikinci bir konumda kalýr gibi görüþler var. Biz burada bir örnek oluþturuyoruz.Bunu anlatmak da bize düþüyor. Biz Müslüman deðiliz diyemeyeceðimize göre müslümanýz ve bununla da gurur duyuyoruz demeliyiz, diyebilmeliyiz. Bence burada bu konuyu bu gerçeðiyle geçmek lazým tabi çok derin bir konu bu. Ýslam’da acaba reform olmalý mýydý olmamalý mýydý, böyle tartýþmalar var, biliyorsunuz...

Demokrasi var ve Ýslam ve demokrasinin esasýnda belirli bir uyum içinde yürümesi ve hatta diðer ülkelere örnek oluþturmasý lazým ama hepimiz çok rahatsýz oluyoruz çaðdaþ olmasý gereken bir Türkiye görüntüsü mü yansýtýyoruz yoksa iktidarýn islami kimliði mi öne çýkarýlýyor?

Aslýnda mesela türban konusunda bizim kadar hassas deðiller, kendi içlerinde de böyle bir sorun yaþadýklarý için. Türkiye bununla nasýl baþ edecek diye bakýyorlar. Çok önümüze gelen bir soru deðil. Ama açýkçasý bu cemaat olaylarý, linç olayý ve benzeri konularýn, yaralarýn kaþýnmasý tatsýz. Burada hükümetin alacaðý tavýr ve duruþ çok önemli; ama dediðim gibi Türkiye Ýslamla da, Müslümanlýkla da demokrasinin bir arada olabileceðini gösteren iyi bir örnek olabilir.Ve Türkiye de çarþaflý artýyor mu? Türbanlýlar artýyor mu? Bunlar bence bizim için birer tartýþma konusu olsa da Avrupalýlar aslýnda bu konularý o kadar da önemsemiyorlar. Zaten demokrasiye çok inanýyorsanýz, kimseyi görüntüsüyle deðerlendirmiyor olursunuz. Ama Ýslam ne demektir’e kadar konu geldi mi özellikle Fransýzlar biraz daha hassasiyet gösteriyorlar. Biz zaten hassasiyet gösteriyoruz çünkü hepimizin içinde bir korku var; asýl olandan, devletin laik olmasýndan Türkiye ödün verir mi? Yani bu soruyla karþýlaþýyoruz. Benim bundan en ufak bir þüphem yok Türkiye laik bir devlettir, laik kalacaktýr. Ýnsanlarýmýz artarak dindar olabilirler; ama dindarlýk baþka bir þey, devlet yönetimi baþka bir þey. Ben Türkiye’deki çoðu insanýn dindar olduðunu düþünüyorum ama çoðunun bir “din devleti” istediðine kesinlikle inanmýyorum.

Türkiye’yi karýþ karýþ geziyorsunuz ve bu gözle de bakarak deðerlendiriyorsunuzdur. Sonuçta Türkiye nin her bir noktasýný dýþarýda nasýl anlatabiliriz, Avrupalýya nasýl nüfuz edebiliriz? Bütün plan bu mu esasýnda?

Evet, güzel bir araþtýrma var muhafazakarlýkla ilgili.Türkiye’de artan bir muhafazakarlýktan söz ediyoruz. Bu dünyada da böyle.Ama genel olarak baktýðýmýz zaman en koyu muhafazakarlar neyi muhafaza etmek istiyorlar, neyden korkuyorlar? Aslýnda bir noktada dini kimlik denen þey Ýslamiyet deðil, ailedir. Avrupalý olmak acaba aile anlayýþýný bozar mý kaygýsý var esasýnda. Oralarda boþanma oraný, nikahsýz yaþama ve çocuk sahibi olma daha yaygýn. Biliyoruz ki, aile Türk toplumu için çok önemli bir kavram. “Müslümanlýk elden gider mi?” sorusunun diðer bir açýklamasý aslýnda “Türk aile yapýsý bozulur mu?”.Çünkü Türklerle ilgili pozitif özellikleri sýralarken baþta Türklerin aileye olan baðlýlýðýný sayýyorlar.

