Assak da mı ağlasak, asmasak da mı ağlasak?
30 Ağustos 2019 20:32 / 2866 kez okundu!
Kanal 24’te Kaan Yakuphan soruyor, değerli hukukçu Pınar Kandemir Hacıbektaşoğlu yanıtlıyor, şiddeti ve kadın cinayetlerini sorguluyorlar. 300 uzaklaştırma kararı alındığı yıl 400 kadın öldürülüyor.
Geride, konuşanların ekranda kapladığı yer kadar geniş alanda şiddet görüntüleri akıyor, şiddete dikkat çekmek isterken şiddet öne çekiliyor, zaten hassas olduğumuz konuda söylenenleri anlamaz oluyoruz, görüntü öfkeye tutsak ediyor.
Şiddeti önleme merkezi denen bir tür danışmanlık merkezlerimiz olduğunu ama bu uygulamanın erkek isterse geçerli olduğunu belirtiyor Hacıbektaşoğlu.
****
Assak da mı ağlasak, asmasak da mı ağlasak?
Kanal 24’te Kaan Yakuphan soruyor, değerli hukukçu Pınar Kandemir Hacıbektaşoğlu yanıtlıyor, şiddeti ve kadın cinayetlerini sorguluyorlar. 300 uzaklaştırma kararı alındığı yıl 400 kadın öldürülüyor.
Geride, konuşanların ekranda kapladığı yer kadar geniş alanda şiddet görüntüleri akıyor, şiddete dikkat çekmek isterken şiddet öne çekiliyor, zaten hassas olduğumuz konuda söylenenleri anlamaz oluyoruz, görüntü öfkeye tutsak ediyor.
Şiddeti önleme merkezi denen bir tür danışmanlık merkezlerimiz olduğunu ama bu uygulamanın erkek isterse geçerli olduğunu belirtiyor Hacıbektaşoğlu.
Sığınma evinde yaşayan kadının (Emine Nuay) dışarıda vurulduğuna dikkat çekiyor.
Erkekle ilgili durum nedir, onu çözmek için ne yapılmalı diyor, kadınıyla erkeğiyle bütün hukukçular.
Şiddet evrensel sorun, güçlü güçsüze, hayvana, çocuğa, doğaya hep var olageldi ama kendimizle ilgili bütün farklılıklarımızı ortaya koyup, bunun siyaset üstü sorun olduğunu görüp göstererek başarmak söz konusu.
Emine Bulut’un ardından ülkemiz gene hep bir ağızdan şiddete “Dur!” dedi, dört bir yandan yükselen bu çığlığı erkeklerin bazıları duymadı, duymak istemedi, işine gelmedi.
KADEM, Bulut özelinde ‘son günlerde tırmanışa geçen kadın cinayetleri’ dedi, bu ivme hep yükselmekte değil mi zaten? Günaşırı öldürülüyordu kadınlar, her gün öldürülür oldular, artık bir güne 1.5 ölüm düşüyor sanki, yani bir gün bir kadın öldürülüyor, sonraki gün iki kadın…
Kadına yönelik şiddeti normal, meşru, hatta övücü dilden ele alan yaygın tutumla en sert şekilde mücadele etmeliyiz, dedi Kadem. İyi hal ve tahrik gibi ceza indiriminin söz konusu olmaması gerektiği, herkese karşı her türlü şiddetin önlenebilmesi için başta cezaların caydırıcı olması gerektiği vurgusuyla.
Hukukçular yasaların yeterli olduğunu söylüyor.
Erdoğan “kadın cinayeti için idam Meclisten önüme gelsin imzalarım”, diyor.
Bilim insanları kadın cinayetlerini azaltmak için erkeğin tehlikeliliği ölçülmeli (Medaim Yanık) diyor.
Tümden önüne geçilemese de, kurban sayısı azaltılabilir deniyor. Bu azalış yapısal önlemler uzun süre alındığında söz konusu, şiddete karşı sosyal medya söylemleri de göz ardı edilmemeli, etkili ve uzun süreli esaslı siyasetler gerekli… Yazılı görsel basın ve şarkılarda, filmlerde, dizilerde de şiddet mührü baskın…
Erkeğin şiddet riskinin kişiden kişiye değişiklik gösterebildiğini söyleyenler, eşin tehlikelilik değerlendirmesinde yurt dışında iki ölçeğin kullanıldığını söylüyor, C. Campbell’in ‘tehlikeli değerlendirme’ ölçeği ve The British Columbia İnstitute on Family Violence’ tarafından geliştirilen SARA kısaltmalı (eş saldırganlık riski değerlendirmesi)… M. Yanık bu iki ölçeğin dilimize çevrilmediğini, gündelik kullanımda bu tür bir ölçek bulunmadığını vurguluyor.(İlgilenen için geniş değerendirme: 26 Ağustos, P.tesi günkü Star, S.13)
“Türkiye’nin eşler (veya eski eşler) arası ölümcül şiddeti azaltmak için yapması gerekenlerden biri de hem adli sistemde çalışanların hem sosyal hizmetler alanında çalışanların hem de geniş kitlelerin, özellikle de şiddet riski altında olanların tehlikelilik değerlendirmesi yapabilme becerisi kazanmasıdır” diye özetliyor, görüşlerini sayın Yanık.
