Hayırsız bir ölüm; Sevag…

24 Nisan 2013 18:11 / 1917 kez okundu!

 


Çocukken bir anlam veremezdim büyüklerin ‘Allah hayırlı ölümler versin’ diye duacı olmalarına.

‘Ölümün de’ derdim, ‘hayırlısı mı olur hiç.’

Çünkü kötüydü, soğuktu ölüm. Acıydı, üzüntüydü, yokluktu, sevdiğin birinden sonsuza kadar ayrılmaktı.

Evet, her canlının sonunda tadacağı bir sondu ama nasıl olur da hayırlısı olabilirdi ki. O yüzden ne istenebilirdi ne de sevilebilirdi ölüm.

Yaş büyüyüp, gözler acısı tarif edilmez ölümlere şahit oldukça büyüklerin neden öylesi temennilerde bulunduklarını da anladım.

Çünkü ölüm vardı, yasının bitmesinin ardından anımsandığı her an geride kalanların yüreğine kederli de olsa derin bir huzur bırakırdı. Ölüm vardı, ardında kalan yürekleri cehennem ateşinden bir kor gibi sonsuza kadar yakıp, kavururdu.

‘Hayırlı ölüm’, vakti zamanı geldiğinde geride kalanların yüreğinde yaşama umudunu tamamıyla söndürecek bir ölümü, hiç kimsenin yaşamaması için isteniyordu. Acılara acı katacak bir ölümün sevilenleri alıp götürmesi dilenmiyordu doğal olarak.

***

Sonrasında haksız, hukuksuz, yargısız ve birilerinin işlerini savsaklaması yüzünden yaşanan bütün ölümleri ‘hayırsız ölümler’ olarak gördüm ben.

Her düşünüldüklerinde aklı ve yüreği ahlaksızlığın, ayıbın, insafsızlığın, günahın işgal ettiği ölümleri de.

Türlü yalan ve tezgahlarla çoluk çocuk demeden katledilen halklar; faili meçhule uğrayan oğullar, babalar, kardeşler; gözaltında kaybedilen canlar; kirli bir savaşta heder edilen gencecik askerler; dağlarda acımasızca öldürülen çocuklar; düşüncelerinden ötürü girdikleri mücadelelerde gaddarca tuzağa düşürülüp yok edilen gençler; meymenetsiz kiralık çocuklara katlettirilen güzel insanlar; trafikte, tersanede, kışlada, madende vazife suistimallerinin kurbanı olanlar…

Hepsi birer hayırsız ölüm vakası olarak düştüler benim hayatımın ölüm çetelesine.

Kısa bir süre önce aramızdan ayrılan Berfo Ana’nın bir gece evinden alınıp yok edilen ve tam 33 yıl haber alamadığı oğlu Cemal’e biçilen ölüm, hayırsızların en hayırsızı değil mi sizce de?

Akil İnsanlar Ege Bölgesi Heyeti’nin ziyaret ettiği şehit annesi Cemile Ana’nın ‘artık asker görüntüsü görmek istemiyorum’ diyecek kadar içini yakan oğlunun ölümü ya da?

Ya geçenlerde Vahap Çoşkun’un hikayelerini bizimle paylaştığı Şükriye Ana’nın oğluna, Zeynep Bacı’nın kardeşine biçilen ölümler hayırsız ölümler değil mi?

En hayırsız ölümlerin layık görüldüğü binlerce can öldü, öldürüldü bu ülkede.

Berfo, Şükriye, Cemile, Zeynep Ana gibi binlerce ana anlatılması da kabul edilmesi de zor acılar yaşamak zorunda kaldılar, akla hayale gelmeyen metotlarla kendilerinden alınan sevdiklerinin ardında.

Çok geriye gitmeye gerek yok. Yaşanan acıların boyutlarını kestirebilmek için bu ülkenin son elli yılına göz atmak bile yeter. 1960’dan bu yana önce sağ-sol çatışmalı dönemler, ardından 12 Mart ve 12 Eylül faşist dönemlerinin karanlık günleri ve sonrasında 30 yıldır süren kanlı savaş çok insana onulmaz acılar yaşattı bu memlekette.

Yine Müslüman olmayan vatandaşlara dönük adet olduğu üzere zaman zaman hortlatılan ırkçı ve faşizan saldırılar da aynı oranda geride bir yığın acılı yürek bıraktı. Hrant Dink’in katli, Zirve katliamı ve en son Er Sevag’ın ölümü bunlardan birkaçı...

