Türkiye Batı'ya sığınmacı akınının yolunu tıkamamalı!

11 Eylül 2018 10:35 / 938 kez okundu!

 

 

Uluslararası ilişkilerde zeminin ne kadar kaygan ve devletlerin uluslararası ilişkilerde nasıl arsızca kaypak olduğunun son delillerini İdlib’e ilişkin gelişmeler sunuyor. “Gelişme” dedim ama “gerileme” demek daha uygun düşerdi. Zira yaşananlar ve yaşanması beklenenler Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün daha bir yılı biraz aşkın bir süre önce Astana Anlaşması ile kararlaştırdığı ve kısmen hayata aktardığı kararlardan geri dönme, hatta tamamen vazgeçme anlamına geliyor. Sadece ABD’yi eleştirmeyelim, Rusya ve İran da en az onun kadar ilkesiz.

 

****

 

Türkiye Batı’ya sığınmacı akınının yolunu tıkamamalı!

 

Uluslararası ilişkilerde zeminin ne kadar kaygan ve devletlerin uluslararası ilişkilerde nasıl arsızca kaypak olduğunun son delillerini İdlib’e ilişkin gelişmeler sunuyor. “Gelişme” dedim ama “gerileme” demek daha uygun düşerdi. Zira yaşananlar ve yaşanması beklenenler Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün daha bir yılı biraz aşkın bir süre önce Astana Anlaşması ile kararlaştırdığı ve kısmen hayata aktardığı kararlardan geri dönme, hatta tamamen vazgeçme anlamına geliyor. Sadece ABD’yi eleştirmeyelim, Rusya ve İran da en az onun kadar ilkesiz. İdlib diğer üç yerle birlikte çatışmasızlık bölgesi ilân edildiğinde Rusya-İran destekli Esed rejiminin ülkenin güney ve güneydoğu bölgelerinde şimdiki gibi tam hâkimiyeti yoktu. Suriye’nin kuzeybatısının çatışma dışı tutulması hem Esed ordusunun hem de bölgesel emperyal güçler olarak Rusya ve İran’ın elini rahatlattı. Dikkatini ve gücünü güneyde teksif etmesine fırsat sağladı. Şimdi Şam rejimi buralarda tam olarak egemen.

Tuhaf bir şekilde, Suriye’nin güneyinden ve güneydoğusundan sökülen silahlı gruplar, ABD’nin de isteği ve yardımıyla, İdlib’e yerleştirildi. Yani İdlib bilerek ve isteyerek silahlı grupların yoğunlaştığı bir yer hâline getirildi. Şimdi Rusya hangi maddî temele dayandırdığı belli olmayan tehditler gerekçesiyle İdlib’de statüyü değiştirmek istiyor. Sivil zaiyata da yol açan hava bombardımanlarına başladı bile. Esed ordusunun da karadan bölgeye girmesini istiyor. Türkiye ile stratejik ortaklığını Türkiye’nin kendisine hizmette kusur göstermemesi olarak yorumlayan “kadim dostumuz” ABD ise, Esed’in İdlib saldırısına PKK/YPG’yi de ortak etme çabası içinde.

İdlib’te 4 milyona yakın insan yaşıyor. Hem savaşın olağan kötülükleri hem de Esed rejiminin ve müttefiklerinin (yani Rusya, İran ve PKK/YPG’nin) vahşiliği göz önüne alındığında, İdlib’de saldırının bir katliama yol açmaması ve drama dönüşmemesi imkânsız. Türkiye haklı olarak bunu vurguluyor. Başka bir çözüm bulmanın, en azından saldırıyı ertelemenin yollarını arıyor. Ancak, Türkiye’nin, siyaseten ne kadar başarılı olursa olsun, İdlibe’e saldırıyı tek başına önleyemeceği açık.

İdlib’e saldırı, Türkiye ile sınır olmasından ve Türkiye’nin fevkalâde insanî, ahlâkî, destansı sığınmacı politikasından dolayı Türkiye’yi öncekilerden daha ânî ve daha yoğun bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya bırakacaktır. Türkiye’nin böyle bir akınla maddî ve manevî olarak baş etmesi imkânsıza yakın. Bu yüzden, Türkiye, AB ile yaptığı anlaşma da dâhil olmak üzere, sığınmacılara yönelik politikasını gözden geçirmek zorunda. Başka bir deyişle, yeni bir sığınmacı akınının yaratacağı yüksek maliyeti başka ülkelerle paylaşmanın yollarını aramaya mahkûm. 

Şüphesiz, her ülke Suriye kaynaklı sığınmacılar sorunuyla cebelleşmiyor. Rusya’da hiç sığınmacı yok. İran’da da. Ürdün ve Lübnan haricindeki Arap ülkelerinde de. Zaten sığınmacılar da buralara gitmeye çalışmıyor. Ana rotaları Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa. Türkiye AB ile yaptığı, bana göre hem ahlâkî olarak yanlış hem de maddî olarak hayalci -yani boşuna sığınmacılar meselesinde AB ile masraf paylaşmayı ve AB’den üyelik sürecinde daha iyi muamele görmeyi uman- anlaşmayla, sığınmacıların harekât güzergâhını Türkiye’de sonlandırmak istedi. Bu bir hataydı. Şimdi hatadan geri dönülmeli ve yaklaşan ağır problem de düşünülerek yeni bir sığınmacı politikası belirlenmeli. 

Uluslararası hukuka göre haklı ve meşru sebeplerle başka ülkelere kaçmak zorunda kalan kimselere her ülke kapısını açmak zorunda. Bir ülkeden geçerek bir başka ülkeye gitmek isteyenleri engellemek de uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı. Bu şartlar altında Türkiye’nin ne yapması gerektiği belli: Kapılarını potansiyelsığınmacılara açmak ve gelen sığınmacıların ülke dışına çıkmasını engellememek. Bu yapılırsa İdlib’ten gelecek ve daha önce bir şekilde gelmiş sığınmacıların bazıları Avrupa’ya gitmek üzere harekete geçecektir. Türkiye bunu engellememeli, hatta teşvik etmeli. Ancak bu şekilde Türkiye yükünü hafifletebilir ve Avrupa’nın ve onun üzerinden başka ülkelerin -örneğin ABD’nin, Rusya’nın- problemin boyutlarını daha iyi idrak etmesi sağlayabilir. Nitekim, Almanya’nın son günlerde Türkiye’ye karşı sergilediği “göz yaşartıcı” muhabbetin arkasında bunun vuku bulabileceği korkusu var. Alman Dışişleri Bakanı koştura koştura Türkiye’ye bu konuyu görüşmek için geldi. Merkel’in ağzından bugünlerde dökülen bal damlalarıTürkiye’yi müstakbel mülteci akınına karşıset olarak kullanma arzusundan kaynaklanıyor.

Bırakın gelmiş ve gelecek Suriyeli sığınmacılar nereye gitmek istiyorlarsa oraya gitsinler, nerede kalmak istiyorlarsa orada kalsınlar.

 

Atilla YAYLA

gazeteyeniyuzyil.com

11.09.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.