ForumSol, Sosyalizm ve Marksizm  Yeni Konu 

‘77’ iki saatlik bir olay değil - Ferdan Ergut

14 Mayıs 2012

hurkus

‘77’ iki saatlik bir olay değil - Ferdan Ergut

Önce kronoloji: Halil Berktay 1 Mayıs 1977 Katliamı ile ilgili bir açıklama yaptı. Son derece özensiz, müdahale etmek, dönüştürmek istediği alanın dinamiklerini, yaşanan zorlu geçmişi göz ardı eden, “kepazelik”, “rezillik” gibi hakaret sözleri barındıran fütursuz bir açıklamaydı bu... Arkasından, buna başka bir yanlış eklendi: Kendini solda tanımlayan birçok kişinin orantısız, ölçüsüz tepkisi... Özellikle sanal ortamda Berktay’ı neredeyse linç etmeye dönük hakaretler edildi. Sözel de olsa şiddeti bu kadar kolay kullanan bu kadar çok sayıda insanın varlığı bir kez daha solun şiddetle hesaplaşması ihtiyacının yakıcı bir ihtiyaç olduğunu gösterdi. Ama şunu da gösterdi: Bu hesaplaşma Berktay’ın durduğu yerden, Berktay’ın diliyle, üslubuyla, özensiz kelimeleriyle de yapılamayacaktı. Berktay’ın açıklamasının hemen sonrasında sesonline benden bir açıklama istemişti. Berktay, o açıklamaya referansla kendisini “yarar” üzerinden eleştirdiğimi yazdı. Yani, “söyledikleri işimizi zorlaştırıyor, bu nedenle olguları göz ardı etmeli ve susmalı” demişim. Böyle demediğimi göstermek için o açıklamanın bütününü vermem gerekiyor. Yer darlığı nedeniyle ilgili okurahttp://sesonline.net/php/genel_s ayfa.php?KartNo=57103 referansını vermekle yetiniyorum.

Açıklamamın iki eleştiri düzeyi vardı: i) mesleki olarak Berktay’ın bu meselede kendisinden beklenmeyecek kadar sorunlu bir tarihçilik yaptığı ve ii) politik olarak da bir sorumluluk duygusu taşımamasıydı. Berktay, bütün dünyaların en iyilerini istiyor: Hem politik bir alana müdahale etmek istiyor, politik bir tepkiyle karşılaştığında da “politika beni ilgilendirmez, ben olguya bakarım” diyor.

Eleştirimin birinci düzeyi tam da olgulara ilişkindi. Söylediklerinin olgusal temeli zayıftı ve Ahmet İsvan’dan, Ömer Laçiner’e kadar birçok tanığın anlattıklarıyla çelişiyordu. Olay sırasında gerçekleşen bazı şaibeli gelişmeleri göz ardı ediyordu. Ayrıca bir tarihçi sadece olgulardan yararlanmaz. Tarihçinin yaptığı, içinde imgelemin de bulunduğu bir inşa faaliyetidir. Şöyle mesela: Solcuların dahli olmadığı olaylarda bile onları hapse atan bir devlet, solun gerçekten de “suçlu” olduğu bir katliam olsa, en fazla sayıda solcuyu cezalandırma fırsatını asla kaçırmazdı. 1 Mayıs 1977’de bunun olmayışı başlı başına bir olgudur. Bütün bu tanıklıkları, gelişmeleri, akıl yürütmeleri bir kenara bırakıp Berktay’ın kişisel tanıklığını esas almamızı zorunlu kılacak kuvvetli bir kanıt da ortada yoktu. Tarihçiliğin en temel ilkesi, elinizdeki olgunun niteliği ve niceliğinin elverdiği ölçüde genelleme yapmaktır. Berktay’ın olgusal temeli zayıftı. Zayıf bir temel üzerinde de bir tarihçi iddialarda bulunabilir. Verilerin çok az olduğu dönemler vardır. Tarihçi bu dönemlerle ilgili konuşabilir, konuşmalıdır. Fakat tarihçi böylesi bir temel üzerinden “solun kepazeliği, rezilliği”, devletin hiçbir şekilde dahli olmadığı, solun kendi suçunu devlete yıkarak kurtulmaya çalıştığı gibi iddialı laflar edemez. Hepi topu “bana öyle geliyor ki”, “bugüne kadar ihmal ettiğimiz başka bir boyut var” gibi sözleri kaldırabilecek bir olgu kümesi üzerinden böylesi genellemelere varamaz.

