Hepimiz Hrant'ız ve ben Charlie'yim...

13 Ocak 2015 14:11 / 1539 kez okundu!

 

 

‘Je suis Charlie’, hem Fransa'da mizah dergisi Charlie Hebdo'ya karşı yapılan kanlı saldırıyı kınamak hem de saldırı sırasında ölenlerle empati kurmak adına ortaya çıkan bir slogan oldu.

'Ben Charlie'yim' anlamına geliyor.

Kanlı baskının olduğu günden beri gerek Fransa'da gerekse Dünya'da birçok kişi bu sloganı yazıyor, çiziyor, paylaşıyor.

Olay olur olmaz ve mesele üzerinde çok bilgim olmasa da bir karikatürist olmaktan öte bir insan olarak Charlie Hebdo'nun ofisine düzenlenen saldırıyı hemen kınadım. Çünkü böylesi ölümleri kabul etmek ben için hiçbir zaman pek mümkün değil.

Buna karşın 'Je suis Charlie' demek içimden gelmedi nedense. Olayın üzerinde bir süre düşünecek zaman bulduktan sonra bu isteksizliğim daha da güçlendi.

Hepimiz hatırlıyoruz, Hrant'ın haince katlinden sonra ortaya çıkan 'Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz' sloganını. 'Ben Charlie'yim’ sloganı da ona benziyor ve sanki Hrant için atılan o tarihi slogandan esinlenmiş gibi. Lakin ‘Hepimiz Hrantız’ dediğimde duyduğum onuru, isteği, heyecanı ‘Ben Cahrlie’yim’ sloganı için maalesef duymadım.

Bunun en önemli nedeninin Hrant ile Charlie’nin bize o sloganları attıran yaşamalarındaki farklılıklar olmalı diye düşünüyorum.

Her vicdanlı insan biliyor ki Hrant, yazdıklarıyla, yaşamıyla, mücadelesiyle ölümünden sonraki öylesi bir sahiplenmeyi, empatiyi hak eden biriydi. Hayatı boyunca sabırla, Ermenistan ve Türkiye toplumları arasındaki barışı, hoşgörüyü, saygıyı, sevgiyi kendi yaşamından bile daha aziz bildi. Her daim toplumların en problemli yanlarını anlamaya çalıştı ve bir derviş edasıyla yaşanan büyük acının insanlar üzerine çöreklenmiş travmasını dağıtmak, azaltmak için yazıp, konuştu.

Oysa Charlie Hebdo dergisine baktığımızda Hrant’ın uğruna ömrünü verdiği kavramları da insanların değerlerine saygıyı da pratiklerinde görmek pek mümkün değil. Aksine o kavramları fazla dikkate almayan bir yayıncılığı ısrarla sürdürüp, yazdıklarıyla, çizdikleriyle dinlerarası barışın, sevginin, saygının sürdürülebilirliliğini yaralayıcı bir tavır sergiledi.

O yüzden de ‘Ben Charlie’yim’ sloganı daha başından problemli ve kabulü zor bir slogan olarak göründü bana.

Yanlış anlaşılmasın, asla ve asla ‘Charlie Hebdo yazar ve çizerleri bu ölümleri hak ettiler’ demiyorum, bunu demem mümkün de değil. Çünkü ne çizerlerse çizsinler bu çağ ve zamanda birilerine yazdıkları, çizdikleri yüzünden böylesi ölümcül bir saldırının reva görülmesi kabul edilir bir şey değil benim için. O yüzden de bu türden saldırı ve cinayetleri hiç pişmanlık duymadan olduğu an kınayabiliyorum.

Lakin kanlı bir cinayeti kınamak ile sonrasında cinayete kurban gidenlerle aynı olmayı kabul etmek için benim de kendime göre kıstaslarım, göz önüne alacağım durumlar var kuşkusuz.

Her daim atılan bir sloganı hemen sahiplenip, atmadan önce kuşkusuz kendi dünyamın değer süzgeçlerinden geçirmek zorunda hissederim kendimi. Olayın öncesinde yaşananları kendimce araştırır, okur ve kararımı ona göre veririm. Böyle bir metodun her olay için önemli olduğuna inanır ve uygulamaya çalışırım kendi çapımda.

İşte o metotlarımla bu olayı değerlendirdiğimde ‘Ben Charlie’yim’ sloganı bana, hem çok sağlıklı bir slogan olarak görünmedi hem de o sloganı anlamadan atmanın meseleyi iyi anlamamak anlamına geleceğine inandırdı beni.

‘Ben Charlie’yim’ diyen kişi, Charlie Hebdo'nun, ısrarla ve pervasızca bu dünyada yaşayan milyarlarca insanın kutsal bildiklerine ve değerlerine hakaret etmesine, tahrik edici bir üslupla o fütursuzluğa devam etmesine onay veriyor olmuyor mu? O vakit böylesi bir kanlı olaydan sonra, gösterilmesi gereken tavır, aksine tam tersi bir tavır olması gerekmez mi?

Ortadaki onca rencide edici ya da hakaretvari yayından sonra yaşanan kanlı baskın, karşılıklı özür dilemeyi gerektiren bir duruma vesile olmalıydı bence. Gerçi bir taraf yaratılan ‘terör-din’ algısı nedeniyle kendini temize çıkarmaya çabalayıp, her dakika özür dileyerek yapıyor bunu. Fakat diğer taraf yapılan hataları ısrarla sahiplenircesine ve burnundan kıl aldırmazcasına olayı bir kan davası dönüştürecek şekilde ‘Ben Charlie’yim’ sloganını atmayı tercih ediyor hala. Bu haliyle bu slogan ister istemez, Avrupa’nın ya da dünyanın Müslüman halkına karşı kibrinin ve saygısızlığının süreceği anlamına da gelebilir ki, bu kanımca oldukça tehlikeli bir duruma neden olabilir.

Evet, ortada iki tane yanlış var ve o yanlışların birini savunarak doğru bir şey yapmak mümkün görünmüyor. O yüzden de Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıdan sonra milyonlarca insan, barış, sevgi, saygı, hoşgörü kavramlarını cidden savunuyor olduklarını göstermek için ‘Je suis Charlie’ demek yerine ‘Je ne suis pas Charlie’* demeliydi bana göre.

Böylece tıpkı ‘düşüncelerinize katılmıyorum ama düşüncelerinizi savunabilmeniz için canımı bile veririm’ diyen Voltaire misali, bütün dünyaya hep birlikte çok daha anlamlı bir mesaj vermek de mümkün olabilirdi kanımca. Hani böylesi cinayetlerin asla haklı görülmeyeceği gibi, insanların değerlerine ölçüsüzce saldırmanın, onları ‘mizah’ adına rencide etmenin ‘sanat’ ya da ‘ifade özgürlüğü’ olarak kabul edilemeyeceğini teyit edercesine.

Hiç kuşku yok ki o vakit Charlie Hebdo katliamı da din farkı gözetmeden hem herkes tarafından daha fazla lanetlenirdi hem de kurbanlar için daha büyük bir empati kurulabilirdi bütün insanlığın vicdanında.

Önyargılı acelecilik maalesef bu fırsatı da heder etti ve yazık oldu.

 

*Ben Charlie değilim

 

Baki MURAT

12.01.2015

 

Son Güncelleme Tarihi: 13 Ocak 2015 14:40

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.