Forumİzmir'in Köpüleri  Yeni Konu 

Pitbul: Güzel ile Canavar Arasında

06 Ağustos 2011

hurkus

Pitbul: Güzel ile Canavar Arasında

Pitbulu nasıl bilirsiniz? Saldırgan, iyi huylu, sahibine benzer?.. İstesek de istemesek de bu hayvanlarla birlikte yaşıyoruz. Peki, bu tedirgin beraberlik mutlu sona ulaşabilir mi? Ağızlık takılması gibi katı uygulanacak bir iki kuralla bu yolun açılması mümkün.

Yüce YÖNEY yuce@bianet.org

Emir Kusturica'nın Kara Kedi, Ak Kedi filmindeki ünlü "Pitbull Terrier" şarkısı film oynadığı dönem herkesin diline düşmüştü. Gücünün farkında bir halde üzerine basarak "Ben bir pitbulum" diye coşkuyla söylüyordu şarkıyı limuzinin içindeki mafya kılıklı adam.

Yanındaki güzel kadınlar da son heceyi uzatarak ekliyordu: Terrier. Şarkı kadar hafızalara kazınan görüntünün bu olması boşuna değil. Pitbulların imajı mafyayla, silahla, şiddetle birlikte oluştu baştan beri. Pitbullar köpek dövüşlerinin vazgeçilmezi, güç gösterilerinin timsali, "tehlikeli adamların" tehlikeli "aksesuarı" olarak yerleşti herkesin zihnine.

Ama iki yüzü var pitbulların; şarkıda da söylendiği, Kusturica'nın mafya ve kadın imgeleriyle gösterdiği gibi, "güzel ile canavar arasında" bir hayvan o.

Küçük köpeklere özgü, sevimli, oyuncu yüzleriyle her köpek gibi standart davranışlar sergiliyorlar, gel dersen geliyor, otur dersen oturuyor, topu alıp getiriyorlar. Sivri dişleri, güçlü çeneleriyle şekillenen yüzlerinde ise vahşi, saldırgan bir hayvan görülüyor, saldır desen de demesen de saldırıyor.

Bugünlerde üzerine konuşulmasının nedeni ikinci yüzü. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da bir pitbul, görünür hiçbir neden yokken dokuz yaşındaki bir kıza saldırıp bacağını parçaladı çünkü. Çocuğun çığlıklarını duyan komşusu ancak köpeği bıçakla öldürerek kurtarabildi küçük kızı.

Dönem dönem, genellikle de haber olduğunda aklımıza gelen soru bir kez daha karşımıza çıktı böylece: Pitbulların sokakta dolaştığı bir ülkede huzur içinde olabilir miyiz?

Haber basında yer alınca bir kez daha saflar alındı. Şu "katil köpekleri" yok edin de sokaklarda çevremizi kollamadan rahat rahat dolaşalım, diyenlerle mesele köpekte değil, sahiplerinde, diyenlerin görüşleri basında alt alta yazılıverdi.

Daha önce çok yazıldı, çok okundu: hayvanların bir suçu yok, onları karanlıkta aç susuz bırakarak vahşi bir yaratık olarak yetiştirenler de asıl sorun diye. Bazı ülkelerde erkeklerin asker olarak doğduğu sloganı ne kadar yanlışsa, hayvanseverler ve köpek yetiştiricilerinin bu argümanı da akla o kadar yatkın aslında.

Ancak nedeni ne olursa olsun, saldırıp tehlike yaratıyor olmaları gerçek bir mesele olarak ortada. Sokakta pitbulla karşılaştığında, "içinde kötülük yok aslında hayvanın, sadece kötü eğitilmiş" diye düşünmeden önce herkes gerekirse nasıl kaçacağını düşünüyordur herhalde. Kendi doğasında olmasa da saldırgan bir hayvan olarak yetiştirilmiş olması duyulan korkuyu ya da insanları parçalayabildiği gerçeğini değiştirmiyor sonuçta.

Tam da bu nedenle, pitbulların kökünün kazınmasını isteyenlerin sayısı az değil: Türü ortadan kaldırırsanız tehlike de ortadan kalkar!

Hayvanseverlerin örgütlendiği dernekleri en fazla çileden çıkartan görüş bu. Onlar bir tür ırkçılık olarak görüyor bu tavrı. Haksız da değiller. Sonra sıra hangisine gelecek diye düşünüyor insan: Rotweiler, doberman, kangal? Komşunun köpeği? Komşunun kendisi?..

