TABİATINIZ KURUSUN

31 Ekim 2010 14:09 / 2537 kez okundu!

 


AKP Hükümeti’nin doğaya bakışı nasıldır? Sit kararını alan Koruma Kurullarına Başbakanı kızar, Çevre Bakanı laf eder, Kültür Bakanı susar. Çevre Bakanı, çevreyi unutur, kendisinin Barajların Bakanı olduğunu açıklar, çevre ve ekoloji mücadelesi verenlere hakaret eder, Başbakanı çevrecilerin daniskası olduğunu ilan eder.

Tabiatları bu, doğal varlıkları sermayenin paraya çevireceği kaynaklar olarak görürler. Bunun en çarpıcı örnekleri, Maden Yasası, Orman Yasası’nda yaptıkları değişiklikler, sonuncusu da 'TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI' Yasa Tasarısı, Başbakanı'ndan Bakanı'na tepkisini çeken “İkizdere doğal sit kararı” ertesinde seçimlere 8 ay kalmışken zaman ayarlı bomba gibi Meclise sunuldu.

Hükümetin güdümünde Kurullar

Tasarı ile Doğal Sit kavramından vazgeçiliyor, "Tabiat Varlıkları"nın tespiti, tescili görev ve yetkileri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’ndan alınıp Çevre ve Orman Bakanlığı'na devrediliyor. Bundan böyle tabiat varlıklarına ilişkin kararlar, bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yerine 16'sı bürokrattan oluşan 20 kişilik Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu (UBÇK) tarafından verilecek. Kurulun bürokrat olmayan 4 akademisyen ile 2 STK temsilcisi üyeleri Bakanlık tarafından belirlenecek, Mahalli Biyolojik Çeşitlilik Kurulları da valinin kontrolü altında olacak. Yani; siyasi iktidara bağlı bir kurul tarafından tabiat ve biyolojik çeşitlilik korunacak, sizce bu koruma nasıl olacak? İktidarın ‘tabiatı’na göre, ekonomik, ekolojik politikalarına göre olacağı ortada. UBÇK üyeleri arasında DSİ ve Maden İşleri Genel Md. temsilcilerinin yer alacak olması, korunacak değerin tabiat varlıkları değil yatırımcıların çıkarı olacağını göstermeye yetiyor.

Şu andaki tescilli doğal sitler ve tabiat varlıkları UBÇK tarafından yeniden değerlendirilecek, kanundaki koruma statülerine göre tescillenecek ya da mevcut statüleri kaldırılacaktır. Yani; çok sayıdaki doğal varlık sitten çıkartılacak. İkizdere için verilen doğal sit kararına ilişkin Başbakanın ve Çevre Bakanının tavrı göz önüne alındığında, UBÇK İkizdere için koruma kararı alır mı?

Kime göre ‘üstün’ kamu yararı?

Koruma altına alınan “mutlak koruma bölgelerinde hiçbir kullanıma izin verilemez, intifa ve irtifak hakkı tesis edilemez” tümcesi, ‘ancak’ ile devam ediyor, “bu alanlarda ülke düzeyinde, üstün kamu yararı ve stratejik kullanımı gerektiren kullanma izni, intifa ve irtifak hakkı Bakanlar Kurulu kararı ile verilebilir” ile tamamlanıyor. Yani korunacak alanların nereler olduğu, ne derece korunacağına Çevre Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu karar verecek.

Tasarı ile üstün kamu yararını tespit etme yetkisi Bakanlar Kurulu'na bırakılıyor. Şimdiye kadar, bir işlemin amaç öğesi bakımından "kamu yararına" mı, yoksa kişisel bir koruma veya zarar verme amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve salt siyasi bir amaç veya kişisel bir amaç güdülmüş olduğu kanaatine varırsa işlemin iptaline karar verirdi, birden fazla kamu yararının olması durumunda da hangisine üstünlük verileceği yargı tarafından değerlendirilirdi, yasa tasarısı ile üstün kamu yararı kararını verme yetkisi Bakanlar Kurulu’na bırakılıyor. İdari yargının amaç yönünden hukuksal denetimi sınırlandırılmaya yönelik tehlikeli bir düzenleme.

Amaç; kullanıma açmak

Yasanın neden çıkarıldığı, kimin yararına çıkartıldığı, yani amacının ne olduğunu en iyi anlatan "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadesidir. Yasanın pek çok yerinde geçen bu ifadeden anlaşılacağı üzere burada öncelikli olan doğal varlıkları korumak değildir, öncelikli olan kullanıma, yararlanmaya açmak, korumanın amacı da kullanmanın yararlanmanın sürekliliğini sağlamaktır. Konuyu daha iyi anlayabilmek için, “Allianoi'nin 'koruma kullanma dengesi gözetilerek' kumla örtülüp, suya gömülmesine karar verildiğini” anımsamamız yeterlidir.

