ForumPolitikitiraf.izmir  Yeni Konu 

SAKINCALI 10. Bölüm

05 Şubat 2019

habibtaskin

Pazar sabahı müşteri olmadığından, askeri gemilerin hizasındaki yerden denize bakıyordu. Çeşit çeşit küçük balıklar gözüne ilişti. Çok hızlı hareket ediyorlardı. Bir grup gelip kayboluyordu. Yosunlar dalgaların ritmik hareketleriyle dans ediyorlardı. Birden kendisini F Dört Duvar arasında buldu. Sağda daracık koridorda önde ve arkada İç Güvenlikçi'ler le yürüdüler. C Blok 2. Koğuşa geldiklerinde havalandırmaların küçük kare şeklinde olan iç kısımda cam kaplı, dışı ise diklemesine yuvarlak kısa demirler belirli aralıktaydı. Giriş kapısı ön tarafa kalıyordu. Bilindik aramalardan geçtiler ve demir kapı açılıp üçü sırayla içeriye girdiler. Kapı kapanır kapanmaz etrafa bakındılar. Kendisine geldiğinde söylenerek: “Nerden aklıma geliyor?” Hafiften Esmer'in mali durumu iyiydi. İlk önce küçük bir televizyon ile temel ihtiyaç listesi yapıldı. İlk önceleri Çay yapıcı kettle'leri yoktu. O sorunu daha sonra çözdüler. Pet şişe dedikleri içinde içeceğin olduğu, havalandırmada gideceği yöne yüzünü, sırtını duvar dibine döndüğünde, Ağzına kadar olan çayı, sıcak suyu, neskafeyi sağ eliyle kapak tarafından tutup, sol ayak bir adım önde hafif dizden çökük, sağ ayak arkada, çatının ya da duvarın üzerinden atılacak olan pet şişe kol yardımıyla pervane dönmesine benzer bir hareket ile hızlanır, atmaya hazır olduğunda elindeki havaya doğru bir yavru kuşun uçuşuna benzer bir şekilde gider, çatının ya da duvarın üzerinden aşarak gidilecek yerin havalanmasına pat diye düşer. Bu işlemden önce atacak kişi bağırır: “Gelecek olanı C dokuza yolla…” Yandan bir ses yükselir: “Yollarım, yalnız burada iki kişiyiz. Birer bardak alacağız.” “Tamam.” Çay yerine gidinceye kadar az da olsa azalır. F Dört Duvar'ın katı ve bilinçlice uyguladığı baskı politikalarından biriside: Televizyonu, kettle, cep radyosunu, kim aldıysa onunla dışarıya çıkartılıyordu. Kişinin giyecekleri buna dâhildi. Geride kalanların parası olmadığından bilinçlice yapılan bu uygulama eziyete dönüşüyordu. Pet şişenin üzerinde devamlı gideceği yeri belirten yazı vardır. Çatıların üzerinde belirli yerlerde kameralar vardı. Atılan cisimler nereden atılıp, nereye düştüğü belirleniyordu. Hani olurda insanımsı bir tip çatıya çıkıp kanatlanıp uçmak isterse anında müdahale edebilmek içindi. Koğuşlar arası atılan ne varsa ara sıra çatıların üzerinde kalıyordu. Ayda bir ya da iki aya yakın naylon poşetlerle İç Güvenlikçi'ler çatılarda dolanırdı. Dolu dolu iki poşetle çatıda görünürlerdi. İlk gün havalandırmada yandaki komşularla tanışmışlardı. Adli, Toplumsal Düşünceyi ve İnanç Grupları'nı savunanlar çevrelerindeydi. İrtibatı birbirleriyle sağlamamaları için bir girişte üç koğuş vardı. Birinde Toplumsal Düşünceyi savunanlar. Diğer üçünde Adliler vardı. Koğuşların havalandırmaları bir ondan bir bundan ile kendilerince önlem almışlardı. Koğuşların bazılarıyla havalandırmada yerde bulunan yağmur sularının gitmesi için kare biçiminde yapılmış demir mazgaldan konuşma imkânı vardı. Haberleşme olarak ekmek içinden bir dilim alınıp ilk önce avuç içinde sıkılarak katılaşması