Forumİsyanım Var, Şikayetim Var  Yeni Konu 

Zalime daha çok ağlayın! - Dr. Mahir Yeşildağ

31 Ekim 2012

hurkus

Zalime daha çok ağlayın!

Psikiyatrist Dr. MAHİR YEŞİLDAL / “Mazlumun hesabı görülür, ya zalimin kaybettiği? Zalime daha çok ağlayın çocuklar, zalimde beni ve kendinizi görün, ona daha çok ağlayın”


Tolstoy’a depresyon nedir diye sorulduğunda ‘Şimdi lambadan bir cin çıksa ve dile benden ne dilerse derse, dileyecek hiçbir şeyimin olmamasıdır’ der. Umutsuzluğu bundan daha iyi anlatan bir cümleyi kurmak ancak ona yakışırdı zaten. Son bir yılda Kürt meselesinin geldiği noktaya bakarsak açıkçası ben de ‘lambadan çıkacak cinden Kürt Meselesi’nin çözümü için bir şey dileyebilecek değildim. Gök kubbede söyleyecek söz kalmamıştı sanki. Akil adamlar ve son Kongre’de Başbakan’ın söylemeyip ‘yazdırdığı’ şeyler bir nebze umut vermiş ama bu umudun kısacık ömrümde yaşadığım bir milyonuncu umuttan da mahiyet olarak bir farkını görememiştim. Ve sihirli sözcükler söylendi, hem de bir Emniyet Müdürü tarafından. Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven ‘dağda ölen teröriste ağlamayan insan değildir’ dedi. ‘Mağduru, mahkûmu ve mecburu’ olduğu sisteme özeleştiri getirdi.

Doğduğum ve içinde büyüdüğüm mahallede ‘düşmana’ methiye dizmek ancak hain ve işbirlikçilerin yapabileceği bir şey olarak anlatılageldi. Düşman kimdir, nedir, niye düşmandır bilmez ama söylenenlere harfiyen itaat ederdik. Arkadaşlarım kızmasın ama bugüne kadar Kürtler olarak dedikleri her şeyi yaptık. Kürtler inanıp güvendikleri ‘hareketin’ her dediğini, her istediğini yaptı. Onurlu yaşam uğruna her şey sineye çekildi. Gerilla ihtiyacımız var dendi, şehirlerden köylerden binlerce genç ‘saflara’ katıldı. Çoğunun akıbeti meçhul... Köylerden yiyecek talep edildi, sabah gelecek olan jandarmaya hesap verme pahasına Kürtler ekmeklerini paylaştı. Ertesi gün bütün varlıklarını geride bırakıp meçhule doğru yol aldıklarında yan köyün ‘ihanet’ sebebiyle ‘bizden birileri’ tarafından boşaltıldığını öğrendiler. ‘Düşmandı’ artık birbirlerine komşu köylüler...

Şimdi ‘serhıldan’ zamanı dendi. Cizre, Nusaybin, Diyarbakır döküldü meydanlara. Onlarca sivil bu ayaklanmalarda hayatını kaybetti. Zengin Kürtlerden ‘vergi’ talep edildi, vermeyenler cezalandırıldı. Verenleri devlet, vermeyenleri örgüt... Kürtler devlete isyanı sürdürdü, bizden gelen zulüm değil olsa olsa ‘savaş zaiyatıydı.’ Üniversitelerde okuyanlar çağrıldı, gittiler... Gitmeyip kalanlar muhalif olmadıkları sürece ‘bizdendi.’ Boşaltılan köylerden büyükşehirlerin varoşlarına sığınan yol bilmez, dil bilmez on binler onursuzluğun başka boyutlarıyla karşılaştı. Feodal mütedeyyin babanın esrarkeş oğulları, çakma sarışın kızları... Ama bir gün kazanacağız inancı her şeye değiyordu. Nasılsa ‘irade’ yanlış yapmazdı. Yanlış yaptığını ima edenler ise zaten haindi. Ceylanlar, Uğurlar bu ülkede katledilirken sokaklara dökülen ve çocukların katledilmesini sindiremeyen Kürtler Foça saldırısı öncesi ‘eylem zayiatı’ olarak görülen üç çiftçinin öldürülmesine sessiz kaldı. Metindeki Kürtler yerine Türkler, Ceylanlar yerine Seraplar, Uludere yerine Gaziantep yazılarak da okunabilir ve aradaki ‘yoktur birbirinizden farkınız’ görülebilir.

