Eklenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Facebook'ta paylaş
0

 

Yorumlar
21 Şubat 2012 12:41

hurkus

Ahmet Altan'ın bugünkü yazısı ile Firuz Kutal'ın çizimi nasıl da denk düşmüş...

Bünye - Ahmet Altan


(21.02.2012, Taraf)


Ortalık karmakarışık.

O kadar çok olay, o kadar çok iddia, o kadar çok yorum var ki izleyenlerin de aklı karmakarışık oluyor.

Çöl fırtınasına tutulmuş bedevi gibi gözümüze kulağımıza kum doluyor.

Böyle zamanlarda insanın yanını yönünü şaşırmaması, rotasını sağlam tutması, doğru yoldan gitmesi için pusulası bence basit ve doğru sorularla gerçeği aramasıdır.

Şimdi ortada Cemaat, ya da Ekrem Dumanlı’nın tedavüle soktuğu yeni tanımlamasıyla, Camia ile hükümet arasında sıkı bir kavga olduğu görülüyor.

Kavganın nedeni konusunda da çeşitli iddialar ileri sürülüyor.

Türkiye gibi garipliklerle dolu bir ülkenin tarihinde bile eşi olmayan tuhaflıklar yaşıyoruz.

Uludere katliamından bu yana eşi menendi görülmemiş acayipliklerle karşılaşıyoruz.

Benim için önemli soru şu:

Bu yaşananlar, bir kavganın sonucu ortaya çıkan “geçici” bir olaylar dizisi mi?

Yoksa bu, hastalanmış bir bünyenin, “camia-hükümet” ya da “polis-MİT” gibi isimler takılan çekişmelerle açığa vuran hastalık semptomları mı?

Yaşadıklarımızın, “geçici” olaylar olduğuna inanıyorsanız, bu geçici olayların içine dalar, bu geçici sorunun çözümünü de o sorunun içinde ararsınız.

Ama bugün yaşananlar, aslında başka ve daha derin bir bozulmanın işaretiyse, sorunun çözümünü bu kavganın içinde bulamazsınız.

Kavga bir şekilde biter ama sorunlar devam eder.

Ben, sorunun bünyede olduğunu düşünüyorum.

Bu kavgalardan dolayı bir bozulma yaşamıyoruz, bir bozulmadan dolayı bu kavgaları yaşıyoruz.

Başbakan Erdoğan’ın 12 Eylül referandumundan sonra o yaptığı o muhteşem konuşmayı hatırlıyor musunuz?

Fethullah Gülen’den sosyalistlere kadar çok geniş bir yelpazeye isim isim teşekkür etmişti.

Bu söylediğim daha bir buçuk yıl önceki bir olay, çok yakın bir zamanda oldu.

O gün çok geniş ve kuvvetli bir “demokrasi cephesi” vardı.

Ne oldu o cepheye?

Dağıldı.

O gün onları biraraya toplayan neydi, bugün dağıtan ne?

Eğer referandumdaki çizgi devam etseydi bugünkü kavgalar çıkar mıydı, çıkabilir miydi?

Hükümetle “iktidar” kavgasına girdiği söylenen “camia” böyle bir kavgaya cesaret edebilir miydi?

Kavga etmek istese, kavga edecek bir konu bulabilir miydi?

Bugün kavga, amacı ne olursa olsun kendini Kürt meselesi üzerinden gösteriyor, eğer “referandum ruhu” sürseydi zaten ortada bir Kürt meselesi olmayacaktı.

Kürt meselesi çok başka mecralardan çözüme doğru akacaktı.

Kürtlerin demokratik hakları, PKK’nın yaptıklarından bağımsız olarak birer birer kabul edilecekti.

Ülkede, kimsenin kolay kolay bozmaya cesaret edemeyeceği güvenli bir huzur ortamı, geleceğe yönelik kuvvetli umutlar olacaktı.

Yeni bir anayasanın çatısını çatacaktık.

Fikir özgürlüklerinin alanını genişletecektik, Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirecektik, bugün kavganın odak noktalarından biri haline gelen KCK tutuklamaları böyle dallanıp budaklanmayacak, düğünde halay çekti, mitingde türkü söyledi, yürürken poşu taktı diye binlerce insanı hapse atmayacaktık.

Güvenlikçi politikalara teslim olup “eller tetikte” anlayışını hayatımızın merkezi haline getirmeyeceğimiz için Uludere’de köylü katliamı yapmayacaktık.

İhale yasasını Avrupa standartlarına uygun hale getireceğimiz için “ihale yolsuzlukları” patlamayacaktı.

Biliyorsunuz, bir vücut en büyük enerjiyi kendi kendini çalıştırmak için harcar, kalbin atması, kanın dolaşması, beynin düşünmesi, akciğerlerin oksijen alması, karaciğerin, pankreasın çalışması hep bu enerjiyle olur.

Bu enerji azaldığında, sistem gittikçe daha ağır çalışır, vücudun her yanında sorunlar başlar.

Bir toplumun “iç organlarını” düzgün çalıştıran, onları diri ve sağlıklı tutan enerji de bence demokrasi ve hukuktur.

Bu enerji azaldığında, uyumsuzluklar, çatışmalar, kavgalar, felaketler başlar.

Biz bugün yaşadıklarımızı karaciğerimiz huysuz olduğundan, pankreasımız kavgacı çıktığından, dalağımız kendine daha çok pay istediğinden değil, sistemi çalıştıracak enerji eksildiğinden yaşıyoruz.

Referandumdaki o görkemli enerji, askerî vesayet gibi bir dağı bile yerinden kımıldattı, geriye sürdü; askerî vesayet bile dayanamadı o enerjinin karşısında.

O enerji yeniden bulunsun, ortada ne kavga kalır ne çekişme; öyle bir enerjinin dolaştığı ortamda böyle devlet içi kavgalar falan olmaz; ne cesareti yeter insanların ne de gücü böyle bir kavgaya girmeye.

Eğer, o enerji yeniden bulunamazsa, bugünkü kavga biter ama ardından başka bir sorun çıkar.

Ben, bugün yaşadıklarımızın “asıl hastalığın” semptomları olduğunu düşünüyorum; aklınızı sadece o semptomları geçirmeye takarsanız bir süreliğine ağrıyı kesersiniz ama yarın başka bir yerinizde başka bir ağrı başlar.

Tabii yanılıyor olabilirim, yanılıp yanılmadığımı kısa bir süre içinde görürüz; eğer bu kavga bittikten sonra bir daha bu tür sorunlar yaşamazsak ben hatalı değerlendirmişim demektir ama bu kavgadan sonra yeniden büyük sorunlarla karşılaşırsak artık sizin de bünyeyle ilgilenmeniz gerekiyor demektir.

ahmetaltan111@gmail.com

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.