Güle güle Sarkis Usta...
Güle güle Sarkis Usta...
Eklenme Tarihi: 07.08.2009 23:39
Facebook'ta paylaş
0

Ustaları olmayan toplum büyür mü - Nabi Yağcı  

Bunu ancak bir ustaya sahip olma; şansını yakalayabilirsek anlayabiliriz. Böyle bir şansa sahip oldum. Yalnız bana değil başkalarına da ustalık yapmış Sarkis Usta'yı uğurluyoruz. Medya ilgi gösterdi, kamuoyuna tanıttı, bu nedenle o bilgileri tekrar etmeyeceğim.

"Şimdi onu yitirdik. Şu an, henüz, meslekte her şeyi öğrenmeden ustasız kalmış bir çırak gibi hissediyorum kendimi. 'Ehh, Nabi, benim elimden gelen bu, yapabileceklerimi yaptım, gidiyorum. Sizler de elinizden ne geliyorsa onu yapacaksınız' dediğini duyar gibiyim.

Elinden geleni yapabilmek... En zor zanaat. Ne fazla ne eksik; elinde olanı fark etmek, fark ettiğini de cesaretle yapmak, insan etiği dediğimiz şey, insan olmak demek bu olsa gerek diyorum. Hrant'ın bize öğrettiği de bu değil miydi?"

Agos'a yazdığım yazıda böyle diyordum, bu satırlar şu anki duygularımı en iyi anlatıyor olduğu için burada da aynen tekrarlama ihtiyacı duydum.

Usta çırak ilişkisini feodal çağa ait bir sosyal ilişki olarak görmek yanlış olur. Toplumun ekonomik ve sosyal yapısını oluşturan özgül bir tarihsel sosyal ilişki biçimi olarak geçmişte kaldı kuşkusuz; fakat geçmişte kalan her kültür ölmüş demek değildir. Dahası geçmişin olumlu kültürel değerlerini bir miras olarak alıp güncelleştirmek kültür yaratmaktır. Bu yapılabilir ve kanımca yapılmalıdır da. İster öncesinde, ister modern toplumda olsun hayat yalnızca kitaplardan öğrenilemez. Hayatın imbiğinden geçmiş, süzülmüş ve derslere dönüşmüş hayat bilgisi tüm zamanlar için değerini koruyacak. Bu dersler ise ancak hayat ustaları bilgeler eliyle aktarılabilir. Derin acılar yaşamamış biri acıyı, yaşamında aşka düşmemiş biri aşkı nasıl sezdirebilir ki bize?

Dahası, düşüncelerini beğendiğim, filozof saydığım değerli düşünür Nermi Uygur'un çok sevdiğim bir sözü var, "Yaşanmamışlıktan bir felsefe çıkmaz" der. Beni de vitalist felsefe yani yaşam felsefesi diğer tarzlardan daha çok kendine çekiyor. Tasavvuf felsefesini tanımaya başladığımda -ki bazıları felsefe olarak görmezler, ben tanıştıktan sonra aynı zamanda felsefe diyorum- usta çırak arasındaki derin öğrenme/farkındalık sürecinin ne denli önemli olduğunu gördüm. Hatta bugün aradığımız şey olduğunu düşünüyorum. Birlikte yolda öğrenme, yol arkadaşlığı.

Yaşanmamışlıktan bir felsefe çıkmaz ama yaşam otomatik olarak da felsefe üretmez. Üretebilmek için her şeyden önce o toplumda fikri takibin, düşünsel sürekliliğin olması gerek. Bu sürekliliğin en doğal yolu kuşaklar arası iletişimin, deney aktarımının olabilmesidir. İşte bu noktada son derece talihsiz bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Bizim tarihimiz "kopukluklar" tarihidir. Öncesinden de söz edilebilir ama ilk büyük kopukluk, kırılma Osmanlı'dan Cumhuriyete geçerken yaşanandır. Bu büyük bir kültürel kopuştur. Bunu derken Cumhuriyetin yanlış olduğunu söylemiyorum ama bu kopuş giderilebilirdi de.

Özellikle sol hareketin tarihi, bu kopukluğun derin acılarını da çaresizliklerini de çok iyi yansıtır. Bugünkü dağınıklıkların gerisinde bu etmen ciddi rol oynadı. Marksizm praxis felsefesidir ve böyle olmasıyla diğerlerinden ayrılır. Bugün de bu yönüyle geçerli olduğunu düşünüyorum. Hatta solun başarısız kalmasında bu temelin unutulmuş olmasını çok önemli görüyorum. Genel olarak pratik değil, toplum ve toplulukların amaçlı değişim, dönüşüm pratiklerini incelemek solun şaşmaz yolu olmalıydı. O zaman yaşamdan da kopmazdı. Fakat özellikle solda her kuşak Amerika'yı yeniden keşfetmek zorunda kaldı. Geçmiş kuşakların mücadelesini öğrenebileceği yazılı bir tarihi bile olamadı solun. Şimdilerde ortaya çıkarılmaya uğraşılıyor. Böyle olunca geçmişteki yanlışlardan da ders alınamadı ve bu yanlışlar kendini hep tekrarladı. Bunun adına çocukluk hastalığı deniyor. Ama bizdeki sürekli çocuk hastalığı.

Bunun temel nedeni demokrasi yokluğu ve sürekli baskılardır. Bizde zengin bir sol partiler mezarlığı var. Elbette kapatılan yalnızca sol partiler olmadı. Kuşaklar arası kopukluk tüm toplumun siyasi ve demokrasi kültürünü de çok ilgilendiriyor. Demokrasisi sürekli kesintiye uğrayan, tarihi yanlış tarih olan bir toplum elbette büyüyemezdi. Ustalar yetişemez, çıraklar da kendini usta sanırdı.

Bu gerçeğin farkına varalı beri şansımın da farkına vardım. Sarkis Çerkezyan gibi bir ustaya sahip olma şansı. Ailesi Ermeni tehcirinden yakasını kısmen kurtarabilmiş, kendisi 6-7 Eylül vahşetini yaşamış, Ermeni ve de komünist olduğu nedeniyle yaşamı zorlaştırılmış biri olduğu halde tek bir kere bile içinde nefret, intikam duygusu olan bir cümle kurduğunu hatırlamam, insancıl ve enternasyonalist, bugünkü anlamıyla dünya vatandaşı olmayı öğrendik ondan.

Bugünlerde böylesi ustalara şiddetle ihtiyacımız olduğu kesin.

Güle güle ustam.

Taraf
06.08.2009
 

Fotoğraf: Şaban Dayanan

 

Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.