ForumPolitikitiraf.izmir  Yeni Konu 

GECE YOLCULARIGECE YOLCULARI

09 Kasım 2020

habibtaskin

"BİZLERİ BİZ YAPAN SOSYALİST DÜŞÜNCELERİMİZDİ. ARAMIZDA OLMAYAN DEVRİMCİ YOLDAŞLARIMIZIN ANILARINA SEVGİ VE SAYGIMLA..." Hüseyin Habip Taşkın GECE YOLCULARI Birol ve yol arkadaşları soğukların ‘ben geliyorum' dediği gecesinde afişlemeye çıkmışlardı. Varyant dedikleri yerde afişleme yapılırken, sıra halinde dizilmiş tek katlı dükkânlardan oluşan, dış cephesi kanarya sarısına boyanmış yerde iki dükkânın ışıkları beliriyordu. Sokak lambaları ana caddeyi yeterince aydınlatmıyordu. Takım elbiseli, gömlekli, gömleğin üzerinde hafiften lacivertimsi kravatıyla, ceketiyle Birol gözcülük yapıyordu. Karanlığın sessizliğinde sokakta başıboş gezen köpeklerden birkaçı grup halinde yanlarından geçip, gözden kayboldukları anda karşıdan gelen beyaz Renault arabayı görünce: “ Aynasızlar, aynasızlar…” Diye bağırdığında afişlemeyi yapanlar sokak aralarına daldıklarında, Birol beyaz Renault arabanın yavaşça geçişini izledi. Gözden kaybolunca afişleme yapanlara haber verip, kaldıkları yerden, tahtadan yuvarlak uzunca telefon direklerine ve elektrik beton direklerine afişlemeye başladılar. Ara sıra apartman duvarları da afişlemeden payına düşeni alıyordu. Resmi polis dolmuşu uzaktan gözükünce Birol: “Aynasızlar…” Diye bağırıp, afişleme yapanların sokak arasına girmelerini izledi. Bir yandan Resmi polis dolmuşuna bakıyordu. Belirli zaman içinde afişlemeye başlandı. Çok geçmeden Polis arabalarının sayısı artmış olarak geliyordu. Birol: “Aynasızlar…” Diye bağırdı. Arabalardan çıkan polisler sokak aralarına girmeye cesaret edemediler. Etrafta dolanarak boy gösterisinde bulundular. Sonrasında arabalarına binip gittiler. Afişlemeye ‘devam etmeme' kararı aldıklarında Çoban Aliyle birlikte varyantın kenarındaki eski Rum, Ermeni, Yahudi mahallelerinden geçerek Milli Kütüphanenin arka kısmına gelmişlerdi. Mahalledeki evler kimileri iki katlı ya da tek katlıydı. Bahçeli ve bahçesizdi. Bazı yerlerin yolları yokuş aşağıya dikti. Daracık sokakları birbirine bitişik yerleşimiyle ayakta kalabilmenin mücadelesini veriyor görünümüne sahipti. Bu yere Damlacık deniliyordu. Önlerinde Resmi Renault arabası durduğunda, yürümelerine devam ettiler. Şoförün yanındaki polis oturduğu yerin kapısını açarak dışarıya çıkıp: “Beyler bir dakika bakar mısınız?” dedi. İki yol arkadaşı durup sesin geldiği yöne baktılar. Birol: “Buyurun memur bey bir şey mi istediniz?” Polis nüfus cüzdanlarını istedi. Bakıp, geriye verdi: “Nereden geliyorsunuz?” Birol: “Kız arkadaşlarımızı evlerine bıraktık. Açık bir lokanta bulup işkembe çorbası içeceğiz.” Polis Birol ile Çoban Ali'ye bakıp: “Gece fazla sokakta kalmayın, evinize gidin.” dedi Birol: “Teşekkür ederim memur bey.” Dedi. Yürümeye başladılar. Şoför polis bağırmaya başladı: “ O konuşan Yukarı Semtin komünistidir. Sakın bırakma…” Birol Çoban Aliyle yüz yüze gelir, fakat konuşmazlar. Birol: “ Memur bey siz beni birine benzettiniz. Elhamdülillah Müslümanım ve Ülkücüyüm. Komünist mi? Allah göstermesin.” Arada kalan polis Şoför polise dönerek: “Bey efendi komünistte benzemiyor.” “Komünisttir o…” Arka koltukta Birol ile Çoban Ali oturmakta ve araba Kemeraltı polis Karakoluna doğru gitmektedir. Arabanın içinde de ‘Komünistsin', ‘değilim' tartışması sürmektedir. Karakola geldiklerinde Bekçi ile polis gelenleri kendi kayıtlarına almışlardı. Şoför polisin yanındaki uzun boylu, sarı saçlı polis Çoban Ali ile Birol'un yanına geldi. Çoban Ali'ye: “Nüfus cüzdanını versene?” Sakince: “Benim nüfus cüzdanım yoktur.” Polis başını sallarken, ellerini yumruk haline getirmişti: “Milli Kütüphanenin arkasında bakmıştım.” Çoban Ali: “Memur bey bugün çok yorulmuşsunuz. Biraz dinlenseniz!” Birol araya girer: “Memur bey siz benim nüfus cüzdanıma baktınız. Arkadaşım evinde unuttuğunu size söylemişti.” Polis geriye dönüp hızlıca gitti. Birol yanmayan sobaya bakıp: “ Sobanın