Mesleğe ilişkin ikinci nokta ise “bağlam”...Tarihçiliğin, diğer disiplinlerden bir farkı varsa o da “zaman ve mekan” bilgisidir. Berktay da en az benim kadar bilir: Hiçbir olay sadece o olaya bakılarak açıklanamaz. Bunu yapmaya çalışanlara “bugüncü” (presentist) der ve eleştiririz. Her olayın içinde yer aldığı birden çok bağlam ve o olaya giden bir “tarihsel patika” vardır (determinizm değil). O patikanın ne olduğunu, hangi koşullarda oluştuğunu anlamadan incelediğiniz olayı anlayamazsınız. 1 Mayıs 1977’nin bağlamı neydi? Öncesinde neler oldu, sonrasında neler oldu? Sol-içi şiddet elbette bu bağlamlardan biriydi. Peki, tek bağlam bu muydu?

En kısa vadeli bağlamdan başlayalım: Mayıs ve Haziran boyunca olanlar, Ecevit’e suikast, darbeye teşebbüs ettikleri gerekçesiyle emekliye sevkedilen üst düzey komutanlar... Bunlar 1 Mayıs 1977’nin bağlamlarının dışında mı gerçekleşti? Bu olgular 1 Mayıs 1977’yi açıklarken hiç kullanılmayacak mı? Orta vadeli bağlamda olanları ne yapacağız? 1971 Darbesi, Balyoz harekatı, Denizlerin idamı, idamları engellemek için mücadele veren Çayanların infazı, mücadelenin içindeki gencecik insanlara devletin reva gördüğü zulüm ve bütün bunların 1977’nin sadece 5-6 yıl öncesinde gerçekleşmiş olması 1 Mayıs 1977 açıklamalarımızda hiç mi yer almayacak? Buna bir de uzun dönem bağlamını ekleyelim: İttihatçılıktan 6-7 Eylül’e, 12 Eylül öncesinden Ergenekon’a, Balyoz’a kadar devletin türlü çeşitli provokasyonları... Bu bağlamların hiçbiri Berktay’ın analizinde yok. Bu bağlamlar gerek 1 Mayıs 1977’yi anlamakta gerekse de solun şiddetle ilişkisini anlamakta birincil önemdedir. Onun 1977 anlatısı ise pekala İsviçre’de de geçebilirdi. Sözün özü, 1 Mayıs 1977, iki saatlik bir olay olarak açıklanamaz. O iki saatin içinden açıklanamaz, sadece sol-içi şiddet bağlamında açıklanamaz.

Mesleğe ilişkin bir eleştirimi daha dillendireyim: Sorumluluk! Buradan da politik eleştirime geçeceğim. Berktay sürekli hakikate ve olgulara sorumluluktan bahsediyor. Bu söylediklerini içselleştirseydi o kadar üst kertede bir genelleme yapmaması gerektiğini söylemiştim. Tam da olguya sadakat bunu gerektiriyordu. Fakat daha başka bir nokta var:

Berktay’ın aklındaki tarihçi ahlak/sız bir tarihçi. O tarihçinin hiçbir politik angajmanı yok, hiçbir çıkarı yok, ahlakı da yok. O sadece bir hakikat arayıcısı. Bu ontoloji yanlış. Böyle bir tarihçi ya da insan yok. Hepimizin türlü çeşitli angajmanları, saikleri, belirli bir geçmişi ve bunların içinden oluşturduğumuz bir ahlakımız var. 1 Mayıs 1977’yi elbette Berktay’dan farklı değerlendireceğim. Bulunduğumuz yerler, angajmanlarımız farklı... Berktay da kabul eder ki bir meseleye hangi açıdan ve neden baktığımızın önemi olmadığını, olguların kendi başlarına konuştuğunu ancak bir pozitivist söyler. (Tarihçilikte herkes her şeyi söyleyebilir türü bir saçmalıktan bahsetmiyorum).