Müdür Bey’in ailesi Üsküp’ten göç ettirilmiş, bu topraklardakine benzer bir ‘force displacement’... Göç ile vatanından kopan kişi muhacir, mübadil veya göçmenden önce kendi iç dünyasının göçebesi olur. O, ne eski vatanındadır ne de yeni olana yerleşebilmiştir. Bir kez göçmen olan ruhsal olarak daimi göçlere başlar ve bir insan için ruhunu bilmek, onu vatanını ruhunun içine yerleştiremedikçe hep eksik kalır. İşte bu cesur açıklamalar aynı zamanda Kürtlere ‘vatanınıza hoş geldiniz’ demektir. Çünkü vatan içselleştirilmiş topraktır, altında yatanın olduğu değil, insanın içinde yer eden topraktır vatan.

Müdür Bey Diyarbakır’da görev yaptığı beş yıl boyunca şiir yazmayı sürdüremediğini ifade etti. Sözün zirvesi olan şiir, şuurla aynı etimolojik kökenden gelir. Şuur kalbi duyguların akıl demliğinde demlenerek imbikten süzülen zübdedir. Tefekkürün özüdür şuur, duyguların bilgiyle harmanlanmasıdır. Şiir insanda şuura seslenir, ruha hitap eder. Masumiyetini yitirmiş bir çağın insanlarının, masumiyetlerini hatırlama yollarından biri de şiirdir der İslamoğlu... Şiir okuyan, şiir yazan Müdür Bey; lütfen devam ediniz masumiyetinizi bulma yolculuğuna... Sizin bu bireysel yolculuğunuz büyük bir ‘ Kürt Kervanı’ ile devam edecek sanırım...

Viktor Frankl insanlık dışı toplama kamplarında uzun süre kalan bir psikiyatrist olarak kendini çıplak varoluşa soyunmuş olarak bulmuştur. Babası, annesi, erkek kardeşi ve karısı bu toplama kamplarında katledilen Frankl anılarını anlattığı kitabında, bir gece korkunç bir kâbus gördüğü anlaşılan ve yatağında kıvranan bir tutuklunun iniltisiyle uyandığı geceyi hiç unutamadığını belirtir. Adamı uykusundan uyandırarak yaşadığı kâbustan kurtarmak ister. Ansızın yapmak istediği şeyden ürküp geri çekildiğini söyleyen Frankl şöyle der; “O anda, ne kadar dehşet verici olursa olsun hiçbir rüyanın bizi çevreleyen ve sarstığımda adamı uyandıracağım kampın gerçeklerinden daha kötü olmadığının bilincine vardım...” Biz de ülke olarak kâbusu yaşıyoruz ve dış dünya kâbustan beter olmadan Müdür Bey’in çağrısına kulak kabartmamız gerekiyor.

Necip Fazıl, Reis Bey isimli kitabında ‘ağlabilseydiniz anlayabilirdiniz’ der. Büyük Doğu dergisini dağıtmak kolay, okumak iyi de şu sözler Necip Fazıl’a ait; Ağlayın çocuklar!... Mazlumun kendinde kıyılana, zalimin de kendinde kıydığına ağlayın! Mazlumun hesabı görülür, ya zalimin kaybettiği? Zalime daha çok ağlayın çocuklar, zalimde beni ve kendinizi görün, ona daha çok ağlayın!

Sayın Emniyet Müdürüm, söylediklerimin hülasası şudur; göçmen ruhunuz şiirle masumiyetini arıyor, ağlayarak mücadele ediyor. Bu üst perdeden açıklamalarınız ağlayabilen her insana ve Diyarbakırlı bir Kürt olan bana da dokundu... Her şeye ve herkese inat sizi kucaklıyorum....


mahiryesildal@gmail.com

Taraf

28.10.2012

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0