Hem sol, hem yeşil

24 Eylül 2012 14:59 / 1581 kez okundu!

 


Her gün onlarca ölümlerle adeta savaşı yaşıyoruz. İktidar Partisi, ‘öldürerek bitireceğim’ gözü dönmüşlüğü ile daha fazla ölüme davetiye çıkartıyor. Anamuhalefet Partisinin ne yapmaya çalıştığı belli değil, zikzaklar çizip duruyor. Özelikle son günlerdeki Oslo açıklamalarıyla, tepkiler üzerine yaptığı savunmalarıyla Kürt Meselesi konusunda tam anlamıyla çuvalladı, bu arada kendi içindeki çözüm arayışlarını da boşa düşürdü. Şiddetin tavan yaptığı bir ortamda, müzakereyle, tartışmayla, demokratik siyasetle çözüm arayanların sözleri de duyulmaz oldu. Bu ortamda siyaseti konuşmak çok zor, ama yine de sözü, siyaseti değerli kılmaktan başka yolumuz yok.

Türkiye’nin can yakıcı bu sorunu gibi tarihinden kaynaklanan sorunlarının yanı sıra, her alanda eşitsizlik, adaletsizlik ve ciddi demokrasi sorunları ortada duruyor. AKP iktidarının giderek artan otoriterleşmesi ve muhafazakârlaşması ile sorunlar derinleşiyor, buna karşı duran muhalefetin de ciddiye alınır çözüm yolları önermediğini görüyoruz.

Diğer yandan, bugün artık küreselleşen kapitalizmle, insanın emeğinin sömürüsünün yanı sıra doğal varlıklar da kaynak haline geldi, doğa da sömürünün konusu haline dönüştürüldü. Uygulanan politikalarla yaşam kaynakları hızla tüketiliyor, yaşam alanları kirletiliyor, önlenmeyen küresel iklim değişikliğiyle ekolojik yıkım kapımıza dayandı. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle de kapitalist sistemin sürekliliğini sağlanmaya çalışıyor. Bu sistem, aynı zamanda eşitsizliklerin, hiyerarşinin ve merkezileşmenin sürekli hale geldiği, şiddetin kurumsallaşmış biçimde gündelik yaşamın parçası haline geldiği, dayanışmanın yok olduğu bir toplum düzenini de yarattı.

Toplumsal ve ekolojik yıkıma götüren bu gidişi durduracak yeni bir yol bulmak zorundayız. Bu yol, sistemi değiştirmeyi hedefleyen yeni bir siyasetle açılabilecektir. Son kamuoyu yoklamaları yeni siyaset arayışının toplumsal zeminin olduğunu bize gösteriyor

Var olan sorunlar karşısında oluşturulacak yeni siyaset, ekolojinin yanı sıra Türkiye'nin eşitlik, özgürlük ve demokrasi sorunlarına da çözüm politikaları önermek zorundadır. Bir başka deyimle yeni siyasetin emek siyaseti, kimlik siyaseti ve ekoloji siyasetini buluşturması gerekmektedir.

Son yıllarda ‘sol’un içindeki ayrışmadan emek siyaseti ile kimlik siyasetini ortaklaştırmayı başaran bir akım ‘özgürlükçü sol’ ortaya çıktı. Siyasal alanda bu düşüncenin yürütücüsü Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) oldu. Yaşadığı pek çok sıkıntısına rağmen EDP özgürlükçü sol düşüncenin taşıyıcılığı görevini ısrarla sürdürüyor. Şimdi özgürlükçü sol düşünce ile ekoloji düşüncesinin, yeşil siyasetin ortaklaşması aşamasına gelindi. EDP ile yeşil düşüncenin siyasal düzlemdeki taşıyıcısı olan Yeşiller Partisi arasında yaklaşık on aydan bu yana ortak çalışmalar sürdürülüyor. Bu ortak çalışmalarla yeni siyaset için epeyce yol alındı. Bu çabanın ‘özgürlükçü sol düşünce ile ekoloji düşüncesinin koalisyonu’ şeklinde mi, yoksa ‘iki alanın birbirini tamamlayan yeni bir siyasetin inşası’ şeklinde mi sonuçlanacağı merakla izleniyor.

