Yoksuldan bihaber CHP’li Belediye

21 Eylül 2011 21:00 / 1882 kez okundu!

 


Ülkenin barış, özgürlükler, demokrasi gibi sorunlarının yanında işsizlik, pahalılık, yoksullaşma, paylaşım adaletsizliğinin yarattığı mağduriyetler de atlanmamalı. Kentlerde yaşayan yoksulları en çok ilgilendiren gider kalemlerinden birisi de ulaşım. İzmir’de yoksulları yakından ilgilendiren ulaşım davaları yürütülüyor ve İzmir Büyükşehir Belediyesi toplu ulaşıma ilişkin alınan yargı kararlarını takmıyor, İzmir’de buna ses çıkaran yok. İzmir’in kent yaşamı ve politik yaşamı açısından sorgulanması gereken bir durumla karşı karşıyayız.

İşin öyküsünü kısaca anlatalım;

2009 yerel seçimlerinde İzmir Büyükşehir Belediyesini yine CHP kazandı, adayı Aziz Kocaoğlu yüzde 56 gibi yüksek bir oy oranıyla yeniden Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. İzmir’in 2009 Yerel seçimlerinin bir diğer özelliği “İzmir’i özgür, demokratik ve hepimizin olan, yaşanılası bir kent yapacağız” sözüyle yola çıkan, emekten, demokrasiden barıştan yana partiler ve siyasal yapılarla bireylerin oluşturduğu Birlikte Başaracağız Platformu’nun ortak adaylarının da seçime katılmasıydı (1) Adayları seçimi kazanacak sonucu elde edemese de Platform seçimden sonra kente dair ortak çalışmalarını sürdürdü. Bunlardan en önemlisi; 1 Haziran 2009’dan itibaren su ve toplu ulaşım hizmetlerine yapılan yüksek zammın geri kaldırılması çalışmalarıydı. “İşimiz İzmir gücümüz İzmir” sloganıyla seçimi kazanan CHP’li yerel yönetim, daha üç ay geçmeden toplu ulaşıma % 50’lere varan, suya da % 20’nin üzerinde bir oranda zam yapmıştı, Birlikte Başaracağız Platformu, bu zamları İzmir’in gündemine taşıdı, kamu hizmeti kavramını tartıştırdı, aynı zamanda zamların iptali için davalar açtı. Davalarda her iki zam kararı hakkında, önce yürütülmesinin durdurulması ardından iptali kararları alındı. Su zammının iptalinin gerekçesi yasal yetkisi olmayan İzsu Yönetim Kurulu tarafından alınmış olmasıydı, karardan sonra bu kez aynı zam kararı Genel Kurul tarafından alındı. Yaklaşık beş ayda alınan fazla su bedelleri, faturalardan mahsup edilmek suretiyle ilk mahkeme kararı yerine getirildi. Toplu ulaşım zammına ilişkin yargı kararları ise ısrarla uygulanmadı. Alanında örnek oluşturacak nitelikteki İzmir 2.İdare Mahkemesi’nin kararında “…idareye verilen toplu ulaşım bedelini belirleme yetkisinin kamu yararı, hizmet gerekleri, devletin sosyal niteliği, hakkaniyet, objektif ölçüler gibi temel hukuk ilkeleri dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği, buna karşın dava edilen zam kararlarının hukuka, hakkaniyete, külfetlerin adil dağıtılması ilkesine ve kamu yararına aykırı olduğu…”na hükmedildi. Karar üzerine 27 Aralık 2009 tarihinde, İzmirlilerin toplu ulaşımı en az kullandığı bir Pazar günü, yalnızca bir günlüğüne mahkemenin kararın gereği yerine getirildi, ertesi günü 28 Aralık 2009 sabahı ise mahkemenin yürütmesini durdurduğu tarifenin de üzerinde yeni tarife uygulamaya konuldu. İzmirlilerle alay eden, yargı kararının arkasından dolanan bu zam kararı da mahkemeden döndü. Platformun açtığı dava sonunda İzmir 1.İdare Mahkemesi 07/03/2011 tarihli kararı ile “mahkeme kararının umursanmadan zam yapıldığı”na karar verdi. Bu son karar İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından ‘yürütmeyi durdurma istemli olarak’ temyiz edildi. Danıştay 8.Dairesi 17.08.2011 tarihli kararıyla ulaşım zammını iptal eden mahkeme kararının yürütmesinin durdurulması istemini reddetti. Bu şekilde, İzmir’de toplu ulaşım ücretlerinin (tam bilette 1.35 TL.den 1.55 TL.ye çıkartan) zamlandırılmasını iptal eden mahkeme kararının uygulanması konusundaki tüm tereddütler ortadan kalktı. Buna karşın, İzmir’in CHP’li yerel yönetimi mahkeme kararını uygulamaya yanaşmıyor, yokmuş gibi davranıyor ve zam yapmaya devam ediyor, 1 Aralık 2010 tarihinden geçerli olmak üzere % 6 ila %13 arasında zam yapıldı, buna ek olarak 1 Ağustos 2011 tarihinden itibaren 5 kuruşluk daha zam yapıldı.