yerine birazdan bizi tutuşturacaklar.” Çoban Ali sırıtarak: “Acayip olan nüfus cüzdanımı lime lime etmişim. Ara pencerenin boşluğundan kayıplara karıştı. Bunun üzerine dayak yerim. Eh! Sende yersin.” Giden polisin geriye geldiğinde elinde kriko olduğunu gördüklerinde hafiften ürktüler ve Çoban Ali fısıltıyla: “Vurmasına izin vermeyeceğiz. Karşılık vereceğiz.” Bekçinin sesi duyuldu: “Nereye hiddetli gidiyorsun? Onlar bize zimmetlendi. Dışarı çık.” Çoban Ali ile Birol şaşırdı. Karakol polisi: “Söyleneni duymadın mı? Sana güle güle…” Bekçi ikisine dönerek: “Burada siyasileri dövmüyorlar. Sabah Karakol Komiseri gelecektir. Bağırıp çağırsa da biz yapmadık; etmedik deyin. Bırakılırsınız.” Gecenin ilerleyen saatinde iki tas çorba geldi. Çoban Ali ve Birol hızlıca ekmek ile çorbayı midelerine indirdiler. Bulundukları yer eski bir Rum eviydi. Merdivenden ikinci kata çıkarken sağdaki odayı nezarethane olarak ayarlamışlardı. Zemini tahtaydı. Aralıklı demir pencerelerden cadde gözüküyordu. Gecenin geç vaktinde yere uzanarak uyumaya çalıştılar ama havanın soğumasıyla uyumaları bölünüp duruyordu. Gecenin bir vaktinde on beş yaşlarında, siyah saçlı erkek çocuğunu getirip yanlarına bıraktılar. Kısa tanışmadan sonra uyumaya çalıştılar, soğuk hava izin vermedi. Odanın içinde konuşmaya başladılar. Getirilen çocuğun ismi Namık idi. Meraklı birine benziyordu. Durmadan sorular soruyordu. Bir ara: “Devrimcisiniz değil mi?” Çoban Ali ciddiyetini koruyarak: “Biz Ülkücüyüz.” “ İnanmam! Devrimcisiniz.” Birol araya girerek: “ Bana bak! Başımızı belaya sokma, yoksa bu işin sonu kötü olur.” Uzunca konuşulmadı. Bir ara kapı açılıp Namık dışarı alınır. Çoban Ali ve Birol el işaretiyle çocuğun tekin biri olmadığı konusunda anlaşırlar. Yarım saat sonra çocuk geldi. Çoban Ali: “Hayrola Namık?” “Ağabey aşağıda beni sorguya aldılar çok dövdüler, falakaya yatırdılar.” İki yol arkadaşının dikkatini Namık'ın ayağındaki ayakkabılar çekti. Birol: “Yoksa sen anarşist misin?” “Yok, ağabey yoldan geçiyordum aldılar. Mağazayı soymuşlar beni aldılar.” Çoban Ali araya girerek: “Sen temiz çocuğa benziyorsun. Üzülme hâkim bey suçsuz olduğunu anlayıp seni salacaktır. Adalete güven.” Sabah olduğunda nöbetçiler değişmişti. İfade vermek için ikinci katta karakol komiseri önünde teker teker ifade verildi. Soğuktan üşütmüş olmalı ki hiç bağırmadı. Karakol polisi kapıyı açtığında: “Şubede parmak iziniz var mı?” Birol öne atılarak: “Biz ülkücüyüz şubede ne işimiz olsun. Vatanımızı seviyoruz.” Öğleye doğru iki polis eşliğinde üçü birden şubeye doğru kelepçesiz, kalabalık arasında gidiyorlardı. Kemeraltı Çarşısı kadınlı, erkekli, çocuklu kalabalıktı. Konak Basmane arasındaki caddeye çıkıldı. Az ileride köşede Kibar Mağazası vardı. En üst katı Siyasi Şubeydi. Aşağı katlar, Asayiş, Ahlak, Uyuşturucu ve diğer şube birimlerine aitti. Binanın arkasında bitpazarı diye adlandırılan dükkânların olduğu yer vardı. Fotoğraf ve parmak izi alındıktan sonra geriye karakola getirildiler. Namık artık aralarında yoktu. Nezarette aralarında sessizce konuşurken siyasi poliste bir tanıdığa denk gelmediklerini avantaj olarak yorumladılar. Öğleden sonra ifadeleri alınmaları için Adliyeye iki polis eşliğinde yürüyerek götürüldüler. İnce uzun boylu sarı kısa saçlısı: “Sizden ne Ülkücü ne Milliyetçi olur. Komünistsiniz.” Birol: “ Yapma yahu! Kuşlar mı sana haber yolladı?” “Gece ben nöbetçi olacaktım ki sizi öyle bir oyardım ki…” “Kimden haber geldiyse yanlış tüyo verilmiş…” İfade bitiminde serbest kalırlar. Polis öfkeyle bakar: “Bir daha buraya gelmeyin oyarım.” Bir kat aşağıya Çoban Ali ile Birol inince yukarıdan bakan polise gülerek: “ Aslan parçası yanlış meslek seçmişsin. Marangoz olup oymacılık yapmalıymışsın.” Dedi Birol. Polis olduğu yerde donup kalır. İki yol arkadaşı adımlarını hızlandırarak aşağıya zemin kata inip, gözden kaybolurlar. 17.10.2020
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0