Yasını bile tutamadık

25 Ocak 2010 11:54 / 1644 kez okundu!

 


Sevgili kardeşimiz Hrank Dink’in öldürülmesinin üzerinden üç yıl geçti. Hrant’ı yaşarken koruyamadık, öldürülmesinin ardından yasını bile tutamıyoruz. Bakın oğlu Arat Dink ne diyor; “…bu ülkede insan babasına ağlayamıyor…”

Kader yine cilvesini bize yaşattı, onun ölüm yıl dönümünün bir gün öncesinde uluslararası şöhrete kavuşmuş tetikçimiz cezaevinden çıktı ve adeta Hrant’ın öldürülmesini unutturdu. Gazeteler, televizyonlar geceliği bin lira olan özel otel odalarında ağırlanan Mehmet Ali Ağca’nın Mesih olup olmadığını tartışıyor, mavi kazağının sırrını çözmenin peşindeler, ona film teklifleri yağıyormuş ne mutlu bize.

Hrant mı? O da kim ki; ayakkabısının altı delik öksüz bir Ermeni, üstelik hep barışı savunmuş, şöhrete ulaştıracak cinayet de işlememiş ve güvercin gibi öldürülmüş. Son yazısında kendisini “ürkek, bir o kadar da özgür bir güvercin”e benzetiyordu. Güvercin barışı simgeler, Hrant da ülkemiz için barışın simgesiydi, zenginliğimizdi ve ortak geleceğimizi kurma umudumuzun simgesiydi. Yazık ki; güvercinimizi yaşatamadılar, zaten yaşasaydı da cezaevine atacaklardı.

Aradan geçen üç yıllık süre içinde neler yaşanmadı ki; adliye koridorlarında ona saldıranlar, ağzından çıkan her sözcük için davalar açanlar Ergenekon sanığı oldular, tutuklandılar, kafes eylem planları ve saymakta zorluk çektiğimiz darbe planları ortaya çıktı. Bugün de “Fatih Camii’nin bombalanması, kendi jet uçağını düşürme de dahil akıl almaz provokasyonlar planlayan Balyoz darbe planı” Taraf Gazetesi’nin manşetinde.

"1915'de Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felaket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanı kabul etmeyen” binlerce kişi, bu adaletsizliği reddettiler ve kendi paylarına Ermeni kardeşlerinden özür dilediler. Özür dilenmesine bile tahammül gösterilmedi, özür dileyenlere saldırılar başladı, saldırı kervanına şaşırtan katılımlar oldu. (Evet, 'özür diliyorum...') Özür dileyenlerin yargılanmaları için savcılar, yargıçlar ellerinden geleni yaptılar, olağanüstü bir yol olan “kanun yararına bozma” sayesinde “özür” yargılanmaktan kurtuldu.

İzmir’de Kürtler taşlandı, Selendi’de Romanlar, Edirne’de solcular linçten zor kurtuldu. Yani kısacası, Rakel Dink’in dediği “bir bebekten bir katil yaratan karanlığı dağıtamadık”, Hrant’a saldıranlar kitlelilerin ruhunu teslim aldı.

Yasını tutamadık, katillerini ortaya çıkartamadık, tetikçilerinin Ağca gibi şöhret olmasını engelleyebilir miyiz bilmem ama halen “hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz”, “katileri tanıyoruz, adalet istiyoruz” diyen binlerce insanız, vicdanlarımızın sesini halen duyuyoruz ve adaleti aramayı sürdürüyoruz.

Hrant’ın öldürülmesinin ardından yazdığım ilk yazıda “…yapılan saldırı yalnızca Hrank Dink’e yapılmadı, farklı etnik grupların, farklı inançların yüzyıllardır var olduğu bu topraklarda birarada yaşama isteğine de kurşun sıkıldı…” demiştim. (Vurulan yalnızca Hrant Dink değil!)

Yaşananlar Hrant Dink’e sıkılan kurşunun hepimize sıkıldığını göstermiştir. O zaman, bu ülkede barış içinde özgürce yaşamak ve yaşatmak isteyenler, eşitlikten yana olanlar, vicdanlı olanlar kardeşliğin çığlığını yükseltmelidir.

Çocuklarımıza güvercinlerin ürkmeden, özgürce uçabileceği bir ülke bırakmak için bunu yapmak zorundayız.

Adalet arayan binleri, yüz binlere, yüz binleri milyonlara dönüştürmek zorundayız.



Arif Ali Cangı
20.01.2010


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.