Çözüm sürecine mecburuz

20 Kasım 2014 02:15 / 1151 kez okundu!

 

 

Başbakan Davutoğlu; tüm engellemelere, güçlüklere rağmen çözüm sürecinde kararlıyız derken, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’dan ilginç bir açıklama geldi.

“Çözüm sürecine mahkum da değiliz, mecbur da!”

Son günlerde yapılan çelişkili açıklamalardan biri de Arınç’ın bu açıklamasıydı.

Bu açıklamayı, Bülent Arınç’ın kişisel görüşüdür diye geçiştiremeyiz. Çünkü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı basın toplantısında, Hükümet sözcüsü sıfatıyla yaptı bu açıklamayı.

Bu açıklamadan iyimser bir yaklaşımla şöyle bir anlam da çıkarmak mümkün olabilir.

“Bizim sırtımızda yumurta küfesi var diye ha bire yolumuza taş koyup durmasınlar, mecbur kalırsak küfeyi sırtımızdan atabiliriz.”

Son günlerde çözüm sürecine zarar verecek, en azından zaafa uğratacak, geciktirecek olaylar ve muhalefetin yoğun baskısı karşısında bunalan iktidarın bu konudan duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi şeklinde bir şikayet ya da serzeniş olsa anlarım da, kamuoyunun motivasyonunu bozacak, barış karşıtlarının iştahını kabartacak bu tür açıklamalar yapmaya Arınç da dahil, kimsenin hakkı yoktur.

Çevremizde gelişen sıcak çatışmalar ve bunlara karşı alınan tutum, takınılan tavır ve siyasilerin yaptığı açıklamalar zaten yeterince kafa karıştırıyor.

Şimdi de “çözüm sürecine mahkum değiliz” türünden açıklamalar yaparak, toplumda henüz filizlenen barış ve huzur umudunu söndürmeye kalkmak, üstelik de bunu iktidar adına yapmak, hiç de doğru bir yaklaşım değildir.

Ülkeyi yöneten siyasi irade olarak “biz çözüm sürecinden vazgeçiyoruz, bildiğimiz yolda yürüyeceğiz” de diyebilirsin.

Ama çözüm süreci üzerinden tüm politikalarını belirleyip, toplumdan bu gerekçeyle destek ve kredi alıp, sonra da “çözüm sürecine mahkum değiliz” demek, iktidarın şu ana kadar yaptığı her şeyi inkar anlamına gelir.

Kaldı ki; çözüm süreci ve ardından beklediğimiz barış ortamı bir mahkumiyet değil, aksine bir özgürlük projesidir.

Şu ana kadar AK Parti'ye, kendi sabit oyları dışında verilen tüm destek, çözüm süreci, demokratik açılım, vesayetin her türüyle verilecek mücadele, yeni, sivil bir anayasa vaadi nedeniyle verilmiştir.

Bu ülkede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak bizler çözüm sürecine mecburuz.

İktidar olarak sizlerin de bu projeden vazgeçmek, geciktirmek ya da askıya almak gibi bir lüksünüz olamaz.

İktidarın komşuluk ilişkileri, izlediği dış politika, muhalefeti yok sayan, diyaloga kapalı tutum ve davranışları eleştirilebilir.

Ancak muhalefetin de bu konulara ilişkin net bir yaklaşımı, somut bir politikası olduğunu söylemek pek mümkün değil.

Suriye konusunda mahcup tavırlarla Esad destekçiliğini sürdüren, oradan gelen sığınmacıları potansiyel hırsız, terörist, kadınlarını fahişe olarak gören bir ulusalcı zihniyet, Türkiye üzerinden oynanan karanlık oyunları görmezden gelip, durumdan vazife çıkararak siyasi rant elde etmeye çalışan bir muhalefetin varlığı, iktidarın daha sorumlu davranmasının önündeki en büyük engel olarak duruyor.

Irak'da, Suriye'de yüz binlerce masum insan katledilir, milyonlarca insan ülkelerini terk etmek zorunda kalırken; yapılabilecek her türlü yardıma ihtiyaç varken, bu durumda bile siyasi kaygılarla egemenlik alanını genişletmeye çalışan, zaferi paylaşmak yerine, yenilgiye razı olan milliyetçi ve şoven yaklaşımlarla çözüm sürecinin sağlıklı yürümesi elbette çok kolay olmayacak.

Buna rağmen, gerek demokrasi güçlerinin, gerekse AK Parti iktidarının çözüm sürecini sürdürmek ve sonuçlandırmaktan başka bir alternatifi ve çözüm olanağı yoktur.

PYD’nin Kobaniye destek konusunda; Özgür Suriye Ordusu ve Peşmerge güçlerinin yardım talebine bu bölgedeki egemenlik alanını yitiririm endişesiyle karşı durması, ayak sürümesi ne kadar saçma ve anlamsız bir tutumsa; sokak olaylarını gerekçe göstererek, iktidarın; özgürlükleri kısıtlama pahasına, güvenlik önlemlerine yönelmesi de, muhalefetin tavrını bahane ederek çözüm sürecine ilişkin moral bozucu açıklamalar yapması da, o denli yanlış ve tehlikelidir.

Gerek Ana muhalefet partisi olarak CHP’nin, gerekse mecliste temsil edilen diğer partiler; MHP ve HDP’nin; yalnız ülkemizi değil, geniş bir coğrafyayı ilgilendiren bu sıcak gelişmeler karşısında, tavırlarını; sosyal ve siyasi projelerini; iktidarın muhalefeti yok sayan tavırlarına rağmen kamuoyuyla paylaşmaları, sorumlu ve sonuç alıcı bir muhalefet anlayışına yönelmeleri gerekmektedir.

Aksi halde, iktidarı köşeye sıkıştıralım derken, asıl kendileri köşeye sıkışacak, toplumda zaten var olan güven bunalımının etkileriyle, iktidar alternatifi olma umutlarını tamamen yitireceklerdir.

Oysa bugün, Türkiye’nin her zamankinden çok daha fazla, güçlü bir muhalefete ihtiyacı vardır.

Topluma güven veren sosyal ve ekonomik projeler, halka dokunan, yurttaşların anlayabileceği gerçekçi politikalar üretmeden, üstenci, kibirli tavırlardan vazgeçmeden, halk iradesine güvenmek yerine dış güçlerin desteği ve vesayetçi sistemin olanaklarını kullanma alışkanlığını bırakmadan siyaset yapmayı sürdürürseniz, daha çok uzun süre beğenmediğiniz bu iktidarın bu ülkeyi yönetmesine razı olmak durumunda kalırsınız.

O zaman da Bülent Arınç çıkıp meydan okurcasına, “çözüm sürecine mahkum değiliz” deme hakkını kendisinde görür.

İktidar kimi zaman geri vitese taksa da, muhalefet içinde kimi kesimler, açık ya utangaç tavırlarla çözüm sürecine karşı çıksa da, ülkemizde terörün sonlanması, yüreklerimize yeniden ateş düşmemesi, barış içinde bir arada, eşit yurttaşlık temelinde yaşayabilmenin yolu çözüm sürecinden geçmektedir.

Kim ne derse desin, barış isteyen bizler; “çözüm sürecine mecburuz”.

 

Ayhan ONGUN

Gazeteci-Yazar

28.10.2014/ BODRUM

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.