sağlanır, yuvarlak hale getirilir. Çöp poşetinden kesilmiş bir parça ile yuvarlağın üstünü kaplayarak, aynı poşetten ip gibi olmasa da uzunca ayarlanarak etrafından bir daire yapılır ve düğümlenir. Diğer boş yerine de bir daire yapılarak düğümlenir, böylelikle kâğıda dökülen yazı, katlanarak küçültülür ve gönderilen insani istek yazısı topa döndürülen ile düğüm yerinin altına itina ile yerleştirilir. Havalandırmada bunun atımı biraz farklıdır. Avuç içine alınarak, gönderileceği koğuşa yön çevrilir. Arada koğuşlar var ise öndeki koğuş uyarılır ya da kuvvetli atışınız var ise tam isabet koğuşa süzülerek iniş yapar. Pet şişesinde olduğu gibi zemine düştüğünde güm diye ses çıkartır. Topun sesi cılız olarak pat diye çıkar. Eldeki top kişiye göre atışı değişiktir. Sözlü söylenen ya da yazıya dökülen sigara, permatik, sabun almaları istenir. Kantin günü ısmarlananlar gelir gelmez, ihtiyaç sahiplerinin istekleri ilk önce acil yoldan ilk koğuşa gönderilir. Alan kişi sevinç içinde: “Sağolun arkadaşlar.” “Önemli değil önemli olan yardımlaşmak.” Yapılanlar kara kitaba göre çok büyük suçu vardı. Nedense idare tutukluların, mahkûmların bu davranışını engellemiyordu? İlerleyen günlerde koğuşun heybetli demir kapısı açıldığında, içeriye Erkek Psikolog ile iki Kadın Psikolog girdi. Merhabalaşmadan sonra plastik masa etrafında oturdular. İkinci Kadın Psikolog'un staj için burada olduğunu öğrendiler. İçerinin sorunları konuşulurken Erkek Psikolog hafiften gülümseyerek: “ Sigaraya mı başladınız?” Yazar: “ İnsani ihtiyaçtan diyelim. Kameradan mı gördünüz?” “Orayı izleyenler ayrı olmakla birlikte idareye bildirilmiş ve kanunen yasak. Bilginiz olsun.” Sakıncalı söze daldı: “İdarenin bir baskısı var. Eşyayı alan kişi tahliye olduğunda eşyasını birlikte götürüyor. Geride kalan kişinin aile durumu iyi değilse elbette yakınından isteyecektir. Bu bir insani haktır. Var sayalım idare baskısını kurdu engelledi. Bu yüzden burada hır gür bitmez. İstenilen bir haktır diyorum.” “Ceza almayı göze alıyor musunuz?” “Yattığımız ve yaşadıklarımız zaten ayrı bir ceza değil mi?” Bir anlık ortalık suspus oldu. Konuşma başladı: “Benim aklım ermiyor! Dışarıda İnanç Grupları ile bir araya gelmiyorsunuz. Gerekirse birbirinize gireceksiniz; burada bakıyorum birbirinizin ihtiyaçlarını karşılıyorsunuz.” Sakıncalı: “Burası Dört Duvar. İmkânların olmadığı yerdir. Aynı havayı kokluyor ve sorunları yaşıyoruz. Örneğin bizlerin ortak attığımız sloganlara katılmıyorlar. Demek ki ayrı düştüğümüz konularda varmış…” Ustalardan kalan bulaşıkları kısa zaman içinde yıkayıp kuruması için tezgâhın duvar dibindeki yere yasladı. Bar kısmının kapısında bardaki Barmen'e işaret yaparak bir neskafe istedi. Kendi yerlerindeki sandalyeye oturarak içeceğini yudumluyordu. Birden kendisini kısa zaman içinde Hafiften Esmer'i koğuştan alınışında buldu. İdarenin emriyle yan koğuşa almak için İç Güvenlikçi'ler Kapının önünde bekliyordu. Hafiften Esmer: “Beni niçin alıyorsunuz?” İçlerinden sorumlu olanı: “Sen burada doğmuşsun ama yabancı ülkenin vatandaşısın.” Sonunda gittiğinde Yazar ile Sakıncalı yalnız kalmışlardı. Birde kettle ile