Başkanlık, Türkiye'ye (AK Parti'ye de) ciddi zarar verir

17 Nisan 2014 14:40  

 

Başkanlık, Türkiye'ye (AK Parti'ye de) ciddi zarar verir

Erdoğan başkan, yarı başkan ya da partili başkan olmak istiyor mu? Türkiye'nin ve AK Parti'nin geleceğini bu soruya yanıt belirleyecek.

30 Eylül 2012.. AK Parti 4. Büyük Kongresi.. Başbakan Erdoğan uzun bir konuşma yapıyor. Konuşma, Türkiye’nin ötesinde, bölgesini ve küresel dünyayı kapsıyor. 

Mursi orada; konuşuyor. Barzani konuşuyor.

Kongreyi seyrediyor, konuşmaları dinliyorum. Olumlu da buluyorum.

Ertesi hafta, Abu Dabi ve Dubai’de konuşmalarım var. Orada, Türkiye dış politikası üzerine konuşuyorum. 
Şaşırıyorum: Hem konuşma öncesi hem konuşma sonrası sorular ve yorumlar, 'körfez' ülkelerinin AK Parti Kongresi üzerine ciddi endişelerini seslendiriyor.

Körfez ülkeleri kongreyi, Erdoğan’ın ve Mursi’nin konuşmalarını, “Müslüman Kardeşler'in, Arap Baharı ve bölge üzerinde hegemonya kurma provası” olarak algılıyorlar. 

Acaba, Erdoğan, Türkiye’yi başkanlık sistemine geçirerek, Müslüman Kardeşler'in ortak liderliğine mi oynuyor; bu tür sorular tekrarlanıyor. 

Başkanlık sistemi Müslüman Kardeşler'le, Erdoğan Mursi’yle ilişkilendiriliyorlar. 

Aktif Türkiye Dış Politikası üzerine olumsuz algı başlıyor. 

Bir iki hafta sonra, Washington’dayım. Aynı tür sorular ve yorumlarla karşılaşıyorum. Başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi arayışları endişeyle karşılanıyor. 

“Müslüman Kardeşler'e model olması beklenen Erdoğan ve AK Parti, Müslüman Kardeşler'le bölgede hegemonya kurmak istiyor…” Böyle yorumlar yapılıyor. 

30 Eylül AK Parti Kongresi'ne, başta Batı ve 'körfez' ülkeleri olmak üzere, uluslararası toplum şüphe ve endişeyle bakıyor. 

O dönem, Amerika ve Avrupa’da çıkan yazı ve yorumları tarıyorum: Şüphe ve endişe açıkça ortaya konuyor.

Yarı/ya da/başkanlık sistemi, sadece, Türkiye içi istikrar ve demokrasinin ileri gitmesi önündeki olumsuz risk değil; aynı zamanda da 
aktif Türkiye dış politikasını zedeleyecek ve bölgedeki olumlu Türkiye algısını terse çevirecek de bir risk.

AK Parti’nin başkanlık sistemi arayışını geliştiren milletvekilleri ve komisyon üyeleri, o zaman, ne ülke içindeki ne de bölgesel ve küresel endişeleri ve çekinceleri dikkate alıyorlardı. “Güçlüyüz, Türkiye’yi, yarı/ya da/başkanlık sistemine geçiririz” diyorlardı. Bu, büyük bir hataydı.

Aslında, AK Parti ile Hizmet Hareketi arasındaki kopuş, 7 Şubat krizinden önce, başkanlık tartışmalarıyla başlamıştı. O dönemde, 'Hizmet’e yakın yayın organlarında, en sert başkanlık sistemi eleştirileri yapılıyordu.

2013 yılının ortasından itibaren, Gezi’yle, başkanlık sistemine karşı direniş toplumsal bir nitelik kazandı. Gezi’de, bir yönüyle denge-denetlemesiz başkanlık sistemine geçişe karşı bir tavırdı. 

Arkasından, Mısır darbesi ve Mursi’nin, dolayısıyla Müslüman Kardeşler'in devrilmesi geldi. 

Gezi ve Mısır darbesi sonrası, Erdoğan ile Batı arasındaki ilişkiler koptu. Körfez ülkeleriyle ilişkiler gerildi. 

Son olarak, 17 Aralık yolsuzluk iddiaları ve operasyonu geldi. 

Tüm bu gelişmelerde, Erdoğan-başkanlık sistemi ilişkisi temel odak noktasıydı. 

Türkiye otoriterleşiyor mu, demokrasiden sapıyor mu, Batı'dan kopuluyor mu? Tüm bu tartışmalar, bu bağlamda başlamıştı.

Başbakan Erdoğan ve AK Parti’nin başarısıyla biten 30 Mart yerel seçimleri sonrası, şimdi, yine, benzer, Erdoğan-temelli yarı/ya da/başkanlık sistemi tartışması başlıyor.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına aday. Gül de aday. Seçim öncesi ibre Gül’e dönmüştü. 

Şimdiyse, ibre Erdoğan’a dönük. 

AK Parti, son iki yıldaki gelişmeleri doğru okumalı. Tekrardan 'Erdoğan Cumhurbaşkanı ve başkanlık sistemine geçiş tartışması'nı başlatmamalı.

Hatta, Gül’ün cumhurbaşkanı, Erdoğan’ın başbakan kalması en doğru seçim olur.

Ama cumhurbaşkanı olacaksa Erdoğan, iç ve dış ilişkiler temelinde, nasıl bir cumhurbaşkanlığı düşünüyor? Başkan, yarı başkan ya da partili başkan olmak istiyor mu? 

Türkiye’nin ve AK Parti’nin geleceğini bu soruya yanıt belirleyecek.

Radikal, 09.04.2014

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0