ForumPolitikitiraf.izmir  Yeni Konu 

SAKINCALI 6. Bölüm "Öykü"

27 Kasım 2018

habibtaskin

Serçe Kuşların ötüşüyle başını ağacın dallarına çevirdi. Daldan dala zıplarcasına geçip duruyorlardı. Beş taneye kadar sayabildi. Sakıncalı mırıldanırcasına: “ Bende böyle uçabilseydim. Ne sınır olurdu. Nede geçim derdi.” Kuşları hayranlıkla izledi. Gitme vakitleri gelmiş olmalı ki, kanatlarını açıp arka arkaya uçup gittiklerinde, arkalarından gülümseyerek baktı. Satış yapmaktan yorulmuştu. Günde tahmini altı ya da sekiz kilometre yürüyordu. Başka bir iş bulamadıktan sonra yaptığı işi bırakmaya niyetli değildi. Dükkânlara tekrardan girmeye başladı. Birçok dükkândan eli boş geriye dönüyordu. Ana caddeye geldiğinde arabalar, otobüsler ağır ilerliyordu. Korna sesleri tek tük duyuluyordu. Karşılıklı Kaldırımda insan seli, birbirine çarpmadan ilerliyorlardı. Sakıncalı etrafına bakındı. ‘ne tarafa gideyim?' diye düşündü. Kalabalıkta satış yapamıyordu. Yönünü dükkânlara çevirdi. Üçüncü durağı geçtikten sonra satışı bitirdi. Belediye Otobüs Durağında gideceği yerin otobüsünü beklemeye başladı. Felç olan trafikte beklediği gelmeyince canı sıkıldı. Etrafına bakındı ve oturacak yer bulamadı. Otobüsü gördüğünde, içindekileri de görünce içi karardı. ‘Binebilir miyim?' diye aklından geçirdi. Kağnı arabası gibi gelen otobüse orta kapıdan binebildi. Sırt çantası elindeydi. Öğrencilerin dağılma zamanıydı. Lise ve üniversite öğrencileri çoğunlukta yolculuk yapıyordu. Balık istifine benzemişti duruşları. Hareket etme olanağı hemen hemen yoktu. Durağın birinde inenler olduğundan koltuğun biri boştu. Sakıncalı vakit kaybetmeden oturdu. Yorgunluk üzerine abandığından gözleri kapandı. Merkeze geldiklerinde bir Belediye Otobüsüne binmesi gerekiyordu. Durağa gelerek kuyruğa girdi. Burada da yarım saat bekledi. Sonunda gelen otobüse biner binmez, en arka koltuğun solunu alarak cam kenarına oturdu. Gözlerini yeniden kapadı. Otobüsün hareket ettiğini, duraklarda durup kalktığını fark etmedi. Oturduğu semte gelince gözlerini açtı. Birkaç durak önceden indi yürümeye başladı. Sağ tarafında bulunan çok katlı binanın altında Karın Doyuran Et Evi vardı. Dışarıda birkaç tane masa ve sandalyeleri vardı. İki masa doluydu. Kadınlı erkekli kim bilir hangi hayvanı sessizce midelerine indiriyorlardı? Yemekle meşgul olanlar etraflarına bakınmıyorlardı. Sakıncalı'nın gözleri ister istemez yemek yiyenlere doğru kaydı. O masada kendisi olduğunu var sayarak karnının doyduğunu hissetti. Dayanamadı ve hızlıca oradan ayrıldı. Az ileride çok katlı binanın altındaki pastanede birkaç masada oturanları gördü. ‘Baklava mı yoksa başka bir tatlı çeşidi mi yiyorlardı?' diye düşündü. Neredeyse masaları boşaltın, tatlıları ben yiyeceğim diyecekti. Demesine ama kendisini frenledi. Tatlı almak için cebindeki paraya bakmasıyla, yerine bırakması bir oldu. Bir zamanlar aktif olduğunda ‘ hiç kimse bizim yönettiğimiz coğrafyada aç kalmayacak!' diye ev gezmelerinde ve ikili, beşli sohbetlerde çokça konuşmuşlardı. Yoksul olan evlere kömür, odun