Biliyoruz ki dünyanýn en zengin insanlarýnýn mal mülk edindiði, yaþadýðý yerlerde 3000 tane Fransýz ölmüþtü alýþýlmadýk sýcaklarda pek çoðu yalnýz ve yaþlýydý. Bu hususta Türklerin aile tarzý gerçekten de kýskanýlacak bir konu. Güzel özelliklerimizi yansýtamadýðýmýz için, onlarý pazarlayamýyoruz da. Savunmada kaldýðýmýz için kötü huylarýmýz konuþuluyor. Dýþarýda medya bizim kötü özelliklerimizi öne çýkarýyor ama bizde de güzellikler öne çýkmýyor. Bizim kendi basýnýmýzda da iyi þeyler iyi pazarlanamýyor. Bir de bir þeyi çok merak ediyorum sizin bu çalýþmalarýnýzda mesela iþte belirli sektörleri koydunuz onlar ýþýðýnda bu coðrafyadaki tüm zenginlikleri bir þekilde onlara yansýtmaya çalýþýyorsunuz en büyük kozunuz en büyük planýnýz buradaki kültürel sanatsal güzellikler, özellikler ve geliþmeler… bunun dýþýnda Avrupa Birliði kriterleri kapsamýna giren saðlýk konusuyla ilgili olarak Türkiye’yi dýþarýda pazarlarken bu konuda gelen eleþtirilere cevabýnýz ne oluyor yada bu konu hakkýnda neler yapýyorsunuz, yapmayý planlýyorsunuz?

Avrupa birliði kriterleri çerçevesinde zaman içinde bunlara uyum saðlamak zorundayýz ki hepimizin de bildiði gibi sürecin amacý bu. Hayatýmýzý deðiþtirecek o kadar þey var ki; atýklarýn nasýl deðerlendirileceðinden, saðlýk sektöründe kiþisel haklarýn ne noktaya kadar korunacaðýna kadar zaten kurallar belli. Türkiye bir takým sorunlar yaþayacak bu çok doðal çünkü Avrupa Birliði’ne aday olan bütün ülkeler bu aþamalardan ve sýkýntýlardan geçti. O yüzden sýkýlmanýn veya eleþtiri yapmanýn gereði yok.

Avrupa Birliði kriterleri içinden en önemli olanlardan biri Türkiye’deki adalet sistemi.Bu konuda doðru düzgün hizmet verilemiyor. Dünyanýn neresinde olursa olsun adli iþler için en azýndan bir adliye sarayýna ihtiyaç vardýr. Bu böyledir. Türkiye‘de ise bu yok yani adliye sarayý dediðimiz þey falanca isimli bir iþ hanýnýn falanca katýna sýkýþtýrýlmýþ bir kurum. Neyse ki þimdi bu tür þeyler deðiþecek. Açýkçasý ben çok ümitliyim ama tabi arada siyasi çekiþmeler, ekonomide dalgalanmalar olacaktýr. Bunlarýn olmasý da çok doðaldýr.

Peki hükümetin size yaklaþýmý nasýl? Sizi destekliyor mu, iþ birliði yapabiliyor musunuz hükümetle?

Ýþ birliði yapabiliyoruz. Mesela Türkiye haftasýyla ilgili hem hükümetten hem bürokratlardan katýlým var. Yaptýðýmýz bu çalýþmayý çok destekliyorlar ve bu iþin içine daha fazla ne kadar girebiliriz diye bakýyorlar. Ama tabi siyasetin çalýþma mekanizmasýyla iþ dünyasýnýn alýþkanlýklarý çok farklý, biz de buluþabildiðimiz yerlerde buluþuyoruz, bir orta nokta bulmaya çalýþýyoruz. Ben hükümeti çok eleþtiriyorum, tanýtým hakkýnda yaptýklarýný çok yanlýþ buluyorum, onlarý vizyonsuz olmakla suçluyorum ama gene de bir kötü niyet görmüyorum; en azýndan eleþtiriye açýklar.

Endonezya’nýn baþkenti Jakarta’ya bir nedenle gitmek güzel. Hollywood yapýmý olaðanüstü bir tanýtým filmi, minyatür bir Endonezya takým adalarý parkýnda bir sinemada daimi gösterimde. Ýstanbul için böyle bir proje düþünüyor musunuz?

Bu çok ciddi bir bütçe istiyor ve böyle bir þeyi tek baþýna TÜSÝAD’ýn gerçekleþtirmesi zor. Þu anda Türkiye ile ilgili film yapmak üzere çalýþanlar da var aslýnda. Yani böyle bir proje üzerinde çalýþýlýyor. Devlet de fon koymak konusunda çekingen deðil. Yani böyle projeler geliyor önemli olan hayata geçirilmesi.

Bir de Turkey, hindi meselesi var. Bu konu hakkýnda ne düþünüyorsunuz? Türkiye mi demeliyiz Turkey mi demeliyiz?

Hiç önemli deðil. Bence bu tip þeylere takýlmayalým.Hakikaten çok daha stratejik bir þekilde “Biz niye önemliyiz?” onu anlatmak lazým

Kadýn fonunun baþkanýsýnýz ve KAGÝDER de baþkan yardýmcýsýsýnýz. Nasýl yürüyor?

