ForumPolitikitiraf.izmir  Yeni Konu 

KARARTILAN HAYATLARDAN KENDİKARA

07 Temmuz 2018

habibtaskin

KARARTILAN HAYATLARDAN KENDİKARA Kendikara mahallenin en zıt insanıydı. Kendisini beğendiği kadar, hiç kimseyi beğenmezdi. En mükemmel insanlardan biri olarak görürdü ama ilk sırayı kendisine ayırmıştı. İkinci ve üçüncüsü yoktu. Devletin Kapısından emekli olalı epeyce yıl oluyordu. Suratından öfke ve kin akıyordu. Kısacası kılın tekiydi. Ara sıra ilçeyi sonrada şehri dolaşmaya çıkardı. Kendince gördüğü ters orantılı işlere çözüm üretiyordu. O da yetmiyordu, kadın ve erkek ayrımı yapmadan kapışırdı. Kendikara'yı bu sayede tanımayan yoktu. Eskiden böyle değildi. Sakin görünüşlü, saygıda kusur etmezdi. Kibarca konuşur, karşısındakini üzmemeye çalışırdı. Üstelik evliydi. Bir de çocuğu vardı. Ne olduysa bir gece ansızın oldu. Her yeri Tek Tip giyenler silahlarıyla sokak aralarını tutmuştu. Tek Tip tanklar ana caddeleri tutmuştu. Gece kuşun uçacak hali yoktu ama ortalıkta kuş uçurtmuyorlardı. Güvenlik üst düzeyde, baskı o biçimdi. Nede olsa Tek Tiplilerin günüydü. Kapı tokmağı tak tak diye güç denemesiyle çalınır. Ya da zili uzunca ‘acelemiz var' diye çalınır. Bir ses, ürkütücü mü ürkütücü: “Kapıyı açın Tek Tipliler adına… Bugün bizim günümüz!” Kendikara'nın bugüne kadar gece yarısı evinin kapısını ramazan davulcusu bile çalmadı. Karısı Bahtıkara kapı gürültüsüne uyanır uyanmaz. Eşini eliyle omuzundan dürterek: “Kalk herif kalk! Kapıyı yıkacaklar.” Uyanmasına uyandı. Ayağa dikildi ama kendisinde değildi. Kapının vurulması daha çok serileştiğinde Kendikara bağırarak dış kapıya doğru yürüdü: “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Devletin Kapısından emekliyim.” “Kapıyı aç kapıyı…” Kapıyı açar açmaz suratına bir şamar yer yemez iki adım geriye doğru gitti. Saygıdan dolayı değildi. O atılan şamar fazlaca ağır gelmişti. Babasından hiçbir zaman dayak yememişti. Gece baskınında dayak faslına siftah yapmıştı. Ev hallaç pamuğuna döndürülerek aranmıştı. Tüm giyim eşyaları, çocuğunun okul kitapları postallar altında kalmıştı. Kendikara olanları şaşkınlık içinde izlerken, akıl zekâsını harekete geçiren sigortası ara sıra devre dışı kalıyordu. Sorulan sorulara karşılık veremediği için Tek Tip sorumlusu: “Konuşmamakla bize karşı direniyorsun ha! Bozguncu tavır takınırsın ha!” Arama bitmişti. Düğün evi olmadığı halde evin önü arabalar, cipler, cemseler doluydu. Etrafa biraz korku gazı salınırken, üstünlük biz de demeye getiriyorlardı. Kendikara, koskoca Devlet Kapısında bir zamanlar çalışmıştı. Çalışana tokat atmak, sövmek, ceketinin düğmesini koparmak Yüce Kitapta suçtu. Gelenler asıl ‘Devletül biziz' diyorlardı. ‘Yüce Kitabına başlarım, sen bizim Kitaba bak' demeye getiriyorlardı. Kendikara'yı adı gibi siyah bir arabanın arka koltuğuna, ortaya oturtuverdiler. Sağına ve soluna birer kişi oturdu. Kendisine pis pis bakıyorlardı. Neredeyse tepeleyeceklerdi. Bindiği araç son sürat hızlıca gidiyordu. Kendikara daha ne olduğunu anlayamadı? Aklı olmuştu bir saksı, hepten devre dışı kalmıştı. Hastaneye geldiklerinde, nöbetçi Beyaz önlüklü, melek mi yoksa kelek mi desek: “Maşallah turp gibisin. Beni kucakladığın zaman damla damla suyumu akıtırsın.” Gayet sağlıklı olduğuna dair formaliteleri şıp şıp yapılırken, aynı zamanda beyaz kâğıda mührünü basmış ve imzasını gönül rahatlığıyla atmıştı. Şimdi okşanma vaktiydi. Araç tam gaz gidiyordu. Korku tüm organlarına işlediğinden, geçtiği yerleri fark etmiyordu. Yaşadıklarının bir düş mü yoksa gerçek mi? Olduğunu ayırt edecek durumda değildi. Dünyası değil, kendisi yıkılmıştı. Yine de, şu anlık bir enkaza dönmemişti. Dev bir kapıdan içeriye girdiklerinde, arabanın içinden paketlenip getirilen Kendikara'yı hızlıca çıkardılar. Önden gideni takip ediyordu. Asansörle katın birine çıkardılar. Üst baş araması yapıldı. Üzerinde bir atleti ve altında çizgili renkli pijaması vardı. Gözleri bir bez parçasıyla bağlanır bağlamaz odanın birine