taşımışlardı. Şeker, pilav, bulgur götürmüşlerdi. Şimdi Sakıncalı geçmiş dönemin farklı bir yapısını bugün yaşıyordu. O günlerde yol arkadaşlarıyla ölümüne yol almışlardı. Yoksulların sofrası boş kalmasın diye her olumsuzlukları göz önüne almışlardı. Zenginden alıp fakire vermeyi o günlerde sıkça yapıyorlardı. İnsanları kazanıyoruz mantığı daha ağır basıyordu. Yoksullarda söylenen bir söz sıkça duyulmaya başlandı: “Toplumsalcılar her işimizi hallediyor.” Düşlerle evinin kapısına geldiğinde, kendisine geldi. Kendisinin yalnız kalışını düşündü. Suratını buruşturdu. Sesini yükselterek: “ Buda mücadelenin bir parçasıdır. Bugünleri de görmek varmış! Bakalım neler göreceğiz?” Anahtar ile kapıyı açar açmaz evin içine daldı. Direk balkona geçerek ağırlıklarını divanın üzerine bıraktı. Balkon demirlerinin kenarına yanaştığında, uzaklara dağlara ve betonlaşmaya baktı. Az bir yerinden deniz gözüküyordu. Başını dağların en son noktasına çevirdi. Tıpkı F Harfi Dört Duvar'da yattığı günler gibi, İkinci katında pencereye çıkar, başını duvarın bittiği yere kadar dayardı. Uzaklara bakmak için ama karşı çatının üst seviyesi buraya kadar diyordu. Birde diklemesine, aşağı ve yukarıdaki betona ekleme yapılmış, yuvarlak şekliyle kalınca demir parçası sıklığından istediği gibi bakamadığından canı birçok kez sıkılmıştı. Eşi kapıda durmuş ona bakıyordu. Düşüncesinde esen buruğumsu dalgalanmaların onu nasıl yıprattığının farkındaydı. O yaşama yeni baştan tutunabilmenin, toplumsal düşüncede var olabilmenin mücadelesini veriyordu. Eşi ona seslenerek: “ Yemek hazır.” Sakıncalı başını çevirdiğinde: “Geliyorum.” Sakıncalı, önünden birileri yemeğini alacakmış gibi çabuk yerdi. Eşi ara sıra takılırdı: “ Çiğnemeden mi yutuyorsun?” “Çiğnemesine çiğniyorum ama nedenini bende bilmiyorum?” Bulaşıkları Eşi'yle yıkadı. Birlikte balkona çıkıp divana oturdular. Karşı tarafa bakınmaya, devam ederken Sakınalı: “ Dolmuş F Harfi Dört Duvar'ın demir kapısına gelip dayanmıştı. İçeridekilere, ‘direnmeyin teslim olun dercesine kapı önünde bekliyorlardı.' Kapı açılmayınca Amca'nın biri aşağıya inip kapıyı yumrukladı. Ne gelen vardı ne giden. Amca kızgındı. Sonunda kapı garççç diye açıldı. Dolmuş içeriye girince, sağ tarafta tel örgüler içinde iki kurt köpeği gördüm. Tel örgünün birisi duvar dibinden birazca uzaktaydı. Tel örgünün bittiği yerden biraz uzakta bir tel örgü daha vardı. Tel örgülerin üzerinde duran yuvarlakça ince jilete benzer bir tel örgü vardı. Kaçanların kaçmalarını engellemek için düşünülmüştü. Dolmuş, iç kapı girişine kadar yanaştı. Hepimiz arabadan indirilmiştik. Biraz bekledikten sonra içeriye alındık. İçerisi epeyce genişti. Amca'lar işlerini bitirip ayrıldılar. Bizler Dış Güvenlikçilerle baş başa kaldık. Elle, üst ve alt araması oldu. Parmak izi alındı. Yakışıklı fotoğrafım her yönden alındı. Vakit kaybetmeden Dış Güvenlikçiler bizleri içeriye İç Güvenlikçilere postaladı. Orada da aynı işlem yapıldı. Hafiften Esmer, Yazar ve beni aynı tecritte aldıklarında biran önce uyumak istiyordum. Şubede kala kala