Kısacası, bir doğal varlığın korunması gerekip gerekmediği konusunda uygulanan ekonomi ve ekoloji politikaları belirleyici olacak. Tasarıyı hazırlayan AKP Hükümetinin politikalarında, doğal varlıkların para kazanılacak kaynaklar olduğu, küresel sermayeye kaynak sağlamaya öncelik verildiğini biliyoruz. AKP gibi neoliberal politikaları benimsemiş hükümetlerin yönetiminde bu yasa doğal varlıkları korumayacaktır, aksine yaşam alanlarını sermayenin yağmasına, talanına açacaktır, barajlar, HES'ler, madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önü alınamayacak, yaşam alanlarını korumak daha da zorlaşacaktır.

Yaklaşık 8 ay sonra seçim var, seçimin 2011 yılının çevre gününde, 5 Haziran günü yapılacağı yazılıyor. Doğanın korunması açısından da seçmenin iradesinin sandığa doğru yansıması açısından da tasarı bu dönemde yasalaşmamalıdır. 2011’de yapılacak seçim döneminde tasarı enine boyuna tartışılmalıdır, seçime girecek partiler, adaylar tasarıya ilişkin görüşlerini ve tercihlerini açıklamalıdır. Bu tartışma partilerin ekoloji politikalarını da gösterecektir.

Onların ‘tabiatı’ bu, kendi önceliklerine göre bu tür tasarıları hazırlarlar, buna karşın yaşamı önceliğine veren yaşam savunucuları ‘tabiatınız kurusun’ deyip toplumsal ve siyasal mücadeleyi yükseltmeli, yoksa onlar bizim tabiatımızı kurutacaklar, yaşam alanlarını yok edecekler.


İzmir Günlüğü

İzmir’de İşimiz Allah’a kaldı

28 Ekim 2010 Perşembe günü İzmir yine yağmura teslim oldu. Her yıl benzer yoğun yağışlar olur, her zaman aynı manzaraları yaşarız. Zemin katları sular bastı, yollar dereye dönüştü, araçlar yollarda kaldı, o gün mesai 10.00’da başlayabildi. Herkes şikayetçi, soruna çözüm bulacaklardan ses yok, söyledikleri “çok fazla yağmur yağdı”. Yani İzmir’de işimiz Allah’a kaldı, O zaman İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne, İlçe Belediyeleri’ne, İzsu’ya ne gerek var? Hani ‘İşiniz İzmir, Gücünüz İzmir’di’?

Alacağımız için 4 Kasım 2010 saat 12.30’da Belediye Kapısındayız

“İşimiz İzmir, Gücümüz İzmir” sloganıyla İzmir’de yerel yönetimi ele geçirenlerin ilk işi suya % 20, toplu ulaşıma da % 50’ye varan zam yapmak oldu. Ayrı seçim bildirgesi ve ayrı adaylarla İzmir'de yerel seçimlere katılan Birlikte Başaracağız Platformu seçim çalışmalarında 'seçimi kazansak da kazanmasak da emekçilerin, yoksulların, İzmirlileri'nin haklarını savunma sözü' vermişti. Bu sözün gereği olarak seçimlerin hemen ardından ulaşıma ve suya yapılan zamma karşı örgütlü biçimde karşı durdu, itiraz etti, dava açtı. Açılan davalar sonunda 1 Haziran 2009 tarihinde yürürlüğe giren su ve toplu ulaşım zamları mahkemelerce iptal edildi. Yürütülen mücadele sonunda fazla alınan su paralarının faturalardan mahsubu sağlandı.

Şimdi mahkemenin iptal ettiği ulaşım zammı nedeniyle alınan fazla paraların geri alınması gündemde. İzmir Büyükşehir Belediyesi yargı kararına bir gün uydu, 27 Aralık 2009 tarihinde bir günlüğüne 1 Haziran 2009 öncesi tarifeyi uyguladı, ardından İzmirlilerle alay edercesine 28.12.2009 tarihinde daha zamlı yeni tarifeyi uygulamaya koydu.

Yargı kararı ile 1 Haziran 2009 ila 27 Aralık 2009 arası alınan zamlı ulaşım ücretlerinin hukuksal dayanağı kalmamıştır, yani Belediye İzmirlilere borçludur. İzmir Büyükşehir Belediyesi, borcunu ödemeye yanaşmıyor.

Yargı kararının uygulanması, fazla ödenen ücretlerin geri alınması için Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) İl Örgütü tarafından çalışma başlatıldı, İzmirliler alacaklarını geri istemek için 4 Kasım 2010 saat 12.30’da İzmir Büyükşehir Belediyesi önüne çağırılıyor. İlle de EDP’li olmanız gerekmiyor, kentli olma bilinciyle, hakkını savunan herkesin katılması isteniyor.

Herkesin kent yaşamına eşit fırsatlarla katılma hakkı vardır. Toplu ulaşım herkesin yararlanabileceği bir kamu hizmeti olmalıdır. Hiçbir hak mücadele etmeden kazanılmaz ve korunamaz.


Arif Ali Cangı

31.10.2010

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.