televizyonları artık yoktu. Şimdi aynı duruma kendileri düştüğünden gelen çay ve neskafeden alıyorlardı. Birde sabah verilen karavana çayı vardı. İdare bir ara el radyosu satışı yaptı. Bir tane aldılar ama yayın çekmiyordu. Havalandırmada yola yakın yerin duvar dibine yapışarak sesini açarak biraz cızırtı, sesin yok oluşu ve varoluşuyla dinlemiş sayıyorlardı. İdareye dilekçe ile bildirilerek çözüm istediler. Olmadı. El radyosu demir dolabın içine böylelikle koyuldu. Sayısız koğuş değişimi yaptırıyorlardı. Sakıncalı'nın işine geliyordu. Kısa geziye çıkmışçasına maltaya bakınıyordu. Sadece giyimlerini, tabaklarını, plastik bardaklarını ve diğer eşyalarını alıyorlardı. Yatak her koğuşta vardı. Yazar ise sık sık bu değişime kızıyordu. Değişimin amacı; kurulan ilişkinin ileride eylem güllüne dönmemesi içindi. Tanıştığı bir yayınevi sorumlusuyla yüz yüze görüştüğünde: “E postadan bana yolla, okuduktan sonra konuşuruz.” Demişti. Vakit kaybetmeden istenilen yere gönderdi. Meraktan ne olacak? Düşüncesi kendisini esir almıştı. Bir hafta içinde kendisine not geldi. ‘Konu çok güzeldir. Eksiği çoktur. Kadınlarla ilgili yerler kalsın. Askeri Darbeyle olan bölümleri çıkar ve dosyayı tekrar bana yollarsın.' Sakıncalı Yazar Arkadaşı'nı düşündü? Onun emeği var. İrtibata geçtiği kişinin dediğini yaparsa konu Kadın eksenli olacak. Ona ilk önce yardımcı olana ayıp olmaz mı? Düşüne düşüne düşüncesi iflas etti. Yazar Arkadaş'ın takıldığı yere kısa süreli kaçış yaptı. Onu orda görüp konuyu açtı. Yanıtı da gecikmedi: “ Hayır olmaz. Böyle kalsın. Ben kitabına kefilim.” İşyerine dönerken kafası hepten dalgalandı. Tanıştığı kişiyle böylelikle bağı kopardı. Kitabevinde tanıştığı Tezgâhtar 1 ile bir sohbetinde konuyu açtığında: “Yarın biraz erken gel. Birlikte bir yere gideriz. Sorununu kesin çözeriz.” Düşüncesini pratiğe geçirmeye çalışsa da sorunların bitmeyeceğini sandı. Gece uykuya sorunları düşünerek girdi. İş yorgunluğu değildi. Düşünmekten yorgun düşmüştü. Sabah erkenden kalkarak kahvaltı yapmadan sokağa çıktı. İçinde coşkuyla karışık bir şeyler taşıyordu. O şeyin ne olduğunu tahmin edemiyordu. Aşağıya dönülen ana caddenin sağına düşen binanın altındaki kahvehaneye girdi. Ocakçı ile vücut diliyle anlaşarak, çayını istedi. Erkenden alınan gazeteler magazin haberlerini taşıyordu. Gazetelerin başlıklarına baktı. Birkaç köşe yazısını okudu. Saatine baktı, gitme vaktiydi. Umut ile umutsuzluk arasında düşüne düşüne yolculuk etti. Tezgâhtar 1 ile çay ocağında bir araya gelip birer çay içerlerken konuşma ya giriş yapıldı: “Seni götüreceğim yer, bir Yayınevinin Bürosu'dur. Arkadaş bu işlere bakıyor.” Kitabının basılıp basılmayacağını düşünmeye başladı. Birlikte kalkıp eski yapıların arasından döne döne üçüncü sokakta bulunan koskoca çınar ağacının arka çıkmaz sokağından girip ilk hanın ikinci katına çıktılar. Kapı açıktı ve içeriye girer girmez, Yazar 2 karşılaşıp ayaküstü tanışma merasimi kısa sürdü. Çınar ağacının yan tarafına düşen pencere kenarında tahta sandalyeye oturdular. Masa tahtadan ve yuvarlaktı. Tezgâhtar 1 konuya girdi: “ Arkadaşımız Dört Duvar arasından çıkalı birkaç ay oluyor. Elinde dosyası