Kadýn fonu, projelerimizden bir tanesi. Kadýn fonunda, Türkiye’de kadýnýn ekonomik olarak, sosyal olarak, kültürel olarak, siyasi olarak güçlenmesine ön ayak olacak projeler yapan baþka sivil toplum örgütlerine destek oluyoruz. Yani bireysel bir yardým yapmýyoruz. Projeler doðrultusunda para daðýtan bir proje bu. Biz parayý topluyoruz, deðerlendiriyor ve projelere fon kaynaðý oluþturuyoruz. Aþaðý yukarý 2 senedir bununla uðraþýyoruz ve þu ana kadar 200 bin Euro’luk bir fon aktardýk, toplam 15 tane sivil toplum örgütüne.

Peki kadýn olmanýn güzellikleri……

Bizde tabi çok kadýn yönetici var. 6 þirketimizin 5’inde genel müdürler kadýn, genel müdür yardýmcýlarýnýn %70’i kadýn. Ben de þimdiye kadar bankacýlýkta, perakendede çalýþtým. Ýkisinde de çok sayýda kadýn yönetici vardý ve hiçbir þekilde ayrýmcýlýkla karþýlaþmadýk. Ama bu demek deðildir ki ayrýmcýlýk yok; ayrýmcýlýk var. Bazý sektörlerde bu daha fazla. Türkiye geneline baktýðýmýz zaman ayný iþi yapan, ayný tecrübeye sahip bir kadýnla bir erkeði yan yana koyduðunuzda, erkekler daha fazla para kazanýyor ki maalesef hala böyle bir gerçek var. Ama kadýnýn iþ dünyasýnda etkisiz olduðunu da söyleyemem. Türkiye’de kadýn, iþ dünyasýnda etkili. Ama Türkiye’nin kadýna karþý fýrsat eþitsizliði eðitimle baþlýyor….. Kýzlarýn okula gönderilme oraný çok düþük, ailelerde erkek çocukla kýz çocuða bakýþ arasýnda çok fark var. Yani hala bizim geleneklerimiz, sosyal yapýmýz kadýný “fýrsat eþitliði” adýna bir adým geride tutuyor. Bu konunun düzelebilmesi için sosyalleþme, aile içi eðitim, kadýna karþý þiddetle ilgili eðitim, eðitimde kýzlarýn okuma oranýnýn artýrýlmasý þart. Bu eþiði geçtikten sonra kapýdan içeri adýmýnýzý attýðýnýz zaman bence sorun yok ama bu noktaya gelene kadar fýrsat eþitliðinin varlýðýndan söz edilemez.

Teþekkür ederiz. Türkiye’nin artýk bir Ümit’i var.


Pervin Mýsýrlýoðlu E.
13-Eylül-2006

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
21 Aralýk 2009 12:13

hurkus

Umutlar Ümit’te - Taraf / PELÝN CENGÝZ - Ýstanbul - 20.12.2009

2010’da TÜSÝAD’ýn baþkanlýðýný devralmaya hazýrlanan Ümit Boyner Taraf’a konuþtu: Türkiye’nin büyük meselelerine çözüm üreteceðiz


Patronlar Kulübü TÜSÝAD’da (Türk Sanayici ve Ýþadamlarý Derneði) baþkanlýk koltuðuna 2010 itibariyle Ümit Boyner’in oturmasý, cuma günü Koç Holding’te yapýlan TÜSÝAD Baþkanlar Konseyi’nin Boyner’e baþkanlýk için tavsiyede bulunacaðýnýn açýklanmasýyla kesinleþti. Böylece, TÜSÝAD iki dönem üst üste bir kadýn tarafýndan yönetilmiþ olacak. Aslýnda, Baþkanlar Konseyi’ne çok da fazla iþ kalmamýþ gibiydi, zira TÜSÝAD üyeleri arasýnda yapýlan ankette, genel teamül Ferit Þahenk ve Ümit Boyner yönünde çýkmýþ, Yüksek Ýstiþare Konseyi toplantýsýnda TÜSÝAD baþkanlýðý için adý geçen Doðuþ Holding’in patronu Ferit Þahenk de, baþkanlýða aday olmadýðýný açýklamýþtý. Þahenk, gerekçe olarak da iþlerinin yoðunluðunu göstermiþti. Konuþulanlara göre, Þahenk’in, Genel Kurul’da TÜSÝAD yönetimden de çekilmesi bekleniyormuþ. Neden ise yine ayný, iþlerinin yoðunluðu.

