ForumPolitikitiraf.izmir  Yeni Konu 

TOPRAK KUYU "ÖYKÜ"

07 Mayıs 2021

habibtaskin

Hüseyin Habip Taşkın Güneşin solgun yüzü, sallanan ağaç dallarına, kurumuş otların, çalılıkların, toprağın üzerine ışığını serpiştiriyordu. Doğa ananın koynunda medeniyetlerin yaşadığı, toprak altında kaldığı yerde yeni medeniyetler de izlerini sürdürmekteydi. Doğa ananın dili olsaydı yaşanmışlıkları yollara döşenen kare taşları gibi bir bir anlatırdı. İki dağın birleştiği sapa bölgeye yakın bir yerde, eski zamanlardan kalma bir toprak kuyu zamana karşı direniyor, varlığını korumaya çalışıyordu, kendisini etrafındaki çalılıklarla kamufle etmişti. Eski toprak diye söylenen kadınlar, erkekler yıllar önce toprağa karışmıştı. Yeni mahsulün ürünü olan insanlar toprak kuyudan haberdar değildi. İşte bu toprak kuyudan geceleri kesik kesik bir uğultu etrafa yayılırmış, gelin bu uğultuyu asıl anlatıcısından dinleyelim: “Canım annem, babam, kız kardeşim, abim sesimi size nasıl duyuracağımı bilemiyorum? Sendikadan çıkmış, eve gelmek için dolmuş duraklarına doğru yürüyordum. Arkamdan ve önümden iki araba beni kıskaca aldı. Şaşkınlığımı üzerimden atamadan arabalardan çıkan dört kişi beni zorla arkadaki beyaz arabaya bindirmeye çalıştı. Direndim, binmemek için çırpınırken, ‘Beni kaçırıyorlar. Ben sendikacı…' diyebildim. Bir anlık etrafıma baktım. Dükkânların önlerindeki çığırtkanlar, kaldırımdaki insanlar yoktular. Tartaklanmam o anda başladı. Yaka paça arabanın içine paketlendim. Tartaklanmam araba içinde de devam etti. Sağlı ve sollu olmakla birlikte, ayrıca şoförün yanında oturan çam yarması adam da yumruklarını kum torbasına dönmüş bedenimin üzerinde denemeye başladı. Küfürlerin birbirine karıştığı uğultular, kulağımdan girerek beynime doğru yolculuğa çıkmışlardı. Sağımda oturan it bıyıkları olan, hafiften esmer adam kafama vururken bir yandan bağırıyordu: ‘Lan Moskof tohumları, bu devleti sahipsiz mi sandınız. Ezan susmaz bayrak inmez.' Kapalı bir yere girdiğimizi arabanın durmasıyla anladım. Dövüle dövüle tükenmiştim, olduğum yerde yığılıp kaldım. Arabanın kapısı açılır açılmaz konuşmalar hızlandı. Hiçbirini anlamadım. Yaka paça arabadan indirildim. Siyah minibüsün önünde yere yığıldım. Bir ses duydum: ‘Adamın haşatını çıkarmışsınız. Bize son işi mi bıraktınız?' Kahkaha sesleri yükseldi. Birkaç elin üzerimde olduğunu hissederken ayağa kaldırılıp minibüsün içine değersiz bir eşya gibi atıldığımı anladığımda kendimden geçmiştim. Aceleleri olduğundan yola çıktık. Bir tekme göğsüme geldi. Nefes almam zorlaştı. Birinin ayağını kafamda hissettim. ‘Seni Moskof tohumu seni! Komünizmi getireceksin ha! Birazdan seni diğer tarafa postalayacağız.' Ölümün farklı, soğuk yüzüydü yaşadıklarım. Son saatlerimdi. Belki de dakikalar kalmıştı? Gülümsemişim! Tekme yememle, ‘Şu ite bakın öldürmeyin diye yalvaracağına sırıtıyor,' demesi bir oldu. Dolmuş durduğunda ön kapılar ve bulunduğum kapı açıldı. Yine üzerimde gezinen birkaç el ile zorla indirildim. Kollarımdan tutanların arasında adımlarını yeni atan bebeğe benzemiştim. Yürüme bitmişti. Etrafımı zar zor seçiyordum. Konuşacak halim yoktu. Beni getirenler karanlık simalarını koruyorlardı. Başımı gökyüzüne çevirdiğimde yıldızlar parlayıp sönüyor, sonrasında kayıp gidiyorlardı. Kendi acımı unutmuş, seyre dalıp gitmişken taaak sesiyle bir boşluğa doğru düşmeye başladım. Karanlıkta bedenim etrafa gelişi güzel çarpa çarpa boşlukta inmeye devam ediyordu. Suyun içine daldığımda kulaç atacak gücüm yoktu. Yaşamımın perdesini kapatarak baş aşağı doğru iniyordum. Kaç yıldır buradayım bilemiyorum? Etlerim bedenimden ayrılalı yıllar oldu. Ailem, yoldaşlarım, iş arkadaşlarım, mahallelim beni aramaya çıkmışlar. Devlet, ‘Burada yok, biz almadık,' demiş. Can annem elinde fotoğrafımla Cumartesi günleri meydanlara çıkmış. Çocukları kayıp olan annelerle ‘Oğlum nerede?' diye inatla haykırmış. Zaman zaman yerde sürüklenmiş, şubeye çekilmiş polislerce. Babam fazla dayanamamış kalp kriziyle yaşama veda etmiş. Benim habercilerim kuşlardır. Çalılıklara konup cikcik sesleriyle haber verirler. Bazen gökyüzü gözyaşlarını akıttığında anlarım ben. Bulunduğum yere kolay kolay insan gelmez. Yolunu şaşıran gelir. Birde insanları infaz edenler gelir. Gelirler vakitsiz zaman dilimlerinde. Toprak kuyunun içindeki yalnız ben değilim. Medeni görünümlü canavarların kirli yüzlerinin izleri buralarda…” İşte geceleri kesik kesik yayılan toprak kuyunun o uğultularını göğün gözyaşları duydu, dünyanın öbür ucundaki göz pınarları kurumuş analar duydu, kuşlar duydu, ninnilerini söylediler ama o karanlık, toprak kuyunun sakinleri hala oradan çıkamadılar. Toprak kuyunun anlatıcısının bizlere duyurmak istediği uğultu buydu. 23.04.2021
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0