vardır…” Yazar 2 piposundan bir nefes çekip dumanını havaya üfleyince ortalığa kokusu yayıldı. Sakıncalı'ya bakarak: “Dosyayı e posta ile adıma yollarsın. Bende gereken yere yollarım. Olumlu olursa gereken yapılır.” Uzun konuşmadan sonra işe yetişmek için adımlarını hızlandırdı. Aklında ‘acaba kabul edecekler mi?' vardı. Bir hafta sonunda Yayınevinin Bürosu'nda bir araya geldiler. Yazar 2 ona bakarak: “ Bu haliyle olmaz!” “Yazar Arkadaşı'm bana ‘bu olur' dedi. Birazdan gelecek ve kendisiyle konuşursunuz!” Sakıncalı oradan ayrılıp işine gitti. Dalgın gözlerle bulaşığını yıkadı. Normal ses tonuyla: “Ah be! Yazar Arkadaşı'm hepsini düzeltseydin olmaz mıydı?” Tezgâhtar 1 saat üçe doğru mutfağa geldiğinde yüzü gülüyordu. O ise ona anlamsızca bakıyordu: “ Hadi hadi iyisin. Adamın yazına kefil oldu. Şöyle konuştu: “Taşeron firmada çalışıp emek vermiş, Dört Duvar arasını arka arkaya yatan arkadaşımız. Biz destek vermez isek, kim verecek?” Onun yanında telefon trafiği yaşandı. Basım yeri onay verdi. Fırsatını bulunca Yayınevinin Bürosu'na uğrar mısın?” Saatine baktı. Biraz düşünüp gitmeye karar verdi. Yazar 2 çayından bir yudum içti: “ Sende bizdensin. Kâğıt ve matbaa masraflarını karşılaman yeterlidir.” Biraz heyecan ve sevinç karışımı ile kitapları basıldı. İlk beşiği geçmişti. Şimdi insanlara nasıl ulaşacaktı? Kitaplarının gelmesiyle 78'lilerde basın açıklamasıyla kitabı tanıtıldı. Toplumsal Düşünceyi savunan Dergi Çevresinden biri geldi. İstenilen tanıtım olmadı. Bir gazetenin kitap ekinde kitabı kısa olsa da tanıtıldı. Gazetecilerin Dönem Sözcüsü Sakıncalı ile telefonda görüşür: “Kitap Fuarında konuşmacı olarak gelir misin? F Dört Duvar'ın nasıl bir yer olduğunu, düşünce suçundan yargılanmanı kısa olarak anlatmanı istesek?” Sakıncalı teklife gayet sıcak baktığından: “ Neden olmasın? Gelirim.” Tarih belli olduğunda çevresine yaydı. Kendi tanıdıklarının gelmesini istiyordu. Ne söyleyeceğini kâğıda döktü ve ezberlemeye çalıştı. Oysa heyecan doruk noktasında olduğundan, konuştuklarını birbirine katıyordu. Oysa zamanın içinde toplulukta konuşmuştu. Zamanı geldiğinde Kitap Fuarında konuşma yapacağı salonda yerini aldı. İlk önceleri içerisi boştu. Vakit yaklaştıkça terlemeye başladı. Dinleyiciler boş koltukları doldurmaya devam ediyordu. Salon küçük olsa da sandalyesi çoktu. Lambaları tavana birkaç yerden vidalanmıştı. Sarı ışık içerisini aydınlatmıştı. Vakit geldiğinde konuşmacılarla birlikte yerini aldı. En son konuşmacıydı. Gazetecilerin Dönem Sözcüsü paneli yönetiyordu. Sakıncalı not aldığı kâğıda baktıkça terliyordu. Konuşma sırası ona geldiğinde, rahat değildi. Nasıl olduysa konuşma sırasında gözlerinin kapandığını sandı. Önde oturanları görmüyordu. Bir ara ne konuştuğunu kendisi bile duymadı. Süresini aştığında uyarıldığında kendisine geldi. “Konuşmanı toparlar mısın?” Olur, anlamında başını salladı. Konuşmasını çok kısa tutup: “Beni panele davet ettiğiniz için dinlemek için gelenlere, panele konuşmacı olarak katılanlara teşekkür ederim.” Bir alkış koptu. Onu tebrik edenler oldu. Şaşkınlığını üzerinden atamadı. ‘Ben nasıl konuştum?' diye aklına takıldı. Hüseyin Habip