kirlenmiştim. Apış aram berbattı. Aramızda hiçbir şey konuşmadık, hemen yataklara çıkıp yattık. Hoparlörden yüksek bir ses: “ Sayım için hazır olun!” Komut gelmesine gelmişti ama hepimiz uykuya yenik düştük. Aradan kaç dakika geçti bilemiyorum. Demir kapı ‘dan' diye açıldı. Üçümüzde yataklarımızdan doğrularak kapıya doğru bakındık. İçeriye İç Güvenlikçiler doldu. Birde Dört Duvar'ın Sorumlularından Biri, biz onlara onlar bize bakınıyordu. Neyse ranzadan aşağıya inip ayakkabılarımızı giydiğimizde, Dört Duvar'ın Sorumlularından Biri bana bakarak: “ Bari sen yapma! Eski mahkûmlardansın, bunlara yol yordam göster.” Der demez kaldığımız yeri boşalttılar. Bizde yataklarımıza yattık.” Sakıncalı bazı geceler sıçrayarak uyanıyordu. Etrafına bakınıyor, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yatak odasında olmasından dolayı rahatlıyordu. Kalkar kalkmaz lavaboya gidip elini yüzünü yıkıyordu. Aynaya kısa bir bakış baktıktan sonra mutfağa gidip, çeşme suyundan birkaç bardaklık su içiyordu. Balkonda divanın üzerine oturup bir saate yakın görmüş olduğu düşün tekrarını yapardı. Aslında yapılanlar kafasının içini doldurmaktan başka bir şey değildi. Sabah kahvaltısını Eşi'yle yapar yapmaz, ekmek teknesini kuşanıp sokağa çıktı. Belediye Otobüs Durağına gelir gelmez, tanıdık biri var mı diye bir anlık bakındı. Yıllar önce bu yerleşim birimine gelmişlerdi. O zaman insan sayısı azdı. İlerleyen zaman içinde çok katlı binalar, erik, badem, incir, dut ve birçok ağaçları yerle bir etti. Tarla adına hiçbir şey kalmadı. Açılan imarlar ile dip dibe yapılan çok katlılar. Daracık sokaklar. Birbirini engelleyen binalar ile insanların oturup kaynaşabileceği alanların, çocukların oynayıp, arkadaşlık kuracağı yerlerin olmaması insanlık adına değil, bir talanın ta kendisiydi. Otobüs gelir gelmez bindi. Arka kapıya yanaşıp kapı ağzındaki koltuğa oturdu. Aklına F Harfi Dört Duvar geldi. ‘Kalacakları yere gidebilmeleri için Metal Kapı Dedektörü X-ray cihazının önüne getirildiler. İç Güvenlikçi Sarı: “Üzerinizdekileri çıkaracaksınız ve bir külotla kalacaksınız.” Hep bir ağızdan: “Ooooo… Olmaz!” Ağız dalaşı birkaç dakika kapalı alanda sürdü. İstemeseler de soyundular. Kollar ileriye doğru uzatılarak, dizleri üzerlerine eğilip kalktılar. İç Güvenlikçi Sarı: “ Sıra halinde tek tek cihazdan geçin.” Cihazdan geçerlerken, yandaki kapalı cihazın içinden kol saati, ayakkabı, kemer ve benzeri eşyalar geçti. İşleri bitenler giyinmeye başladı. Sakıncalı'nın düşüncesinde, ‘Bizi ne zaman okşayacaklar' vardı. Altı İç Güvenlikçi ile birlikte, Ana idari binadan demir kapının açılmasıyla içeriye doğru yürümeye başladıklarında, duvar ve demir yığınından geçilmiyordu. Birde çokça üst köşelere kamera koymuşlardı. Öğrencilerin yüksek sesle konuşmalarından rahatsız oldu. Yine de ‘ gençler biraz yavaş olun' demedi. Kendi gençliğini hatırlamıştı o an. Şimdiki gençler gibi ara sıra otobüste konuşma frekansını yüksek tonda tutuyorlardı. Hüseyin Habip Taşkın 21.11.2018
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0