Ayvalık’ta curcuna...

13 Temmuz 2009 22:16  

 

Ayvalık’ta curcuna...

Bir süredir, Ayvalık’ta tatildeyim. Cunda adasında sessiz sakin bir tesisteyiz. Deniz serin, hafiften poyraz esiyor. Sabah kahvaltıdan sonra gazetelere göz atıyoruz. Etrafta turistler güneşleniyor.

Birden gök gürlemesine benzer bir ses duyuyoruz. Gürültü kaynağı giderek yaklaşıyor. Tarih meraklısı genç, bana dönerek “Hocam, yine Ostrogotlar ve Vizigotlar geliyorlar!” diyerek göz kırpıyor. On dakika sonra üst güvertesinde 100 kişinin göbek attığı tur teknesi görünüyor. Gelen gürültünün müzik (!) olduğuna karar verip, şarkının sözlerini anlamaya çalışıyoruz:

Bas, bas paraları Leyla’ya
Bir daha mı gelicen dünyaya...

Bulunduğumuz tesisin 50 metre açığına demir atıyorlar. Etraf yıkılıyor, birbirimizin dediğini anlamak için bağırmak zorundayız. Plajdaki Alman turistin çocuğu korkudan ağlamaya başlıyor, köpekler ürküp sarmaşıkların arkasına saklanıyorlar. Alman turist, “bugün sizin milli bayramınız mı” sorusunu soruyor. Kendisine hafiften acıyarak bakıp, “deliye her gün bayram” lafını İngilizceye çeviriyorum.

İngiliz ise, “Türkler boş zamanlarında hep göbek mi atarlar” gibilerden hınzırca bir soru soruyor. Koloni imparatorluğu kurmuş bir milletin evladı olarak, her kültürün eğlenme biçimlerinin “farklı” olabileceğini bilen biri var karşımda. Ama soruda “Türkler, sürekli dans eden Afrikalılara ne kadar benziyor acaba?” türünden bir dokundurma da var. Canım sıkılıyor.

Bulunduğumuz tesisin yöneticisine soruyorum: “Yahu, gürültü kirliliğinden şikâyetçi olmadınız mı?” Adam gülerek cevap veriyor: “Ayvalık Belediyesi yetkisinin kara ile sınırlı olduğunu söylüyor, Kaymakamlık deniz polisi olmadığını ifade ediyor. Liman Başkanı yetkili ama onlara müdahale edecek zabıtası yokmuş. Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Sahil Muhafaza Bot Komutanlığı ise, Yunan adalarına iltica etmek isteyenleri engellemekle görevli imiş, böyle işlerle uğraşmaz imiş!” Kısacası, tam Aziz Nesin’lik bir durum yaşanıyor. Alman ve İngilize Özal’ın “Benim memurum işini bilir” özdeyişini çeviriyorum, meseleyi anlıyorlar.

Akşam şehirde Ayvalıklı bir öğrencime rastlıyorum. Geçen ay günübirlik tura katılmış! Onun izlenimlerini sizinle paylaşıyorum: Her şeyden önce, bu turlara sadece Ayvalık ahalisi katılmıyor. Çevre illerden gelenler çoğunlukta imiş. Ayvalık’ta yıllardır “gürültü kirliliği” yaparak insanları canından bezdiren bir motorcu takımı var. Bunlar Ayvalık koylarına tur tertipleyip insanları yüzmeye götürüyoruz diye kocaman tekneleri dolduruyorlar. Tur fiyatı, sadece 15 TL. Bütün günü geçiriyorsunuz. Fiyata bir porsiyon sardalye tava, salata ve karpuz da dahil. Fakat bira ve diğer meşrubat “ekstra” sayılıyor, böylece hesap şişiyor.

Ayvalık limanından çıktıktan sonra curcuna başlıyor. Teknede üst güverteye yerleştirilmiş binlerce vat gücünde bir müzik sistemi sonuna kadar açılıyor. Teknede “piyanist şantör” veya DJ var. Kısaca, “eğlendirici” olarak adlandırabileceğimiz bu gençler, Fatih Ürek’in yerel örnekleri arasından seçiliyor. Eğlendirici takımı “zenne” kıyafeti giyip dansa başlıyorlar. Mayolarını giymiş, güneşlenen kızları ve erkekleri dansa davet ediyorlar.

Sonra yarışmalar başlıyor. İlk yarışma, “basenle balon patlatma yarışması!” Ardından ortaya boş sandalyeler konuyor ve müzik durduğunda ayakta kalanlar eleniyor. Tabii yarışmacılar sandalyeye oturmak için çabalarken birbirlerinin kucağına oturuyorlar bazen. Samimiyet artıyor!

Sonunda iş göbek atma yarışmasına geliyor. Teknede jüri kuruluyor. Kendini göstermek isteyen bekâr kızlarımız için iyi bir fırsat. Tura ailesiyle katılanlar da varmış. Annelerinin dizinin dibinde oturan kızlar, izin alıp yarışmaya katılıyorlar. “Civcivçıkacak kuşçıkacak” ritmi eşliğinde yarışma başlıyor. Kızlarımız bir yandan kurtlarını döküyorlar, bazen de genç bir vatan evladının dikkatini çekerek “mutlu bir beraberliğe doğru” ilk adımlarını atıyorlar. Ayrıca, göbek atma yarışmasında birinci olana ertesi günkü tur bedava! Tur tekneleri turistik tesislerin önünde demirliyor ve yüzme molası veriliyor. Gençler biraz daha yakınlaşıyor. Böylece, kaptanlar da gençlerin “hayırlı kısmet” bulmalarına uygun ortam hazırlayarak kamu hizmeti yapıyorlar.

Akşamüstü teknelerin limana dönüşleri bir âlem! Direklere kocaman bayraklar çekiliyor, şehitler için saygı duruşu yapılıyor. Sonra “tekno” ritmi ile çalınan 10. Yıl Marşı topluca söylenerek limana giriliyor. Sanki, Barbaros’un torunları “küffâra karşı” düzenledikleri seferden dönüyorlar. Kahvelerde çay içenlerin bu manzara karşısında gözleri yaşarıyor. Atatürk’ün cumhuriyetimizi emanet etmiş olduğu gençlerimizle iftihar ediyorlar.

Tur teknelerinin kaptanları bir şeyi iyi biliyorlar: Cennet vatanımızda Atatürk, bayrak, ezan ve şehitlerin arkasına sığındığınız zaman, darbe planlamaktan ses kirliliğine kadar her şeyi yapabilirsiniz. Size kimse dokunamaz! Gel de bunu elin İngilizine anlat, herifler bizi sevmiyor zaten! 

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0