Taşkın 20.12.2018 Pazar sabahı müşteri olmadığından, askeri gemilerin hizasındaki yerden denize bakıyordu. Çeşit çeşit küçük balıklar gözüne ilişti. Çok hızlı hareket ediyorlardı. Bir grup gelip kayboluyordu. Yosunlar dalgaların ritmik hareketleriyle dans ediyorlardı. Birden kendisini F Dört Duvar arasında buldu. Sağda daracık koridorda önde ve arkada İç Güvenlikçi'ler le yürüdüler. C Blok 2. Koğuşa geldiklerinde havalandırmaların küçük kare şeklinde olan iç kısımda cam kaplı, dışı ise diklemesine yuvarlak kısa demirler belirli aralıktaydı. Giriş kapısı ön tarafa kalıyordu. Bilindik aramalardan geçtiler ve demir kapı açılıp üçü sırayla içeriye girdiler. Kapı kapanır kapanmaz etrafa bakındılar. Kendisine geldiğinde söylenerek: “Nerden aklıma geliyor?” Hafiften Esmer'in mali durumu iyiydi. İlk önce küçük bir televizyon ile temel ihtiyaç listesi yapıldı. İlk önceleri Çay yapıcı kettle'leri yoktu. O sorunu daha sonra çözdüler. Pet şişe dedikleri içinde içeceğin olduğu, havalandırmada gideceği yöne yüzünü, sırtını duvar dibine döndüğünde, Ağzına kadar olan çayı, sıcak suyu, neskafeyi sağ eliyle kapak tarafından tutup, sol ayak bir adım önde hafif dizden çökük, sağ ayak arkada, çatının ya da duvarın üzerinden atılacak olan pet şişe kol yardımıyla pervane dönmesine benzer bir hareket ile hızlanır, atmaya hazır olduğunda elindeki havaya doğru bir yavru kuşun uçuşuna benzer bir şekilde gider, çatının ya da duvarın üzerinden aşarak gidilecek yerin havalanmasına pat diye düşer. Bu işlemden önce atacak kişi bağırır: “Gelecek olanı C dokuza yolla…” Yandan bir ses yükselir: “Yollarım, yalnız burada iki kişiyiz. Birer bardak alacağız.” “Tamam.” Çay yerine gidinceye kadar az da olsa azalır. F Dört Duvar'ın katı ve bilinçlice uyguladığı baskı politikalarından biriside: Televizyonu, kettle, cep radyosunu, kim aldıysa onunla dışarıya çıkartılıyordu. Kişinin giyecekleri buna dâhildi. Geride kalanların parası olmadığından bilinçlice yapılan bu uygulama eziyete dönüşüyordu. Pet şişenin üzerinde devamlı gideceği yeri belirten yazı vardır. Çatıların üzerinde belirli yerlerde kameralar vardı. Atılan cisimler nereden atılıp, nereye düştüğü belirleniyordu. Hani olurda insanımsı bir tip çatıya çıkıp kanatlanıp uçmak isterse anında müdahale edebilmek içindi. Koğuşlar arası atılan ne varsa ara sıra çatıların üzerinde kalıyordu. Ayda bir ya da iki aya yakın naylon poşetlerle İç Güvenlikçi'ler çatılarda dolanırdı. Dolu dolu iki poşetle çatıda görünürlerdi. İlk gün havalandırmada yandaki komşularla tanışmışlardı. Adli, Toplumsal Düşünceyi ve İnanç Grupları'nı savunanlar çevrelerindeydi. İrtibatı birbirleriyle sağlamamaları için bir girişte üç koğuş vardı. Birinde Toplumsal Düşünceyi savunanlar. Diğer üçünde Adliler vardı. Koğuşların havalandırmaları bir ondan bir bundan ile kendilerince önlem almışlardı. Koğuşların bazılarıyla havalandırmada yerde bulunan yağmur sularının gitmesi için kare biçiminde yapılmış demir mazgaldan konuşma imkânı vardı. Haberleşme olarak ekmek içinden bir dilim alınıp ilk önce avuç içinde sıkılarak katılaşması sağlanır, yuvarlak hale getirilir. Çöp poşetinden kesilmiş bir parça