Forum7. Sanat-İzmirSinema  Yeni Konu 

Biutiful - Mehveş Evin

07 Şubat 2011

hurkus

Biutiful

Ostim ve İvedik’teki patlamalarda hayatını kaybeden insanların, ilk ve son kez basına yansıyan hikâyelerini okudukça içiniz burkuldu mu? Yoksa “Bir haftada bu kadar ölüm ve acı yeter” deyip hızla gözlerinizi daha neşeli haberlere mi kaydırdınız?
Eğer öyleyse, hayatını kazanmak için 21. Yüzyıl Türkiye’sinde insanların hangi şartlarda çalışmaya razı olduklarını... Üstelik bütün bunların başkentin “göbeğinde” kurulmuş bir sanayi merkezinde yaşandığını bilmiyorsunuz...
Eğer öyleyse, “ORTADOĞU SANAYİ VE TİCARET MERKEZİ” gibi pek iddialı bir ismin aslında hayatımızdaki pek çok özenti isim gibi bir aldatmacadan ibaret olduğunu... Bakan’ın bizzat açıkladığı gibi, patlamanın meydana geldiği işyerlerinin işletme belgesinin bulunmadığını da öğrenmediniz...
Eğer öyleyse, sorumlu vatandaş olmanın hiçbir işe yaramadığını... Çünkü mühendis Dilek Gürer’in başına geldiği gibi, kaçak işçi çalıştırdığı için şikâyette bulunduğu işyeriyle ilgili hiçbir ciddi işlem yapılmadığını... O firmadaki patlamanın da kendi hayatına mal olduğunu duymadınız...

Bir bu eksikti!
Ostim ve İvedik’te, ailesini geçindirmek için ek işte çalışan, eğitimlerini yarıda bırakıp çalışan, emekli olduğu halde çalışan bu insanların dramları, Inarritu’nun “Biutiful”da tasvir ettiği kaçak göçmenlerin sefil hayatlarından çok da farklı değil.
Alejandro Gonzalez Inarritu’nun, yabancı dilde ve en iyi erkek oyuncu dalında Oscar’a aday filmi “Biutiful” halen gösterimde. İzlerken “Yok artık bir de bu eksikti” dedirten, her saniyesinden dram ve sefalet fışkıran, insanın içini kanırtan bu filmde güzel olan tek şey var: İsmi.
Filmin bir sahnesinde, İngilizce “beautiful” kelimesinin nasıl yazıldığını soran kıza, babasının kendinden emin cevabı şöyle:
- Tıpkı okunduğu gibi, biu-ti-ful.
Filmde anlatılan pek çok dramdan biri, Barcelona’da kaçak çalıştırılan ve bir atölyenin bodrumunda yaşamaya mahkûm olan Çinliler... Bir gece, ucuz ısıtıcılardan sızan gazla boğulup onlarcası ölüveriyor. Sabah altıda onları uyandırmaya gelen şefleri, bu defa “Kalkın ulan, çalışın” diye bağıramıyor.

Bodrum katında hayat
Peki Ankara’daki atölyelerin bodrum katlarında da insanların aynen bu koşullarda yaşadığını biliyor muydunuz? Sabahları tıpkı “Biutiful”daki gibi altıda uyandırılıp işe koşulduklarını? İş güvencelerinin olmadığını? Gayet sağlıksız ortamlarda çalışmaya mahkûm edildiklerini?
Ve bu kaza olmasa, ruhumuzun bile onların varlığından haberdar olmayacağını?
Farkında mısınız? Film, bir Avrupa ülkesine kapak atıp hayatta kalmaya çalışan kaçak göçmenleri anlatıyor. Gerçeğinde, yani Türkiye’de ise kendi vatandaşını kaçak göçek çalıştıran bir düzen söz konusu.
Biutiful. Tıpkı okunduğu gibi. Very biutiful...

GÜZEL HAREKETLER BUNLAR
Başbakan Erdoğan, ilk kez Cumartesi Anneleri’yle yüz yüze görüştü. Cumartesi Anneleri’ni, bir Cumartesi günü, eylem sonrası Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde ağırlaması, umut verdi.
Gerçi annelerin çoğu, Başbakan’ın somut bir şey söylemediğini belirtmiş. Olsun. Yıllarca devletin hırpaladığı, hatta zaman zaman terörist muamelesi gören bu insanlara verilen önemli bir fırsat, bir diyalog kapısıdır.
Umarız görüşme meyvelerini verir, “seçim stratejisi”nden ibaret olmadığına hep birlikte şahit oluruz.


Milliyet


Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0