ForumYeni kitaplar  Yeni Konu 

Halepçe’den Gelen Sevgili, Suzan Samancı, Sel Yayıncılık

05 Ekim 2009

hurkus

Pakize Barışta/Taraf

Suzan Samancı’dan: ‘Halepçe’den Gelen Sevgili’


Edebiyat, acıyı teselli eder.

Gadre uğrayan doğanın ve insanın yanında durur.

Nesillerden nesillere geçen, adeta taşlaşmış acıları insanın yüreğinden ve zihninden çözüp çıkarmaya çalışır.

Yazının gücü, acının gücünü alt edebilecek tek eylemdir bence.

Edebiyatın tesellisi, acıyı –en azından- tahammül edilebilir sınırlara çeker.

Suzan Samancı: “Gadre uğrayanlar melektir!” diyerek, bir yerlere kazıyor yazısını.

Halepçe’den Gelen Sevgili, insanlık tarihinin en vahşi katliamlarından birini, Halepçe katliamını konu edinmiş.

(Şivan Perwer’e göre de, Halepçe katliamı, Hiroşima ve Nagazaki felaketlerine yakın bir katliam.)

Halepçe’den Gelen Sevgili’de çok acı, çok duygu, çok sevgi ve ne yazık ki çok da ölüm var.

Halepçe’den Gelen Sevgili, belleğimizde ve vicdanımızda sarsıcı etkiler yaratıyor.

Yazar Suzan Samancı dışarıda yaşamak olgusuna, yani zorunlu hayatlara, köklere ve bu kökleri biriktiren uygarlıklara sadık kalarak çok özel bir coğrafyadan, Kuzey Mezopotamya’dan esip geçiyor yazısında; Halepçe’den Gelen Sevgili’de, hem bu coğrafyanın hem de tüm zamanların bir uygarlıklar galerisini sergiliyor; daha da geç olmadan belleğimizden uzaklaştırılmış olan kadim değerleri artık hatırlayalım diye: “Doğal dinimiz olan mitoloji aynı zamanda sanatın ve felsefenin ortak kökü değil miydi?”

Halepçe’den Gelen Sevgili, iktidarların ayırdığı, ne yazık ki ölümün birleştirdiği insanların romanı. Yazar, insanı “Sonsuzluk ile sonlunun, varoluş ile yokoluşun bireşimi insan!” olarak tanımlarken, ölüm kavramına farklı bir anlam yüklüyor. Bu kavram, doğanın eliyle gerçekleşen ölüme değil, insan eliyle trajikleşen bir ölüme ait; erk, 1988 yılında Halepçe’nin üstüne bebelerin, çocukların, gençlerin, kadınların, erkeklerin ve hayvanların midelerini, bağırsaklarını parçalayan kimyasal bombalar atmıştı.

Sonuç: Binlerce ölü ve on binlerce yurdunu terk eden insan.

Böyle acıları ancak ve ancak Suzan Samancı gibi yazısına sarılanlar hafifletebiliyor biraz; edebiyat acıyı teselli eder çünkü.

Halepçe’den Gelen Sevgili, bu zorunlu mültecilik olgusunu Türkiye’den Avrupa’ya kadar uzatıyor.. günümüz Batı uygarlığını da eleştiriyor: “Avrupa’nın insanı çıldırtan sessizliği, yalnızlığı.. sır taşımaktan yorulan katedraller, köprüler, anıtlar, küf kokulu müzeler…”

Halepçe katliamında ailesini kaybeden küçük Delila’nın yaşadıkları, bir çocuğun kavrayabileceği şeyler değildi; annesi, babası, kardeşi ve arkadaşları, o safran rengi yağmurdan kurtulamamışlardı çünkü:

“Güneş de gerçeği yutmuştu o an. Yüreksiz bir tanrıydı uçaklar. İlkin belli belirsiz sis yükseldi, kehribar hareler genişlerken, gözlerimiz yandı, bedenimiz tutuştu. Her yer pusa kesti. Hardal kokulu yağmurda başıboş hayvan sürüsüydük. Derin bir kuyuya düştük. Kesik çığlıklar, böğürtüler ve sessizlik. Ölülere basıp geçtik aç susuz sınıra doğru…(…) Yaşananlar tufandı, hiç kimseciklerin duymak istemediği… Etten şerittik çamurlu yollarda. Yaralarımız gittikçe açılıyordu. Safran sarısı gözyaşlarımızla birlikte, avuçlarımıza dökülüyordu saçlarımız. Cehennem dedikleri bu muydu?”

Suzan Samancı, romanında acının anlamını değiştirmiş. Kendi yerinde tek başına yaşamaya yeni bir anlam getirmiş. Yirmi bir yıl öncesinin insanlık yarasının bir türlü kapanamayacağını, zira vicdani tarihte kayıtlı olduğunu anlatmaya çalışıyor hepimize.

Halepçe’den Gelen Sevgili, umut ve sevgiyle bitiyor yine de; Halepçe’lerin ufkunda, tarihin en mazlum halklarından biri olan Kürtler için ufukta yeni bir doğuşu işaretliyor yazar.

Özellikle insan-doğa ilişkisinin adeta resmedildiği Halepçe’den Gelen Sevgili’de gerçekle doğru, edebi olarak ilginç bir biçimde kaynaşıyor; yer yer epik bir anlatıma da sahip, sonu açık bırakılmış bir roman; aynı zamanda duygunun şiirselleşerek acıyı tahammül edilebilir kıldığı bir çağdaş edebi dengbej yazısı bu.

Suzan Samancı’nın edebiyatı da –o coğrafyanın diğer yazarları gibi-, topraktan doğup filizlenen bir edebiyat duygusu veriyor insana; kök nedir, uygarlık denilen hazine nedir, edebi olarak biçimleniyor bu yazıda.

Halepçe’den Gelen Sevgili, belleğimizde ve vicdanımızda sarsıcı etkiler yaratan bir roman.

(Halepçe’den Gelen Sevgili, Suzan Samancı, Sel Yayıncılık)

*****
KAZANAN YALNIZDIR-PAULO COELHO 

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/forum/baslik.php?baslik_no=2050

EKREM DUMANLI - Anlık Hikayeler 

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/forum/baslik.php?baslik_no=2001
 
Ömer Özgüner'in ilk romanı: 'Başkasını Seviyorum' 

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/forum/baslik.php?baslik_no=1990
 
'Binbir Çiçekli Bahçe- Yaşar Kemal

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/forum/baslik.php?baslik_no=1987

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0