ile yuvarlağın üstünü kaplayarak, aynı poşetten ip gibi olmasa da uzunca ayarlanarak etrafından bir daire yapılır ve düğümlenir. Diğer boş yerine de bir daire yapılarak düğümlenir, böylelikle kâğıda dökülen yazı, katlanarak küçültülür ve gönderilen insani istek yazısı topa döndürülen ile düğüm yerinin altına itina ile yerleştirilir. Havalandırmada bunun atımı biraz farklıdır. Avuç içine alınarak, gönderileceği koğuşa yön çevrilir. Arada koğuşlar var ise öndeki koğuş uyarılır ya da kuvvetli atışınız var ise tam isabet koğuşa süzülerek iniş yapar. Pet şişesinde olduğu gibi zemine düştüğünde güm diye ses çıkartır. Topun sesi cılız olarak pat diye çıkar. Eldeki top kişiye göre atışı değişiktir. Sözlü söylenen ya da yazıya dökülen sigara, permatik, sabun almaları istenir. Kantin günü ısmarlananlar gelir gelmez, ihtiyaç sahiplerinin istekleri ilk önce acil yoldan ilk koğuşa gönderilir. Alan kişi sevinç içinde: “Sağolun arkadaşlar.” “Önemli değil önemli olan yardımlaşmak.” Yapılanlar kara kitaba göre çok büyük suçu vardı. Nedense idare tutukluların, mahkûmların bu davranışını engellemiyordu? İlerleyen günlerde koğuşun heybetli demir kapısı açıldığında, içeriye Erkek Psikolog ile iki Kadın Psikolog girdi. Merhabalaşmadan sonra plastik masa etrafında oturdular. İkinci Kadın Psikolog'un staj için burada olduğunu öğrendiler. İçerinin sorunları konuşulurken Erkek Psikolog hafiften gülümseyerek: “ Sigaraya mı başladınız?” Yazar: “ İnsani ihtiyaçtan diyelim. Kameradan mı gördünüz?” “Orayı izleyenler ayrı olmakla birlikte idareye bildirilmiş ve kanunen yasak. Bilginiz olsun.” Sakıncalı söze daldı: “İdarenin bir baskısı var. Eşyayı alan kişi tahliye olduğunda eşyasını birlikte götürüyor. Geride kalan kişinin aile durumu iyi değilse elbette yakınından isteyecektir. Bu bir insani haktır. Var sayalım idare baskısını kurdu engelledi. Bu yüzden burada hır gür bitmez. İstenilen bir haktır diyorum.” “Ceza almayı göze alıyor musunuz?” “Yattığımız ve yaşadıklarımız zaten ayrı bir ceza değil mi?” Bir anlık ortalık suspus oldu. Konuşma başladı: “Benim aklım ermiyor! Dışarıda İnanç Grupları ile bir araya gelmiyorsunuz. Gerekirse birbirinize gireceksiniz; burada bakıyorum birbirinizin ihtiyaçlarını karşılıyorsunuz.” Sakıncalı: “Burası Dört Duvar. İmkânların olmadığı yerdir. Aynı havayı kokluyor ve sorunları yaşıyoruz. Örneğin bizlerin ortak attığımız sloganlara katılmıyorlar. Demek ki ayrı düştüğümüz konularda varmış…” Ustalardan kalan bulaşıkları kısa zaman içinde yıkayıp kuruması için tezgâhın duvar dibindeki yere yasladı. Bar kısmının kapısında bardaki Barmen'e işaret yaparak bir neskafe istedi. Kendi yerlerindeki sandalyeye oturarak içeceğini yudumluyordu. Birden kendisini kısa zaman içinde Hafiften Esmer'i koğuştan alınışında buldu. İdarenin emriyle yan koğuşa almak için İç Güvenlikçi'ler Kapının önünde bekliyordu. Hafiften Esmer: “Beni niçin alıyorsunuz?” İçlerinden sorumlu olanı: “Sen burada doğmuşsun ama yabancı ülkenin vatandaşısın.” Sonunda gittiğinde Yazar ile Sakıncalı yalnız kalmışlardı. Birde kettle ile televizyonları artık yoktu. Şimdi aynı duruma kendileri düştüğünden gelen çay