Hayvan hakları örgütlerinin tavrı son derece net: Yasaklamak, öldürmek çözüm değil. 2004'te çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda pitbul ve benzeri türlerin sahiplenilmemesi gerektiğine dair ibare var. Şu anda yedi yaşından küçük pitbul olmadığı iddia edilemeyeceğine göre, kanunun sonuç vermediği ortada. Kanunu çıkarmak yetmiyor, pitbul alınabilecek mekanizmaları kontrol edebilmek gerekiyor. Bilgisayarda bu yazıyı yazarken bile ekranın diğer penceresinden internette bir pitbul alabiliyorum mesela.

Büyük miktarda paraların döndüğü bir pazarın parçası bu hayvanlar. Sadece pitbul ve başka güçlü köpek türlerinin alım satımı değil pazarı oluşturan, paranın çok daha fazlası köpek dövüşlerinde dönüyor. Rantı yüksek, tüketimi fazla, ticari bir "mal" olarak merdivenaltı üretimin yapıldığı, kaçakçılıkla beslenen bir "sektör" sözü edilen.

Bu tip kaçakçılığa yönelik yaptırımların yetersizliği hayvan hakları derneklerinin sık sık dile getirdiği konulardan biri. Kaldı ki organize kaçakçılığın dışında bir tür bavul ticareti de yapılıyor. Giriş çıkışta bu yöndeki denetimin az olduğu ya da sorun çıkarsa "halledilebildiği" ülkelerden karayoluyla gelenlere siparişler verildiği biliniyor.

Pitbul sahibi olmanın yolları o kadar çok ki... İnternete uzak, köpek dövüşlerine yakın birçok insan için, hiçbir şekilde gerçek anlamda denetlenmedikleri kafeslere sıkıştırılmış kötü koşullardaki hayvanlardan belli olan, ruhsatı bile olmayan petshop'lar da onlara ulaşabilmenin basit yollarından biri.

Tabii tüm bu konuların hallinde ilerleme kaydedilmesi, kendisi ya da yakını/çocuğu bir pitbul saldırısına uğramış herhangi biri için, hatta sadece yolda yürürken bu tehdidi üzerinde hisseden biri için yeterli olmayabilir. Pitbul tarzı tehlikeli olabilecek köpeklere çeşitli kısıtlamalar getirilmesini isteyenlerin sayısı hiç az değil.

Bu yönde, köpek sahibinin sertifika alması, köpeğin kayıtlı olmasının zorunlu tutulması, köpeğin zorunlu eğitimden geçirilmesi, köpeğin ağızlıkla dolaştırılması, bunlara uymayanlara caydırıcı niteliği yüksek cezalar verilmesi, hatta bu tür köpeklere sahip olmak isteyenlerin suç kaydının olmaması gibi talepler sıralanıyor.

Keza, köpeklerin kısırlaştırılarak sahiplenilmesinden, reşit olmayanların bu hayvanların sahibi olmasının engellenmesinden ve dahası, köpeğin yol açtığı herhangi bir saldırı ya da yaralama olayında zarar gören kişiye ödenecek şekilde, köpek sahibinin yaptıracağı zorunlu bir sigorta sisteminden de söz ediliyor.

Tabii bu noktada kısıtlamalara tabi tutulacak köpekler hangileri, hangi köpekler tehlikelidir tartışması başlıyor: cinse göre mi saptanacak, köpeğin boyuna göre mi, ırkının kayıtlı vukuat sayısına mı, belli değil.

Ancak sorun nasıl ele alınırsa alınsın, ilk olarak pitbulların doğasında saldırganlık olmadığını, katil doğanların bir film adından ibaret olduğunu söyleyenlere kulak vermek lazım.

Fakat kötü koşullarda yetiştirilmesini bir fırsat eşitliği sorunu olarak görüp, pitbulun adını temize çıkarmasını beklemek de mümkün değil. Acil olarak, günlük yaşamda hemen karşılığını bulacak olan, dolaştırılırken ağızlık takılması zorunluluğunun uygulanmasını sağlamak gerekiyor.

Ardından denetim mekanizmaları, bilinçlendirme çalışmaları, sorunun kaynağına dair önlemler, vs... (YY/AS)

Bianet

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0