Yüreğim Üşüyor Be Gülüm

16 Ocak 2017 07:59 / 1145 kez okundu!

 

 

Ege’nin bir sahil kentinde yağmur yağıyor, hava oldukça soğuk ve benim yüreğim üşüyor be gülüm.

Ne yağan yağmur, ne esen fırtına, temizleyemiyor doğadaki bu korkunç kirlenmeyi. Doğa gerektiğinde kendisinden alınanı bir biçimde geri almasını da biliyor. Ancak yurdun büyük bölümünde mevsim normallerinin üstünde seyreden iklim koşullarında yağan kar, kurak geçen yaz için bir çare olabilir mi bilmem ama; yoksul kesimler için bir tehlike, önemli bir risk oluşturabilir.

Ayağında lastik ayakkabıyla sokakta oynayan çocuğun ayakları, köşe başında simit satan çocuğun elleri üşüyordur mutlaka ama sıcacık odamda, önümde demli çayım, benim yüreğim üşüyor be gülüm.

Bu kahreden soğukta, tipiden göz gözü görmezken, dağda, bayırda terörist peşinde koşan güvenlik görevlilerinin üşüme hakkı da yok. Güvenlik güçleriyle çatışan, daha doğrusu çatıştırılan insanların üşümeyi bırakın, yaşama şansı bile yok.

Halep’ de, Musul’da evsiz barksız kalan, bu soğuk kış koşullarında savaştan kaçmaya çalışan insanlar üşümeye fırsat bulamaz, bu acımasız koşullarda çocuklarını yitirmiş anaların yüreğinde ateş, soğuğu bile fark edemezken,

Benim yüreğim üşüyor be gülüm………

Peki! ülkemiz bir yanda savaş tehlikesi, bir yanda zorlu mevsim koşullarıyla boğuşur dururken, mecliste kavga eden koskoca adamların vicdanı hiç mi sızlamaz, yüreklerinde bir acı hissetmezler mi?

Adı başkanlık ya da başka bir şey olmuş, Cumhurbaşkanına hangi yetkiler verilmiş, hangi partide kim genel başkan, kim vekil olmuş umurunda mı, bu havada; inşaatın bilmem kaçıncı katında çalışmak zorunda kalan işçinin, saçlarına düşen karları çıplak elleriyle temizlemeye çalışan esmer çiçekçi kızın!

Benim yüreğim üşüyor be gülüm…..

Klimalı, sıcacık bir odada, sade kahvem yanımda, ellerim klavyede, bu yazıyı yazarken bile yüreğime söz geçiremiyorum.

Akşam Belediye başkanının çalışan gazeteciler günü nedeniyle düzenlediği yemeğe katılacağım, lüks bir otelin restoranında iki kadeh rakı da içeceğim belki. Yine basın özgürlüğü, tutuklu gazeteciler üstüne beylik sözler işiteceğiz. Birlik beraberlik içinde! Mutlu mesut bir akşam geçireceğiz!

Servis yapan garsonu bilmem ama, dışarıda nöbet tutan bekçinin üşüyen ellerini düşünüp üşüyecek yine benim yüreğim.

Yükselen dolarla cepleri ısınacak kimi rantiyecilerin, güzel ülkemin hangi kentinde kaç kadın yine şiddete maruz kalacak, cinsel istismara uğrayacak, kaç çocuk babasız, kaç kadın kocasız kalacak?

Kim bilir kaç kız çocuğu küçük yaşta, isteği dışında, kim bilir kendinden kaç yaş büyük biriyle evlendirilecek!

Evini barkını, ülkesini terk edip, ülkemize sığınmak zorunda kalan mültecilerin çadır kamplardaki durumunu düşünmek bile istemiyorum.

Ben istemesem de vicdanım rahat vermiyor ki!

Ne ülkesinin insanlarına zulmedenler, ne de bu zulümden kaçmak zorunda kalan masum insanları hain olarak görenler, bu soğuğun farkına bile varmamışlardır.

Masa başında klavye kahramanlığı yapanlar, kendi gibi olmayanı düşman görenler, toplumu kutuplaştıran, farklı düşüneni ötekileştiren, yok sayan, yok etmeye çalışanlara inat, dışarıdaki ayaza, soğuğa, yağan kara inat, barış için, demokrasi ve özgürlük için, bir dilim ekmeğe, bir sıcak çaya, bir dost merhabasına hasret insanlar için, yüreğimi sıcak tutmaya çalışıyorum.

Ama yine de, yüreğim üşüyor be gülüm…….

Bazen soruyorum kendime; bu dünyada dikili bir ağacı bile olmayan, ilk taksitini zorla ödediğin yapılandırılmış SGK borcundan başka serveti olmayan sen; kendi haline bakmadan, kim için üzülüyorsun? Diyorum demesine de, gel de bu arsız yüreğime söz anlat!

En yakınındakilerin vefasızlığına, en sorumlu bildiklerinin duyarsızlığına, en duyarlı sandıklarının umarsızlığına, çareyi kendinde değil, bizi çaresiz bırakanlarda arayanlara kızmayı bile beceremeyen ben, şimdi dünyanın dört bir yanında olup bitene üzülmekten bir hal olmuş, kime, ne anlatıyorum ki!

Hangi anayasa, vicdanı kaşarlanmış, yüreği taşlaşmış, gözünü para hırsı bürümüş, işine gelmeyen her sese kulağını tıkamış bir insanı, bir toplumu yönetmeye yeter ki?

Kendini bile sevmeyen, başkasını nasıl sevsin, nasıl dost olsun? Nasıl barışsın bu toplum, vekilleri kavga ederken?

Ege’nin bir şirin kentinde yağmur yağıyor, ben sıcak odada, bir yandan çayımı yudumluyor, bir yandan yazıyorum.

Ne ellerim, ne ayaklarım üşüyor. Ama yurdumun hangi köşesinde olursa olsun, üşüyen çocukları, ağlayan anaları, evine ekmek götüremeyen babaları düşündükçe,

Benim yüreğim üşüyor be gülüm.

 

AYHAN ONGUN

Gazeteci-Yazar 

10.01.2017/BODRUM

 

Son Güncelleme Tarihi: 19 Ocak 2017 20:23

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.