ve neskafeden alıyorlardı. Birde sabah verilen karavana çayı vardı. İdare bir ara el radyosu satışı yaptı. Bir tane aldılar ama yayın çekmiyordu. Havalandırmada yola yakın yerin duvar dibine yapışarak sesini açarak biraz cızırtı, sesin yok oluşu ve varoluşuyla dinlemiş sayıyorlardı. İdareye dilekçe ile bildirilerek çözüm istediler. Olmadı. El radyosu demir dolabın içine böylelikle koyuldu. Sayısız koğuş değişimi yaptırıyorlardı. Sakıncalı'nın işine geliyordu. Kısa geziye çıkmışçasına maltaya bakınıyordu. Sadece giyimlerini, tabaklarını, plastik bardaklarını ve diğer eşyalarını alıyorlardı. Yatak her koğuşta vardı. Yazar ise sık sık bu değişime kızıyordu. Değişimin amacı; kurulan ilişkinin ileride eylem güllüne dönmemesi içindi. Tanıştığı bir yayınevi sorumlusuyla yüz yüze görüştüğünde: “E postadan bana yolla, okuduktan sonra konuşuruz.” Demişti. Vakit kaybetmeden istenilen yere gönderdi. Meraktan ne olacak? Düşüncesi kendisini esir almıştı. Bir hafta içinde kendisine not geldi. ‘Konu çok güzeldir. Eksiği çoktur. Kadınlarla ilgili yerler kalsın. Askeri Darbeyle olan bölümleri çıkar ve dosyayı tekrar bana yollarsın.' Sakıncalı Yazar Arkadaşı'nı düşündü? Onun emeği var. İrtibata geçtiği kişinin dediğini yaparsa konu Kadın eksenli olacak. Ona ilk önce yardımcı olana ayıp olmaz mı? Düşüne düşüne düşüncesi iflas etti. Yazar Arkadaş'ın takıldığı yere kısa süreli kaçış yaptı. Onu orda görüp konuyu açtı. Yanıtı da gecikmedi: “ Hayır olmaz. Böyle kalsın. Ben kitabına kefilim.” İşyerine dönerken kafası hepten dalgalandı. Tanıştığı kişiyle böylelikle bağı kopardı. Kitabevinde tanıştığı Tezgâhtar 1 ile bir sohbetinde konuyu açtığında: “Yarın biraz erken gel. Birlikte bir yere gideriz. Sorununu kesin çözeriz.” Düşüncesini pratiğe geçirmeye çalışsa da sorunların bitmeyeceğini sandı. Gece uykuya sorunları düşünerek girdi. İş yorgunluğu değildi. Düşünmekten yorgun düşmüştü. Sabah erkenden kalkarak kahvaltı yapmadan sokağa çıktı. İçinde coşkuyla karışık bir şeyler taşıyordu. O şeyin ne olduğunu tahmin edemiyordu. Aşağıya dönülen ana caddenin sağına düşen binanın altındaki kahvehaneye girdi. Ocakçı ile vücut diliyle anlaşarak, çayını istedi. Erkenden alınan gazeteler magazin haberlerini taşıyordu. Gazetelerin başlıklarına baktı. Birkaç köşe yazısını okudu. Saatine baktı, gitme vaktiydi. Umut ile umutsuzluk arasında düşüne düşüne yolculuk etti. Tezgâhtar 1 ile çay ocağında bir araya gelip birer çay içerlerken konuşma ya giriş yapıldı: “Seni götüreceğim yer, bir Yayınevinin Bürosu'dur. Arkadaş bu işlere bakıyor.” Kitabının basılıp basılmayacağını düşünmeye başladı. Birlikte kalkıp eski yapıların arasından döne döne üçüncü sokakta bulunan koskoca çınar ağacının arka çıkmaz sokağından girip ilk hanın ikinci katına çıktılar. Kapı açıktı ve içeriye girer girmez, Yazar 2 karşılaşıp ayaküstü tanışma merasimi kısa sürdü. Çınar ağacının yan tarafına düşen pencere kenarında tahta sandalyeye oturdular. Masa tahtadan ve yuvarlaktı. Tezgâhtar 1 konuya girdi: “ Arkadaşımız Dört Duvar arasından çıkalı birkaç ay oluyor. Elinde dosyası vardır…” Yazar 2 piposundan bir nefes çekip dumanını havaya üfleyince