Bütün bu hesaplı, kitaplı kirli senaryoların ve işlenen cinayetlerin ardında o hep bildik kesimlerin hak-hukuk ihlallerini kendi kirli düzenlerinin sürekliliği adına gerekli görmesi çıktı. Demokratik bir ülkede yaşarken kirli emellerine ulaşamayacaklarını düşündükleri için hayatı elden geldiğince nefret, öfke, inkar ayrımcılık, savaş, sürgün, ölüm üzerine kurguladılar. Onlar dilediklerince at oynattıkça bizler de hep beraber demokrasi fukarası dönemlere mahkum olduk, ölüm tacirlerinin karanlık zamanlarında.

İnsanların yavrularını en haysiyetsiz yöntemlerle çalarken, çaldırırken o yüzden o kadar acımasız olabildiler… O yüzden ne hesabını verdiler yaptıkları kötülüklerin ne de suçlarının cezasını kesecek bir adalet mekanizması kurulabildi ülkede.

Hayırsız ölümleri reva gördükleri bedenlerin arkalarında bıraktıkları yürekleri nasıl acılara gark ettiklerini zerre düşünmediler bile. İnsanlıktan çıkmış bir halde iflah olmaz kirli işlerine devam edip hem evlatların bedenlerini hem de onları gözlerinin nuru gibi büyüten anaların yüreklerini tarumar ettiler.

Bu topraklarda yaşanan onca hayırsız ölümlerin en sonuncusu Er Sevag Balıkçı’ya reva görüldü bence.

Binlerce yıldır yaşadıkları yerlerden zorbalıkla sürülüp, hayırsız ölümlere gönderilen onca Ermeni'nin ayıbı orta yerde dururken suçsuz, günahsız bir Ermeni çocuğu 100 yıl sonra aynı mantık ve niyetle haince katledilmekten kurtulamadı.

Ne büyük bir ayıp, ne onulmaz bir utanç bir ülke için…

Bir başka 24 Nisan tarihinde, Ermeni soykırımının 96. yıldönümünde, askerlik yaptığı Batman'ın Kozluk ilçesi Gümüşörgü Jandarma Karakolu'nda öldürüldü Sevag. Hem de bir asır önce yapılanlara hala kulp bulmaya çalışanların bütün yalanlarını ortaya seren bir pervasızlıkla.

Sevag’ın hayırsız ölümü ile birlikte derin acılar yaşamak zorunda bırakılmış analar kervanına anası Ani Ana’yı da kattı ocağı kuruyası insan artıkları.

***

Nicedir, hayırsız ölümlerle kurmaya çalıştığım empati bana hep aynı soruyu sorduruyor; acep en çok hangisine yanıyor Ani Ana’nın yüreği?

Gencecik yavrusunun göz göre göre bir nefretin kurbanı edilmesinin utancına mı? Yüz yıl sonra bile bir türlü eşit vatandaş muamelesi görememelerinin kadersizliğine mi? Yoksa hak ve hukuklarının hala çok fazla kaale alınmamasının ayıbına mı?

Her gün mektup yazıyormuş Ani Ana, genç yaşında arsızca kendinden alınan karagözlü oğluna, dertleşmek niyetine.

Acaba en çok neden dertleniyor o mektuplarında?

Sevag’ı elinden alan hayırsız ölüme mi, yoksa Sevag’ın insafsızca katlini dahi ciddiye almayan duyarsızlığın oğlunu her gün yeniden öldürüp durmasına mı?

***

Çocukken bir anlam veremezdim büyüklerin ‘Allah hayırlı ölümler versin’ diye duacı olmalarına.

‘Ölümün de’ derdim, ‘hayırlısı mı olur hiç.’

Yaş büyüyüp de Sevag gibi acısı tarif edilmez ölümlere şahit olduktan sonra büyüklerin neden öyle dileklerde bulunduklarını da iyi belledim.

Berfo, Şükriye, Cemile veya Ani Ana gibi anaların, babaların, kardeşlerin, sevgililerin, çocukların yüreği sonsuza kadar cehennem ateşine dönmesin diyeymiş meğer.

İnsanın ‘Allah'ım, düşmanıma bile verme’ diyebileceği ölümler yaşanmasın diyeymiş.


Baki MURAT

24.04.2013


Son Güncelleme Tarihi: 28 Nisan 2013 01:05

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.