Ortalık toz duman, Türkiye nereye gidiyor?

26 Şubat 2014 15:31 / 1213 kez okundu!

 

 

Son günlerde ayyuka çıkan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının ardından şimdi de kaset ve dinlemelerle ortalık toz duman oldu.

On binlerce insanın dinlendiği, binlerce insanla ilgili kasetlerin hazırlandığı bir ülkede insanların devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına, özellikle de hukuk sistemine güvenmesi söz konusu olabilir mi?

Özellikle de en son ortaya çıkan, başbakanla oğlu Bilal arasındaki telefon görüşmeleri gündeme bomba gibi düştü.

Çok ince ayrıntıların bile yer aldığı bu konuşma gerçek midir, yoksa iktidar çevrelerinin iddia ettiği gibi montaj mıdır, şu aşamada bir şey söylemek mümkün değil. Ancak bundan daha önemli ve tehlikeli olanı; gerçek ya da montaj, bunların yapılabiliyor olması.

Bir ülkede iktidara rağmen, iktidarın aleyhinde dinlemeler yapılabiliyor, bunun için yargı kullanılıyorsa; asıl sorun bu yapılan yolsuzluklardan çok hukuksuzluğun, pervasızlığın bu boyutlara ulaşmış olmasıdır.

Olaylara iktidar açısından baktığımızda; yargıda, bürokraside, HSYK da, Anayasa Mahkemesinde, emniyette, YSK da her türlü değişikliği yapıp, sonra dönüp bunlardan şikayetçi olan iktidar, ne kadar inandırıcı olabilir?

 Muhalefet açısından baktığımızda; tüm seçim politikalarını iktidarın tüm kurumları ele geçirdiği üzerinden yapıyor.

Bu nasıl bir çelişkidir?

Sözü edilen kurumlar, muhalefet tarafından da, iktidar tarafından da yanlı oldukları iddiasıyla itibarsızlaştırılıyor.

İşte asıl önemli olan da budur. Ülkenin geleceği açısından vazgeçilmez saydığımız kurumlar bu kadar çok itibarsızlaştırılır, halkın gözünde güvensiz konuma getirilirse; iktidarda kimlerin olduğunun ne önemi var!

Eğer ses kayıtları gerçekse, hükümetin bir gün bile iktidarda kalması düşünülemeyeceği gibi, yok gerçek değil de iktidarı düşürmek için hazırlanmış bir komploysa bu çok daha tehlikeli bir durum.

Cumhuriyet tarihinin en güçlü iktidarlarından biri olarak bilinen Özal hükümeti döneminde bile, Keçecilerin anılarında yazdığı gibi devlet meseleleri konuşulacağı zaman denize açılmak, görüşmeleri orada yapmak zorunda kalmaları, o zaman bile dinlemelerin var olduğunu gösteriyor.

Şimdilerde de vesayet sistemiyle en açık mücadeleyi sürdüren AK Parti iktidarı, kendisinin ortaya çıkarması gereken bürokrasideki derin yapılanmayı halka şikayet etme aczine düşüyor.

Dinleme ve fişleme gibi hukuk dışı uygulamalar elbette kabul edilebilir bir durum değildir. Ancak yasal olmasa da bu kasetlerde sözü edilen iddiaları da hiç kimsenin görmezden gelme hakkı yoktur.

Daha da önemlisi, devlet kurumları kimi derin yapılar tarafından böylesine kuşatılmış ve bu karanlık güçler cumhurbaşkanı da dahil, herkesi dinleme, elde ettikleri bilgileri medyaya servis etme cesaret ve pervasızlığını gösterebiliyorsa, bu nokta sözün bittiği yerdir.

Muhalefetin, yönetime gelebilmek için iktidarla mücadele etmesi siyaseten doğru olandır ama iktidarda kalabilmenin yolu da devletin içine sızmış bu derin yapılarla da mücadele etmek olmalıdır.

Aksi halde AK Parti iktidarına zarar veriyorlar diye, bu tehlikeli ve yasadışı uygulamaları yapanlara hoşgörüyle yaklaşmak ya da cemaat örneğinde olduğu gibi, işbirliği yapmak, kimseye yarar sağlamayacaktır.

İktidardan hesap sormak, iddiaları araştırmak elbette muhalefetin görevidir.

Bu konuları ısrarla takip etmek, adil bir yargılanmanın gerçekleşmesini sağlamak bir yana, muhalefetin yapması gereken en önemli işlerden biri de devlet kurumlarının bu tür şaibelerden kurtarılması için çaba göstermek olmalıdır.

Yoksa; yargısı, yürütmesi, yasama organı yıpranmış, halkın nezdinde güvenini yitirmiş bir devleti yönetmeye kimsenin gücü yetmez.

Bu durumda şimdi asıl iş başbakana düşüyor.

“Bu ses kayıtları montajdır, halkımız bunu yutmaz” diyerek işin içinden çıkamaz.Bu iddiaların gerçek olduğunun ispat edilmesini beklemek yerine, montaj olduğunu kendisinin ispat etmesi daha kolaydır.

Tüm devlet olanakları, teknolojinin bütün imkanları elinde olan Erdoğan, bunu yapamazsa iktidarını sürdürmesi olası değildir.

Halkın doğru bilgi alma hakkını elinden alan, belli çevrelerin çıkarları doğrultusunda yayın yapan medyanın da en az iddiaların muhatapları kadar, dönüp kendini sorgulaması ve etik kuralları gözden geçirmesi zorunlu hale gelmiştir.

Kurum ve kurulları yozlaşmış, hukuk sistemine güven kalmamış, ekonomisi iflas etmiş, itibarı sıfırlanmış bir devletin yönetimi kimde olursa olsun, sonuçta bu durumdan halk zarar görecektir.

 

Ayhan ONGUN

Gazeteci-Yazar

25.02.2014/ İstanbul

 

Son Güncelleme Tarihi: 26 Şubat 2014 23:55

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.