Ben 12 Eylül darbecilerinin yargılanmalarını önemseyen, bunun esas olarak solun 32 yıllık mücadelesinin bir ürünü olduğunu düşünen bir partiye mensubum. Bir dizi apolitik soldan farklı olarak bu dava ile açılan mücadele alanının değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tümüyle bizlerin yapacakları ve yapmayacakları tarafından belirleneceğini düşünüyorum. Ve şunu da düşünüyorum: Sol, bütün çabasına rağmen 12 Eylül’ü bu topluma anlatamadı. İşte bu dava ve onun arkasından bizlerin mücadelesiyle açılması muhtemel kanallar tam da o nedenle çok kıymetlidir. Artık 12 Eylül öncesinde devletin neler yaptığını, neden o devleti yönetenlerin suçlu olduklarını topluma anlatabilme fırsatımız var. Solun önemlice bir bölümünün akıl tutulmasıyla malul bir halde “AKP bunu yapamaz”, “12 Eylül’le ancak bizim iktidarımız hesaplaşabilir” türü gerekçelerle bu alandan da çekilerek yine apolitikleşmeyi başardığını biliyorum. Ama EDP için bu dava çok önemlidir ve sahipsiz bırakılmayacaktır. Berktay’dan farkım tam da burada: 1 Mayıs 1977, 12 Eylül’ü hazırlayan köşe taşlarının en önemlisidir. Benim elimdeki olgular, tanıklıklar ve bağlam bunu söylüyor. Elbette tarafsız bir Mars’lı olarak bunu söylemiyorum. Tarafım, angajmanım var, derdim var. Kenan Evren de bir taraf, angajmanı var ve derdi var. O da bu konu mahkemeye geldiğinde “bizim hiçbir suçumuz yoktu; solcular birbirini vurdu” diyecek. Sözün özü, Berktay’ın “yarar” dediği sorun, aslında politik bir sorun. Tarihçiliğin tam da merkezindeki bir sorun...

Taraf
14 Mayıs 2012

hurkus

Ben Ferdan Ergut'a da adım adım cevap vereceğim. (1) Aslında ne kadar sathi bir tarihçi olduğunu; düpedüz (bu yazısının son üçte birinde de itiraf ettiği gibi) "politik yarar" (hem de, EDP başkanı olarak, hayli kısa vadeli bir "politik yarar") güttüğünü; bunu da "tarihçinin elbette ideolojik bir tarafı olacaktır" gibi argümanlarla mazur göstermeye çalıştığını; böylece, pozitif bir tesbiti (hiçbir tarihçi farkına varmasa da mutlak tarafsız değildir) normatif bir önermeye dönüştürdüğünü (tarihçinin mutlaka tarafı olmalıdır); böylece aslında kendisinin tarih metodolojisinden habersiz olduğunu; ayrıca, yazısının ortadaki üçte birinde sözünü ettiği "bağlam"ın da, "devlet bütün bu diğer tertipleri yapıyordu, öyleyse bunu da yapmış olmalıdır"dan başka bir anlam taşımadığını; nihayet, benim değil, asıl klasik "devlet tertibi" anlatımının olgusal temelden yoksun olduğunu, o da yıllarca bu kurguya inanmış olduğu için göremediğini... uzun uzadıya anlatacağım.

Lakin benim başka bir sorum var. Sesonline ya da Yalçın Ergündoğan, Ferdan Ergut ile aynı HerTaraf sayfasında yayınlanan Mehmet Kav'ın tanıklığını görmemiş mi acaba ? Ben iki haftadır bu ve diğer siteleri izliyorum; her şeyi kopyalayıp yapıştırıyor ve biriktiriyorum, değerlendirmek için. Öte yandan, artık sormadan edemiyeceğim -- bana o kadar saldıran, görüşlerimi "uyduruk" ve "bütün tanıklıklar"ın klasik kurguyu doğruladığını ilan eden kişilerin, mesela (a) eski Halkın Yolu mensubu Dilara'nın; (b) eski Halkın Yolu mensubu Müfit Özdeş'in; (c) eski TKP'li ve DİSK'li Mustafa Satış'ın (hem de yayınlanmış); (d) eski TKP'li ve DİSK'li Muharrem İkitimur'un tanıklıklarına itibar ettiklerini, bunları alıntıladıklarını, bunları da web sitelerine veya blog'larına koyduklarını, çevrelerine "bu da var" dediklerini vb hiç görmedim. Neden acaba ?

Kritik mesele şu : bunların hepsi, o zamanki sol örgüt politikalarını İÇERDEN eleştiren; ideolojik düşmanlıklardan beslenen bir gerginlik ve silahlanmışlık ortamında, o silahlanmışlık halinde rastgele ateş etmenin nasıl paniğe yol açtığını, gene İÇERDEN anlatan, doğrulayan tanıklıklar. Bunlar ile "yoktu öyle bir şey, fazla düşmanlık yoktu, içerden öyle fazla silah da atılmadı, meydana dışardan ateş açıldığını gördük"te israr eden anlatılar arasında, sadece ampirik olarak değil, kendine ve solun geçmişine bakış açısından da çok büyük bir fark var. Tanıklık olarak çok farklı değerler taşıyorlar.

Size bunların makbul sayılmaması anlamlı gelmiyor mu ? Şimdilik sadece bu kadar. Ben gene kendi köşemde daha haftalarca yazmaya devam edeceğim. -- Halil Berktay

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0