ortalığa kokusu yayıldı. Sakıncalı'ya bakarak: “Dosyayı e posta ile adıma yollarsın. Bende gereken yere yollarım. Olumlu olursa gereken yapılır.” Uzun konuşmadan sonra işe yetişmek için adımlarını hızlandırdı. Aklında ‘acaba kabul edecekler mi?' vardı. Bir hafta sonunda Yayınevinin Bürosu'nda bir araya geldiler. Yazar 2 ona bakarak: “ Bu haliyle olmaz!” “Yazar Arkadaşı'm bana ‘bu olur' dedi. Birazdan gelecek ve kendisiyle konuşursunuz!” Sakıncalı oradan ayrılıp işine gitti. Dalgın gözlerle bulaşığını yıkadı. Normal ses tonuyla: “Ah be! Yazar Arkadaşı'm hepsini düzeltseydin olmaz mıydı?” Tezgâhtar 1 saat üçe doğru mutfağa geldiğinde yüzü gülüyordu. O ise ona anlamsızca bakıyordu: “ Hadi hadi iyisin. Adamın yazına kefil oldu. Şöyle konuştu: “Taşeron firmada çalışıp emek vermiş, Dört Duvar arasını arka arkaya yatan arkadaşımız. Biz destek vermez isek, kim verecek?” Onun yanında telefon trafiği yaşandı. Basım yeri onay verdi. Fırsatını bulunca Yayınevinin Bürosu'na uğrar mısın?” Saatine baktı. Biraz düşünüp gitmeye karar verdi. Yazar 2 çayından bir yudum içti: “ Sende bizdensin. Kâğıt ve matbaa masraflarını karşılaman yeterlidir.” Biraz heyecan ve sevinç karışımı ile kitapları basıldı. İlk beşiği geçmişti. Şimdi insanlara nasıl ulaşacaktı? Kitaplarının gelmesiyle 78'lilerde basın açıklamasıyla kitabı tanıtıldı. Toplumsal Düşünceyi savunan Dergi Çevresinden biri geldi. İstenilen tanıtım olmadı. Bir gazetenin kitap ekinde kitabı kısa olsa da tanıtıldı. Gazetecilerin Dönem Sözcüsü Sakıncalı ile telefonda görüşür: “Kitap Fuarında konuşmacı olarak gelir misin? F Dört Duvar'ın nasıl bir yer olduğunu, düşünce suçundan yargılanmanı kısa olarak anlatmanı istesek?” Sakıncalı teklife gayet sıcak baktığından: “ Neden olmasın? Gelirim.” Tarih belli olduğunda çevresine yaydı. Kendi tanıdıklarının gelmesini istiyordu. Ne söyleyeceğini kâğıda döktü ve ezberlemeye çalıştı. Oysa heyecan doruk noktasında olduğundan, konuştuklarını birbirine katıyordu. Oysa zamanın içinde toplulukta konuşmuştu. Zamanı geldiğinde Kitap Fuarında konuşma yapacağı salonda yerini aldı. İlk önceleri içerisi boştu. Vakit yaklaştıkça terlemeye başladı. Dinleyiciler boş koltukları doldurmaya devam ediyordu. Salon küçük olsa da sandalyesi çoktu. Lambaları tavana birkaç yerden vidalanmıştı. Sarı ışık içerisini aydınlatmıştı. Vakit geldiğinde konuşmacılarla birlikte yerini aldı. En son konuşmacıydı. Gazetecilerin Dönem Sözcüsü paneli yönetiyordu. Sakıncalı not aldığı kâğıda baktıkça terliyordu. Konuşma sırası ona geldiğinde, rahat değildi. Nasıl olduysa konuşma sırasında gözlerinin kapandığını sandı. Önde oturanları görmüyordu. Bir ara ne konuştuğunu kendisi bile duymadı. Süresini aştığında uyarıldığında kendisine geldi. “Konuşmanı toparlar mısın?” Olur, anlamında başını salladı. Konuşmasını çok kısa tutup: “Beni panele davet ettiğiniz için dinlemek için gelenlere, panele konuşmacı olarak katılanlara teşekkür ederim.” Bir alkış koptu. Onu tebrik edenler oldu. Şaşkınlığını üzerinden atamadı. ‘Ben nasıl konuştum?' diye aklına takıldı. Hüseyin Habip Taşkın 20.12.2018
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0