Demek bizim yıllardır aile olabilme ehliyeti diye söyleyip durduğumuzun bilimsel karşılığı varmış…
Aracı sürüp karayoluna çıkmak için bile kaç tür sınavdan geçirilirken, hiçbir değerlendirme olmadan aile, sevgi, ebeveyn olma ağır vasıtasını gözleri bağlı ve gazı kökleyip sürmesi demek bu bizimkisi.
Kötü sürücü aracı devirir, kaportacı düzeltir, aile ağır vasıtasını öfke kontrolü ve aile görgüsü olmayan kişi sürdüğünde en küçük kayıp ölüm olur. Bu bazen bir’le kalmaz, kadının ailesi yok edilir. Peki ya çocuklar? Çekip vurduğu o kadın çocukları çeyiz sandığında mı getirdi? Kendi çocuğunu da mı düşünmez bu ilkel erkeklik gösterisini yapan? Düşünmez, hatta namluyu evladına da çevirir.
Eskiden evlilik için başvuran çiftlerin dirseğine şöyle bir bakardı hükümet tabibi, sifilis geçirilip geçirilmediğini öyle anlarmış. Yeni zaman erkeklerinin kimileri beyinden sifilisli, o da dirseğe bakarak anlaşılmıyor…
Peki, eş neden anlamıyor?
Öldürülen kadınlarımızın aile hikayelerine dikkat edin, en az olan çocuk sayısı iki, bu beşe kadar tırmanıyor.
Oysa ilk yıl anlar, en saf kişi bile, hayatı paylaştığı insanın dengesizliğini, her iki cins için söylüyorum.
Dönemiyor kadın demek, geldiği yere, mesleksiz, belki hevessiz ve dermansız, iki ara bi derede doğuveren çocuklara kim bakacak, o işe gittiğinde? Belki doğurmayı çözüm gibi görmüş, öyle gösterilmiş.
Şiddete uğrayanlar okumuş kesimde de bir alt kesimi aratmayacak düzeyde, benden duymuş olmayın. Gerçek sayıları bilen var mı? Hikayeleri bilen? O çocukların ana mezara, baba kodese sonrasında ne çektiğinden, çekeceğinden haberdar olan?
Birkaç gün önce gazetede bir haber okudum; avukat kadın, kasap olan kocasının saldırısına uğramış, yaralı… A iki gözüm ne işin vardı suç aleti meslek gereci olan kasapla senin? Meslek aşağılıyor değilim, biz ne doktorlar ne mühendisler gördük kendi mesleğinden olan, makam sahibi eşlerinin sırtından sopayı eksik etmeyen…
Ve kadınlar sustular, hep sustular, sonunda ebedi susturuldular…
Kendi olamayan, geleceğini çatamayan adamdan ne sevgili olur, ne koca, ne baba…
Ne çok kadın cinayeti gördüm, meslek hayatım boyunca, ha diyende sayamam, öylesine çok…
Ama elbet son yıllarda pek çok.
Ruhsatlı/ruhsatsız silah, vatandaş olma bilincinin azlığı, seyirci ve kayıtçının çokluğu, yapanın yanına kar kaldığı sürdükçe daha çok olur, söylemeye dilim varmasa da.
İdam ne ölçüde çözüm olabilir, gönlüm idamı çözüm gibi görse de, aklım dur diyor, bunu ilgili disiplinler tartışmalı, değilse bu adamlara ölüme denk bir ceza verilmeli, ömür boyu beslemek yerine. Ağır kamu hizmeti mi gördürülür, şeyleri kesilip alınlarına mı dikilir, bilemem?
Öfkesini dizginleyemeyen erkek ha, her yanlış iş elinin kiri olan erkek, ailesinin mayasını acıtan, korkak, büyümemiş ve hiç büyümeyecek olan, eş ve sevgili olmak boyundan aşan, herkesin her cinayette içine çaresizlik ve acı salan, çocukların ufkunu bulandıran, kimsesiz eden… Siz erkek olsanız ney, insan olsanız ney, eğitilseniz ney, öfke denetimini öğrenseniz ney?
Toplum hekimliğinin hastalık ortaya çıkmadan önleyici kimliği gibi tıpkı, cinayetler geliyorum, geldim, gitmiyorum demeden, hangi ailede ne dert var, hangi dengesizlik, hangi çaresizlik, kısa ve uzun erimli çözüm nedir, ne olsa iyidir, buna kimler hangi kişi ve kurumlar destek olabilir, büyük bir kadın cinayetlerini önleme seferberliğine muhtacız…
Ayşe KİLİMCİ
30.08.2019