ForumYeni kitaplar  Yeni Konu 

KASABALILAR - Sait Almış/Mehmet İnanç Turan

09 Kasım 2009

hurkus

KASABALILAR
 
“Özgür Bir Dünya İçin Direnenler”

Manisa ilinin Turgutlu kasabası için “kasaba” sözcüğü sadece bir sıfat değil aynı zamanda bir isimdir. Manisa ve İzmir çevresinde kasaba denilince akıllara Turgutlu gelir.

Kasabalı olmak insanın yaşam tarzını ve kişilik yapısını etkileyen bir durumdur. Kasabalılık; köylülük yaşamını ve duygularını aşmış ama tam olarak kentleşmemiş ara bir toplumsal ve yerleşimsel yaşama sahip insan topluluğunu anlatan bir kavramdır. Kasabalı ne kentli gibi bireysel ne köylü gibi anonimdir. Kasabalının hem kendine ait özel bir yaşam alanı hem de hemşerilerine uzak olmayan bir yaşam biçimi vardır. Kasabalı; yakınındaki herkesle ilgili, meraklı olduğu kadar herkesten uzaktır da.

Bu kitap Kasaba’da doğmuş,büyümüş beş kasabalı gencin fırtınalı yıllarda yani yetmişli yıllarda başlayan ve 12 Eylül faşizminin karanlık dehlizlerinden geçerek bugüne dek uzanan yaşamlarından kesitler sunuyor.

“Kasabalılık ruhu” olarak adlandırdıkları, kasaba yaşamının getirdiği dayanışma ve yardımlaşma temelli feodal bağlılıklarını devrimci duygu ve düşünce temelinde en üst aşamalara vardıran Kasabalı devrimciler, kasabalılıktan “insan” olmaya giden yolda direnişin, direncin,savaşmanın ve dayanışmanın destanını yazmışlardır.

Bu dayanışmanın bir örneğini beş devrimci gencin en küçükleri Adnan Ayan şöyle anlatıyor; “16 yaşında cezaevinden çıkmıştım. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Tek başına kalmıştım. Eski yoldaşlarımdan kimisi cezaevinde, kimisi kaçak konumunda idi.Bir yıl kadar kendi içimde ayakta kalma, ortama uyum sağlama mücadelesi verdim

Daha sonra cezaevinden tahliyeler çoğaldı. Hep cezaevinden çıktıktan sonra yaşadığım yalnızlığı düşünüyor, diğer devrimci arkadaşlar bunu yaşamasın diye hiçbir siyaset farkı gözetmeden, cezaevinden çıktığı gün evine damlıyordum. Önemli olan o yalnızlık duygusunu yenmelerine yardımcı olmak ve devrimci birlikteliği sağlamaktı.”

Okuyunca göreceksiniz; dünyanın bütün cesareti ve direnci bu insanların yüreklerindedir. Onlar için yenilmek önemli değildir; onursuz biçimde yenilmektir korkunç olan. Onlar 12 Eylül barbarlarına boyun eğmemiş,insanlık onurunu çiğnetmemiş, zulme ve işkenceye direnmiş ve yenilmemiş yiğit insanlardır.

“O ağır işkence koşulları ve hastalığı yaşarken her an kendinle hesaplaşıyorsun. Mazgala vurduğun anda, “ben elbiseyi giyeceğim,” dediğin anda teslim oluyorsun. İşkenceden, baskıdan, zor koşullardan kurtulmak senin elinde. İşkenceden, ölümden kurtuluyorsun, ama kendini veriyorsun, teslim alınıyorsun. Ben bu ikilemi o süreç içerisinde her dakika yaşadım. O mazgala vurmadığın anda ölmek, ama bir yerde teslim olmadan ölmek anlamında bir savaşı her dakika yaşadım,”(Hayri Bökü) diyen ve teslim olmayan onlardır.

“Aslında, işkence altındaki insanı sorgulayan kişi sorgucu değil, kendisidir. İşkencecinin sorularına yanıt vermek hiç de zor değil. Kafanda bir senaryo kuruyorsun ve senaryon güçlü ise sorgucu çaresiz kalıyor. Ancak, kendi kendini sorgulaman, kendinle hesaplaşman daha zor. İşkenceye direnci, ayakta kalabilmeyi sağlayan da bu iç sorgulamanın sonucudur,” (Zeki Çetinkoç) diyen ve işkencede yıkılmamanın ötesinde “insan olması engellenmiş” insanlara gerçek insan olmanın yolunu gösteren onlardır.

“İşkencenin beşinci günüydü, gözlerimi bağlayarak dışarıya çıkardılar. Bir yere geldik, ormanlık bir bölgeydi. Geceydi, saati bilmiyorum. Yere diz çöktürüp, üçe kadar sayıp silahı ateşlediler.Bense öylece, gecenin soğuğunda beklemeye devam ediyordum,” (Mustafa Pekdoğru) diyen ve ölüme meydan okuyan yürek onlardır.

“Kan kusuyorum, anadan üryan soydular ve beton zemine yatırdılar. Ölümü orada gördüm ilk kez, o yüzden ölümden korkmadım hiçbir zaman. Beyaz bir çukurun içerisine, sonsuz bir çukurun içine iniyorum, gidiyorum dibe. Hayır diyorum ölmeyeceğim, Cevahir’i göreceğim. O zaman kızım Cevahir annesinin karnında, sekiz aylık. Bir lastikle yukarıya çekiliyorum sanki, yukarı çıkıyorum, biraz duruyorum yukarıda,yine boşluğa düşüyorum,” (Necdet Ayma) diyen ve cellatlarına meydan okuyan, “öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek” sözlerine hayat veren onlardır.

Bu insanlarla yapılmış söyleşileri yazı diline çevirdik; onların ağzından özü bozmadan yazdık. Türkiye özgürlük hareketine, bu harekete katılacak insanlara miras olsun istedik. Geleneği olmayan bir hareket kökü olmayan bir ağaç gibidir. Kökün ne olduğunu göstermek istedik. 12 Eylül 1980’in işkence tezgahlarında, hapishanelerde direnen, darağaçlarında boynu bükük ölmeyenlere ödememiz gereken sınıfsal bir borçtur bu! İnsanlık borcudur.Bu borçtan üzerimize düşenin bir bölümünü ödemeye çalıştık. Kasabalı beş genç devrimci gibi binlerce yiğit özgürlük savaşçısının insanlık tarihinde hak ettikleri yeri alacaklarından hiç kuşkumuz yoktur.Çünkü tarihi yapan o özgürlük savaşçılarıdır. Bizim yapmaya çalıştığımız sadece tarihe tanıklıktır.

Sait Almış
10 Kasım 2009

hurkus

Yazarımız Dr. Mahmut Tolon 13 Ekim tarihli "Dört Kitap, Dört Dünya ve Önyargılar" başlıklı yazısında Kasabalılar'dan söz ediyor... 

Bilgi için bakınız:

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=1116
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0