Bu olayın iki boyutu var, birincisi yargı kararını uygulamayan idari uygulamaların tekrarı niteliğinde olması ki, AKP’li olsa da CHP’li olsa da bunun değişmediğini, hukuk devleti kavramına hukukun üstünlü değerine iki partinin yaklaşımının farklılık göstermediğidir. Bir diğeri ve her iki partinin ekonomik politikaları ve kamu hizmeti politikalarının çok benzeştiği.

Anayasa’da devletin biçimi Sosyal Hukuk Devleti olarak tanımlanmış, yargı kararlarının idareler tarafından değiştirilemeyeceği, gecikmeksizin uygulanmak zorunda olduğu, İdari Yargılama Yasasında da kararın uygulanması süresini en geç 30 gün olarak düzenlenmiş. Buna göre; idarenin işlem ve eylemlerinin hukuksal denetimini sağlayan yargı kararlarının uygulamayan bir devlet yapısının hukuk devleti ile alakası olmaz, hukukun üstünlüğü ilkesinden söz edilemez. Yazıya konu olayda da İzmir Büyükşehir Belediyesi hukukun üstünlüğü ilkesini umursamıyor, hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirmiyor.

Diğer yandan, söz konusu yargı kararları, kente yaşayan çoğunluğun, yoksulların, dar gelirlilerin yararına olan, onların kent yaşamına katılmasını kısmen kolaylaştırabilecek nitelikte. Bu yönüyle olayın bir de toplumsal yönü var. Yoksulların, dar gelirlilerin hayatını kolaylaştıran, ekonomik eşitsizliklerin giderilmesine kısmen katkısı olan bu mahkeme kararlarının uygulanıp uygulanmamasının başka bir anlamı olsa gerek. Ekonomik mağdurların yararına olan kararı uygulamamak var olan eşitsizliğin devamını ve derinleşmesine yol açacaktır. Buna da sosyal ya da toplumcu yönetim denemez. İzmir yerel yönetiminin bu uygulamaları, CHP’nin ekonomik politikalarının sonuçlarının görülmesi açısından önemli bir laboratuar niteliğini almıştır. Bugün İzmir’de yaşayan bir asgari ücretlinin yalnızca işe geliş gidiş ulaşım gideri aylık ücretinin altıda birine ulaşıyor, buna yine büyükkentler içinde en pahalı su faturasını, beslenme, giyim, barınma, eğitim harcamalarını eklediğiniz zaman, İzmir’de yaşama şansı yoktur. Görünen o ki; CHP’li yönetimin, “herkesin kent yaşamına eşit katılımını sağlama” derdi yok, kent yoksullarının yaşadıkları yoksunluk umurunda değil.

Vahim olan, belediyenin hukuk tanımaz, yoksulu düşünmez tavrı karşısındaki ilgisizlik ve tepkisizliktir. Basının son zamanlarda ilgi göstermemesi nedeniyle İzmirliler gelişmelerden haberdar edilemiyor. Diğer yandan asıl kaygılandıran, İzmir’deki demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, siyasi partilerin ve diğer örgütlerin, kurumların üç maymunu oynamaları. Kente dair, ülkeye dair, dünyaya dair söyleyecek hep sözü olan örgüt, kurum temsilcilerinin bu konuda neden sesleri çıkmaz? İzmir’de zaman zaman “CHP’nin elindeki tek büyükşehir belediyesi yönetimini de yıpratmayalım, yoksa burayı da AKP alır” sözlerini duyarız. Suskunluğun nedeni AKP’nin işine yarar kaygısı olmasın? Yoksa başka başka kaygılar mı var ya da kent yoksullarını yakından ilgilendiren bu hukuksal kazanım onları ilgilendirmiyor mu? Mahkeme kararını uygulamayan şayet AKP’li Belediye olsaydı yine suskunluk olur muydu?

Son iptal kararından sonra, tarifeyi belirleyen Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) Başkanı Aziz Kocaoğlu’na ve diğer Genel Kurul üyelerine “kararı uygulayın, uygulamayarak suç işliyorsunuz” dedik. Aradan üç ay geçti, bir şey olmadı, üstüne üstlük 1 Ağustos’ta 5 kuruş daha zam yaptılar. Şimdi ne yapmalı? “AKP’nin değirmenine su taşıyorsunuz” suçlamasını umursamadan suç duyurusunda bulunalım mı, yoksa belediye AKP’li oluncaya kadar biz de susalım mı? Bize akıl verin.

(1) (İzmir’in Seçimi)


Arif Ali Cangı

21.09.2011

Son Güncelleme Tarihi: 28 Eylül 2011 14:13

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.