Oyuna girmeden sonuç alınmaz

01 Mayıs 2013 00:49 / 1144 kez okundu!

 


Toplumsal yaşam içinde oynanan tüm oyunlarda oyuncular, hakemler, takım koçları ve bir de izleyenler vardır.

Ancak oyunun sonucunu her koşulda oyuncular belirler.

Sonucu değiştirmek ya da oyuna müdahale etmek istiyorsanız, yeni oyuncuları oyuna sokar, taktik değiştirir, kimi salon oyunlarında olduğu gibi mola isteyebilirsiniz.

Ama her durumda sonuç almak için mutlaka oyuna girmeniz gerekiyor.

Ne hakem, seyircinin yaptığı ateşli tezahürata göre, ne teknik adamların bilgi ve becerisine, ne de sahanın durumuna göre karar vermeyeceği için sonuçta sahaya çıkıp, doğru takım tertibi, koşullara uygun taktik ve motivasyonla, iyi oynayan kazanacaktır.

Son günlerde yaşanan olayları ne bir oyun olarak görebiliriz, ne de taktikle, takım tertibiyle, ya da koşullarla izah edebiliriz.

Türkiye’nin tarihinin yeniden yazıldığı şu günlerde, ülkesine ve yurttaşlarına karşı sorumluluk duyan, demokrasi ve barıştan yana olan herkesin bu sürece katılması ve katkı koyması gerekiyor.

Aksi halde AK Parti tek kale oynayacağı maçın sonucunu hepimize tescil ettirecektir.

Ülkemizi otuz yıldır meşgul eden, kırk bine yakın insanın hayatına mal olan terör belasından kurtaracak bir sürece; “ama, fakat, lakin, neyin karşılığı “ gibi bahanelerle karşı çıkmak, sonunda barışa karşı durmaktır.

Buna hangi makul, mantıklı gerekçelerle, hangi mahcup bahanelerle karşı çıksanız da bu ülkede toplumun büyük çoğunluğu, barış sürecine destek veriyor.

Kuşkusuz terörden ve kaos ortamından beslenenler, ülkeye barış gelsin istemezler. Ancak adı barış olunca da doğrudan karşı çıkamadıkları için de; ya görüşmelerin yöntemi üzerinden, ya akil insanları itibarsızlaştırarak süreci baltalamaya gayret ediyorlar.

Günümüzde hala varlığını sürdürmeye çalışan ittihatçı zihniyet, son bir çırpınışla bir dolu provakasyonlara da yönelecektir.

Umarım 1 mayıs kutlamalarını böyle bir amaca yönelik provake etmeye kalkmazlar.

Kimi bölgelerde Akil insanlar grubuna yapılan çirkin saldırı ve tacizleri kimlerin tezgahladığını da artık herkes biliyor.

MHP, İşçi Partisi, TKP gibi tüm referansları ulusalcılık üzerine kurulmuş partiler için söyleyecek sözüm yok. Onların barış sürecine destek vermelerini beklemek eşyanın tabiatına aykırı.

Her ne kadar içerisinde ulusalcı, gelenekçi damardan beslenen geniş bir kitle olsa da CHP'nin kurumsal olarak, barış sürecine hangi gerekçeyle olursa olsun karşı durması anlaşılır bir durum değil.

CHP içerisindeki değişimden yana yenilikçi kanadın artık sessizliğini bozup, sosyal demokrasinin evrensel değerlerini savunmasının tam da zamanıdır.

Aksi halde parti içerisinde denge siyaseti uygulamaya çaba gösteren Kılıçdaroğlu, statükocuların, vesayet özlemcilerinin, Demirel kontenjanından partiye monte edilmiş Ergenekoncuların kuşatması altında kalacaktır.

Öte yandan, devrimci olduğunu iddia eden kimi eski sosyalist geleneklerden gelen kişi ve grupların; konu barış olunca içine düştükleri durum, gerçekten çok dramatik, içler acısı.

Gerek İmralıdan ve Kandilden gelen mesajlarda, gerekse BDP'nin yaptığı “Barış sürecine ilişkin hükümetle bir pazarlık yok” açıklamasına rağmen, işi yokuşa sürüp, muhatapları samimiyet testine tabi tutmanın kendisinin aslında samimiyetle ilgisi yok.

Şimdi gelinen noktada, iktidar ne demiş, BDP nasıl davranmış, PKK'nın niyeti neymiş, Akil İnsanlar kimlerden oluşmuş gibi yapay soruların ardına sığınıp, barış sürecini sekteye uğratmak, kime, ne yarar sağlayacaktır?

Aylardır tek bir cenaze gelmemiş olması, terörün sona ereceği ihtimali ve sonunda hepimizin beklediği barışın yerleşecek olması umudu kimleri, niye rahatsız eder?

Ben kendi adıma, barış umudunu, terörün bitebileceği ihtimalini; topluma şırınga edilmek istenen şeriat ve bölücülük korkularından çok daha fazla önemsiyorum.

Düne kadar, alanlarında kendilerini kanıtlamış, düşünen, sorgulayan, yazan ve ortak paydaları barışı istemek olan Akil insanları, salt bu proje AK Parti iktidarı döneminde gerçekleştiriliyor diye bir anda neredeyse vatan haini gibi göstermeye çalışanlara karşı; toplumun duyarlı insanlarının biraz daha insaflı, vicdanlı ve akılcı davranmaları, bu tür karalamalara karşı dikkatli olmaları gerekmiyor mu?

Barış olmadan demokrasi olmayacağı gibi, demokrasi olmadan da barışın kalıcı olması mümkün değildir.

Hükümetin de barış süreci devam ederken demokratikleşme konusunda üzerine düşeni yapması gerekiyor.

Barış; tüm toplumda, iktidarı, muhalefeti, Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si, Ermeni’si, Rum’uyla hepimizin, özlemle beklediği bir olgu, bir demokrasi projesidir.

Hangi gerekçeyle olursa olsun, barış sürecine karşı çıkanları gün gelecek, tarih ve toplumsal hafızalarımız mutlaka bir yerlere not edecektir.

O zaman söylenecek tek söz kalıyor.

BARIŞ, HEMEN ŞİMDİ!


Ayhan ONGUN
Gazeteci-Yazar

30.04.2013, BODRUM


Son Güncelleme Tarihi: 04 Mayıs 2013 11:08

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.