Geçen hafta, TÜSÝAD üyelerinden Selçuk Yaþar’ýn, “Cuma günü Koç Holding’de toplanýyoruz. Muharrem Kayhan’ýn baþkan olmasý düþünülüyor” demesi durumu biraz karýþtýrsa da, Boyner’in kafalardaki isim olduðu cuma günü netleþti. 21 Ocak 2010’da yapýlacak seçimli Genel Kurul’da TÜSÝAD sandýða son dakika bir sürpriz isim çýkmazsa, Boyner ile gidecek.

Çok gurur duydum
Dün, hem Ümit Haným’ýn düþüncelerini öðrenmek, hem de bundan sonra nasýl bir TÜSÝAD göreceðimizin ipuçlarýný bulmak için Ümit Boyner’i aradýk. Ümit Boyner, “TÜSÝAD Baþkanlar Konseyi’nin kararý benim için çok büyük bir teveccüh, bu karardan çok büyük gurur duydum. 21 Ocak 2010 tarihine kadar önümde beþ hafta gibi bir süre var ve çok kýsa bir süre deðil bu. Ýlk hedefim, etkin bir yönetim kurulu oluþturmak ve ardýndan bu yeni yönetim kurulunu genel kurula sunmak” diyor.

Ekibin desteði önemli
Ümit Haným, baþkanlýðý döneminde mutlaka net, kararlý ve belki de biraz radikal bir baþkan olacaktýr. Çünkü, kendisinin bugüne kadar verdiði demeçlerdeki söylemlerinin ne kadar cesaret gerektiren söylemler olduðunu biliyoruz.

Boyner, bunlar ilgili olarak da, “Baþkan olarak çalýþmaya baþlamadan önce birþey söylemek istemiyorum ama evet bir tavrým, bir tarzým var. Ancak, ilk olarak ekip üzerinde duruyorum. Etkin bir ekip oluþturarak, o desteði almak ve ekip çalýþmasýyla etkili olmak istiyorum. Bu TÜSÝAD’ýn kurumsallaþmasý açýsýndan çok önemli. Gerçi TÜSÝAD kurumsallaþma anlamýnda belli bir noktaya geldi. Bunu daha ileriye götürmek istiyorum. Türkiye’nin her zaman çok büyük meseleleri oldu, hâlâ da var. Biz bu konularý her zaman yapýcý ve olumlu bir yaklaþýmla deðerlendireceðiz ve çözüm üreteceðiz, analitik olmaya çalýþacaðýz. TÜSÝAD olarak çözüm üreten bir sivil toplum kuruluþu olarak konumlanacaðýz” diyor.

Eþi Cem Boyner’in de 1989-1990 döneminde iki yýl TÜSÝAD Baþkanlýðý yapan Ümit Boyner, eþinin de her zaman kendisine destek olduðunu, bundan sonra da yanýnda olacaðýný söylüyor.

20 yýl sonra ikinci Boyner
Halen TÜSÝAD’da Baþkan Yardýmcýsý olan Boyner, TÜSÝAD’ýn Avrupa Birliði’nde sürdürdüðü Tanýtým Komisyonu’nun da baþkaný. Boyner, Baþkan Yardýmcýlýðý yaptýðý dönemde baþkanlýða da iyice ýsýndý. TÜSÝAD’ýn yaný sýra KAGÝDER (Kadýn Giriþimcileri Derneði) ve Özel Sektör Gönüllüleri Derneði gibi örgütlerde görevleri var. Ýþ hayatýna bankacýlýkla baþlayan Ümit Haným, kariyerine Cem Boyner’le yaptýðý evlilikle birlikte Boyner Holding’te devam etti. Ne tesadüftür ki, Ümit Haným’ýn 21 Ocak 2010’da Genel Kurul’da devralacaðý görevi, 20 yýl önce eþi Cem Boyner de üstlenmiþti. Turgut Özal’lý yýllarda Cem Boyner, yaptýðý radikal çýkýþlarla ve açýklamalarýyla adýndan çokça söz ettirmiþti. 1990’larda kurduðu siyasi parti Yeni Demokrasi Hareketi’nin ardýndan TÜSÝAD baþkanlýðý döneminde liberal ve deðiþim sloganlý çýkýþlarý yanký uyandýrmýþtý.

Ümit Haným da, Türkiye meseleleriyle yakýndan ilgili, en az eþi kadar siyasi gündemle ilgili net öneri ve tavrýný ortaya koyabilen bir tarza sahip. Ümit Boyner’li TÜSÝAD, bundan sonra fazlasýyla konuþulacaktýr. Ümit Haným’ýn bu görevi hakkýyla yerine getireceðine inanýyorum... Allah yolunu açýk etsin...

Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.