UNUTURSAK, BİZİ DE UNUTURLAR

12 Eylül 2018 15:36 / 1013 kez okundu!

 

 

Üzerinden 40 yıla yakın bir zaman geçse de, 12 Eylül ve öncesi yaşananları unutursak eğer, yarın geleceğini kurmaya çalıştığımız çocuklarımız, torunlarımız da bizleri unutur. Yaşanan zulmü, insanlık dışı baskı ve işkenceleri yalnızca 12 Eylül 1980'le hatırlamak da doğru değil.

O günlere gelinebilmesi için kurulan komplolar, siyasi tezgahlar, emperyalist güçlerin akıl almaz politikaları birlikte değerlendirildiğinde cumhuriyet döneminden bu yana ülkemizde dış güçlerin çabaları bir yana hep bir darbe sever kitle var olmuştur.

 

****

 

UNUTURSAK, BİZİ DE UNUTURLAR

 

Üzerinden 40 yıla yakın bir zaman geçse de, 12 Eylül ve öncesi yaşananları unutursak eğer, yarın geleceğini kurmaya çalıştığımız çocuklarımız, torunlarımız da bizleri unutur.

Yaşanan zulmü, insanlık dışı baskı ve işkenceleri yalnızca 12 Eylül 1980'le hatırlamak da doğru değil.

O günlere gelinebilmesi için kurulan komplolar, siyasi tezgahlar, emperyalist güçlerin akıl almaz politikaları birlikte değerlendirildiğinde cumhuriyet döneminden bu yana ülkemizde dış güçlerin çabaları bir yana hep bir darbe sever kitle var olmuştur.

Demokrasiden, özgürlükten, barıştan rahatsız olan bu kesim ne zaman işler istediği gibi gitmezse, hemen sivil ve askeri darbecileri göreve çağırırlar.

Ellerindeki güç ve yetkinin kaybolduğunu, statülerinin yok olduğunu gören militarist güçlerin darbe özlemlerini anlamak mümkün de, hem demokrat, ilerici ve dahi sosyalist olduğunu söyleyip hem de 12 Eylül faşist generallerinin yargılanması için verilen mücadeleyi küçümseyen, yok sayan ve hatta engellemeye çalışanlara ne demeli?

Bu yaptıkları yetmezmiş gibi, 12 Eylül mağdurlarının çektiği acıları, bu uğurda verdikleri mücadeleyi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Çünkü onlar, aylarca gözaltında tutulup, her an sorguya götürülüp işkence yapılmasını beklerken nasıl karnına kramplar girer insanın, bilmezler.

Hemen yanı başınızdaki hücrede kadınlara işkence yapılır, taciz ve tecavüze uğrarken çıkardıkları yeri göğü inleten çığlıkları duymadılar ki!

Dört metrekarelik bir hücrede dokuz kişi nasıl kalır bilmeyenler, bir kez karakolda ifadeleri alındığında kahramanlık öyküleri anlatırlar.

İşte bu sözde solculara bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.

- 2 milyona yakın insan gözaltına alınmış

- En az bu kadar insan fişlenmiş

- 230 bin kişi yargılanmış

- 210 bin dava açılmış

- 300 kişi cezaevlerinde,

- 171 kişi sorgu ve işkenceler sırasında yaşamını yitirmiş

- 10 bine yakın işkence soruşturma ve davası

- Gazeteciler 3 bin 315 yıl ceza almışlar

- 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılmış

- 388 bin kişinin pasaportuna el konulmuş

- 7 bin kişi için idam istenmiş, 5 bin 517 kişiye idam cezası verilmiş, 50 kişi idam edilmiş.

Özetle bu ülkede yaşayan her aileden mutlaka bir ya da birkaç kişi mağdur edildi.

Kuşkusuz bu acıları çekmeyenler, niye çıkar bu mağdurların çocukları anlamsız bir savaş uğruna dağlara, anlayamazlar.

Anlamadıkları için de 6 köylüyü karakolda öldürüp, bir uzman çavuşu kalorifer kazanında yakanları, yaktıranları kahraman gibi gösterip, bizleri yönetmeleri için seçerler, görevlendirirler.

12 Mart'ta gencecik 4 fidanın darağacına gönderilmesine neden olan, Ziverbey'de devrimcileri işkencelerden geçirenleri toplantılarında onur konuğu yaparlar.

Bizim derdimiz 12 Eylül darbesi sırasında görev yapan 5 zavallı paşayla değil.

Bizim asıl derdimiz, her on yılda bir bu ülkeyi cehenneme çeviren emperyalist güçlerin yerli işbirlikçileri ve onlara koşulsuz biat eden her soydan, her boydan darbeci zihniyettir.

Bu zihniyet ayrımsız tüm siyasi partilerin içinde, üstelik de çoğunda yönetici görünümünde karşımıza çıkarlar.

Onlar tek adamlığa, totaliter yönetimlere karşıdırlar ama kendi bulundukları yerlerde de demokrasiyi  istemezler. Daha doğrusu, kendileri için demokrasi isterler.

Barış ve demokrasi mücadelesinde kaç yiğit insan öldürüldü, bunların umuru değil elbet.

17 bin faili meçhulü ve onları yok edenleri de hatırlamaz bu tuzu kurular.

Berfo Ana'nın, ölümüne kadar yanlarında olduğu "Cumartesi Anaları"nı niye coplar polisler, niye biber gazı sıkarlar yaş kalmamış gözlerine?

FETÖ'cülerin kurduğu kumpaslar nedeniyle mağdur olan apoletlilere sahip çıkanlar, emir kulu rütbesiz askerlere, öğrencilere niye sahip çıkmazlar?

Nedendir, bu aymazlık, bu vicdan yoksunluğu?

Ve gözlerdeki bu sır perdesi, bu acımasız nefret, bu kin niyedir?

12 Eylül'de milyonlarca insana baskı, zulüm yapan, işkenceler uygulayan yalnızca o ölüp giden paşalar değildi elbet. Diyarbakır cezaevinin dili olsa da anlatsa!

Yani demem o ki, iyi niyetli, vicdan sahibi, yurdum insanı;

O insan kanından beslenen canavarlar; kimi yerde cezaevi müdürü, kimi yerde bürokrat, kimi zaman belediye başkanı, çoğu zaman etkili ve yetkili bir bürokrat ya da en fenası kimi yerde bir örgüt lideri olarak çıkar karşınıza.

Bu canavarların canına kıydığı, yok ettiği, mağdur ettiği tüm barış ve demokrasi şehitlerini unutturmayalım. Fırsatını bulsa bizim de varlığımıza kasteden bu canavarları da unutmayalım.

 

Ayhan ONGUN

Gazeteci-Yazar

12 Eylül 2018/BODRUM

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.