aldılar. Görmese de kulakları devreye girmişti. Bir ses kulağının zarını delip geçti: “Anlat bakalım bir de olanları senden dinleyelim!” Ah zavallım başına belayı almıştı almasına ama daha uyanamadı garibim. Suratında sağlı ve sollu iki şamar patladı. Olduğu yerde bir tur döndü. “Ağbi ben size ne yaptım!” “Konuş lan sen kimsin?” Kendikara kedisini anlatmaya başlar: “Devletin Kapısında yıllarca çalıştım. Emekli oldum.” Kaçıncı sorgucu olduğu belli olmayan bağırdı: “Emekli olmanı kanı bozuk arkadaşların mı istedi? Şimdi sana nerede görev verildi?” Mırıldandı mırıldanmasına ama o gece falaka, kaba dayakla sabahı etti. Onu okşayanlar bir arada konuşurken içlerinden iri yarı cüsseli olanı: “Bozguncu arkadaşlarını ele vermemek için direniyor. Elektrik seansına geçelim. Nasıl olsa bedava… Her derde deva oluyor.” İçlerinden birisi gülerek: “Elektrik seansına dayanmaz bu bozguncu. Opera sanatçısı gibi böğürür.” İçlerinden birisi hayatında operaya gitmemiştir. Operanın ne olduğunu da bilmez ama ağzından çıkmıştır bir kere. Kendikara anadan doğma edilmişti. Dal taşağı da ortadadır. Bu ortada olurda götü açıkta olmaz mı? Olur. Manyetonun biri pipisine diğeri elinin işaret parmağına takılıdır. Cihazın başındaki kutsal işine başladığı anda: “Anam anam…” Sesleriyle soluğu kesilir. Arenada Matador tarafından katledilen bir boğanın can vermeden önce böğürmesine benziyordu sesi. Kendikara tahta sandalyeden beton zemine çakıldı ve olduğu yerde kalakaldı. Seanslar yerde devam etti. Bir ara pipisi irileşti ve menisi beton zemine aktı. Bir ara hepten koptu. Artık Kendikara'dan ses çıkmıyordu. Soluk alışı azalmıştı. Neredeyse elveda yaşam diyecekti. Elektrik seansına ara vermişlerdi. Karanlık hücresine atılmıştı çırılçıplak. Kendisine gelemedi bir dahaki kapı açılışına kadar. Kapı açıldı ‘gaaarççç' diye. İki Tek Tipçinin zorlamasıyla ayağa kaldırıldı. Kollarına girilerek ayakları sürünerek götürüldü kaldıkları yerden işleme devam etmeye. Günlerin geçtiğini hiç anlayamadı. Ona bu fırsatı veren olmadığı gibi her türlü indirme bindirmelerle günlerini doldurdu. Bahtıkara çalmadık kapı bırakmadı. Kocasının bozguncularla arasının olmadığını biliyordu. En yakın ileri gelenleri bile Kendikara'ya yardım etme teklifinden uzak durdular. Bu işte götaltına gitmede vardı. Bahtıkara inat ederek bir aracı sayesinde eşini oradan almasını başarır. Böyle işler nadir olan işlerdi. Kendikara birkaç yıl sağlık sorunlarıyla uğraşsa da, her şeyden nem kapan bir tip olup meydana çıkıverdi. Çağımızda böyle insan tipinin yaratıldığı da kanıtlanmış oldu. Televizyonun karşısında Tek Tipçilerin en başı olan Apollosu vardı. Üniformasıyla dünyayı ve sizi ben yarattım havasında konuşuyordu. Onun arkasında aynı surattan olan birkaç kişi daha vardı. Suratları surat değildi; ölüm kusan cellatlardı. Apollosu ezbere okuyamadığı için her cümlesinde “eee…” dediğinden, kâğıda büyük harflerle okuyacağı metni yazmıştı birisi: “Bozguncuların birkaçını sallandıracağım. Görün bakın bozgunculuk bir daha oluyor mu?” Kendikara ayakta esas duruşta onu dinliyordu. Bahtıkara ve çocuğu ona şaşkınlık içinde bakıyorlardı. Kendikara anında ona benzer harekette bulunurken: “Sallandır yüce Apollosu sallandır. Bozguncuları bitirirsen sen bitirirsin.” Bahtıkara iki elini dizlerine vurarak: “Eyvah eyvah bunu hepten kaybettik.” Dediğinde, Kendikara artık kendisini Tek Tipçilerin en başı olan Apollosu olarak görmeye başladı. Üniforması olmasa da olurdu. Gelen geçene emirler vermeye, bağırmaya başladı. Bu yüzden dayak yediği günlerde oldu. Öyle dayak değil, kafa yarılırken, göz şişerken kendisini karakolda birçok kez buldu. Çevre zamanla Kendikara'nın hallerine alıştı. Çoğu gülüp geçti. Alay konusu edildi. Sorgulayan olmadı. Çünkü Kendikara'nın yaşamı birileri tarafından karartılırken, toplumda çürüme, bananecilik alttan alta işleniyordu. Farkında olan var mıydı? Hüseyin Habip Taşkın 27.06.2018
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0