Yapıcı Söylem Önerisi

25 Mart 2017 13:48 / 927 kez okundu!

 

 

Başbakan Binali Yıldırım, geçmişte AK Parti de görev yapmış eski bakanlarla bir kahvaltılı istişare toplantısı yaptı.

Başlıktaki öneri bu buluşmada bizzat AK Partili eski bakanlardan geldi.

Anayasa değişikliklerinin gündeme geldiği ilk günden itibaren bizlerin önerdiği bu “yapıcı söylem” önerisi pek dikkate alınmazken şimdi bu öneri iktidarın ve “Evet” bloğunun gündemine oturdu.

16 Nisanda yapılması planlanan zamansız referandum yerine 17 nisana yönelik senaryolar pek konuşulmazken şimdilerde bu konu daha çok konuşulur oldu.

Anayasa değişikliklerinin içeriğine yönelik çok yazıldı, konuşuldu. Maddeler günlerdir tartışılıyor.

Ancak asıl üzerinde durulması gereken konu bence, aynı ülkede barış içinde bir arada yaşayabilmemiz için gerekli olan köprülerin yıkılmamasıdır.

Kuşkusuz yapılacak anayasal değişikliklerle partili Cumhurbaşkanına verilen yetkilerin, ileride sıkıntı yaratacağı, kimi zaman istismara yol açacağı şeklindeki endişelerin toplumda yaygınlaştığı bir gerçek.

Mevcut durumda olmayan kimi sorumluluklar yükleniyor gibi görünse de, Cumhurbaşkanının partili olması ve sonuçta kendisini denetlemesi ve gerek duyulduğunda yargılanması kararını alması beklenen meclisteki çoğunluk vekilleri; onun belirliyor olması, demokrasiyle bağdaşmaz.

Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları değiştirilmeden, partilerdeki lider vesayetinin sona ermeyeceği gün gibi ortadayken “meclis yasama görevini yapacağı gibi cumhurbaşkanını ihtiyaç görmesi halinde yüce divana gönderebilir” şeklinde bir savunma hiç de inandırıcı gelmiyor.

Gelinen bu noktada referandumun iptali söz konusu olmayacağına göre, her kesim kendi tercihinin daha doğru olacağına ilişkin bilgilendirme ve ikna kampanyalarına devam edecek.

Ancak tüm uyarılara rağmen iktidar kanadında daha fazla olmak üzere toplumu kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ilerde telafisi mümkün olmayacak olumsuz ve nefret içeren söylemlere devam ediliyor.

Kampanya sürecindeki söylemlerin daha yapıcı olması talebinin iktidarın eski bakanlarından gelmesi bu nedenle çok önemli ve anlamlıdır.

Aksi halde her iki tarafta” ötekinin” uyarılarını pek dikkate almadığı gibi, kendi tabanına şirin görünmek adına bu olumsuz söylemlerin kimi zaman dozunu da artırıyor.

Şimdi; ülkesine ve yurttaşlarına karşı sorumluluk duyan herkesin yeniden kendini gözden geçirmesi, yaptıklarını ve yapacaklarını yeniden sorgulaması, toplumsal barışın önündeki bu sorunların nasıl aşılabileceğine yönelik fikir üretmesinin zamanıdır.

Öncelikle şu soruların karşılığını aramak gerekir diye düşünüyorum.

17 Nisana günü sonuç “evet” de çıksa, “hayır” da çıksa tercihi kabul edilmeyenlerin gidebileceği bir başka ülke var mıdır?

İstemediğimiz tercih çıkması halinde her gün alışveriş yaptığımız bakkal, önünden geçerken selamlaştığımız esnaf, sitemizin güvenlik görevlisi ya da çocuğumuzun öğretmeniyle fikir ayrılığı nedeniyle ilişkilerimizi kesecek miyiz?

Kuşkusuz belki biraz içimiz acıyacak, yüreğimiz burkulacak, moralimiz bozulacak, geleceğe ilişkin endişelerimiz artacak.

Ama salt bu nedenle ne işimizi bırakacağız, ne evimizin yolunu değiştireceğiz, ne de kendimizi eve kapatıp, toplumdan soyutlanacağız.

Sabah güneş yine aynı yönden doğacak, bahçemizde çiçekler açacak, karşı komşumuz yine her zamanki sevecenliğiyle “günaydın” diyecek.

Yine sabah yürüyüşü dönüşü fırından sıcak simit alıp, televizyonda haberleri dinler ya da müzik dinlerken, kahvaltımızı yapıp yeni bir güne başlayacağız.

Siz bakmayın o felaket tellallarının her gün yaydıkları şehir efsanelerine.

Elbette,” toplumsal bir sözleşme” olarak yeni anayasanın daha geniş kesimlerde tartışılması, makul bir çoğunluk tarafından kabul görmesi ve o şekliyle halkın karşısına getirilmesi en doğrusuydu.

Elbette, bu yeni değişikliklerin istismara açık yönleri var ve sürekli bir meşruiyet tartışması yaşanacağı da kesin.

Bu anayasa değişikliklerini içine sindiremeyenler “hayır” çıkması için demokratik yollardan mücadelelerini sürdüreceklerdir.

Bir kesim de bu haliyle referandumdan “evet” çıkması için her türlü çabayı göstereceklerdir.

Kim ne derse desin, bu ülke insanları sonuç ne çıkarsa çıksın, totaliter bir sisteme, 15 Temmuzda gösterdiği direnci gösterecek, demokrasiye ve özgürlüklere sahip çıkacaktır.

O zaman daha şimdiden toplumu geren, huzursuz eden, mutsuz kılan olumsuz söylemlere ne gerek var?

Ben inanıyorum ki; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de de barış kazanacak.

 

AYHAN ONGUN

Gazeteci-Yazar

21.03.2017/BODRUM

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.