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var, yeşil düşünce ile özgürlükçü sol düşüncenin buluşturma çabaları, çok değerli çabalardır. Bu çabalar, dünyayı, çağı doğru okumanın, değişmenin, dönüşmenin göstergesidir. Kendisi değişen, dönüşen bir hareket, sistemi de radikal biçimde değiştirme potansiyelini içinde taşır.


KAPİTALİZM - ENDÜSTRİYELİZM

Yeni siyasetin inşası için özgürlükçü sol düşünce ile yeşil düşüncenin kavramlarının anlaşılması ve ilişkilendirilmesi bir ihtiyaç olarak ortada duruyor. Bu kapsamda, ‘sol’un en belirleyici yanı kapitalizm eleştiri, kapitalizmi aşma hedefidir. Yeşil düşünce sisteminde kullanılan en belirleyici kavram ise ‘antiendüstriyelizm’dir. Yeni siyasetin oluşturulmasında öncelikle antikapitalizm ile antiendüstriyelizm kavramlarını ele almak gerekiyor. Önce, yeşil düşüncenin anlaşılabilmesi için antiendüstriyelizm kavramı üzerinde durmakta yarar görüyorum. Burada iki alıntı yapmak istiyorum.

Yeşil düşünce literatüründe kullanılan belki de en spesifik kavram ise antiendüstriyelizmdir. Endüstriyalizmi sanayi toplumunu tanımlamak için kullanılmasının ötesinde asıl ayırdedici anlamına iki kutuplu dünyanın özgül şartları içinde kavuştu. Yeşil hareketlerin doğduğu yıllarda Sovyet ve Çin tipi sosyalist sistemlerin de rakibi oldukları kapitalist sistemden bir farkı olmadığı, iki sistemin ortak noktası olarak endüstriyelizm gösterilmiştir (1)

Endüstri toplumunu belirleyen endüstriyalizm, ekonomik cephede, sermaye ve teknoloji yoğun bir üretim sürecinde talebin kışkırtılmasına dayalı üretim örgütlenmesiyle yalnızca küçük bir azınlık için refah sağlarken çoğunluğu yoksulluğa mahkum etmektedir. Toplumsal cephede, patriyarkal değerlerle yoğrulduğu için kadın-erkek eşitsizliğinin ebedileştiği, kurumsallaşmış şiddetin gündelik yaşamın parçası kılındığı, merkeziyetçiliğin her alana sindiği bir toplum durumudur. Siyasal cephede, örgütlenme ve işleyişin hiyerarşik ve merkeziyetçi olduğu, farklı siyasal görüşlerin karar alma mekanizmalarım etkileyemediği bunun yerine uzman görüşlerinin esas alındığı, özgürlükçü ve dayanışmacı yaklaşımları dışlayan bir hukuk ve düzen anlayışının hüküm sürdüğü vurgulanmaktadır (2)

Bu anlatımlardan da anlaşılacağı üzere yeşil hareketin değiştirmeyi önüne koyduğu endüstriyel toplum ile solun değiştirmek istediği kapitalist toplum tanımları arasında önemli bir farklılık yoktur. Burada sol açısından öne çıkan kırılma, Yeşil Hareketin çıkış yıllarında, doğaya karşı politikaları nedeniyle reel sosyalizmi, kapitalist sistemin ikizi olarak tanımlanmış olmasıdır. Bu kırılmanın ‘Özgürlükçü sol’un reel sosyalizme olan eleştirisiyle, Yeşil Hareketin bugünkü küresel kapitalist sisteme yönelik eleştirisi ile aşılabileceğini düşünüyorum.

Günümüzde, sürdürülebilir kalkınma kavramı arkasına gizlenmiş olan sürekli ekonomik büyüme dünyanın fiziki koşullarını zorlamaktadır. Endüstrileşmenin mevcut düzeyi ve hızı karşısında yenilenemeyen doğal kaynak rezervleri tükenmekte, ortaya çıkan atıklar ve nüfus baskısı çevrenin taşıma kapasitesinin ötesinde yoğun bir kirlilik yaratmaktadır. Bugün endüstriyelizm, küreselleşen kapitalist sistemin taşıyıcısı işlevini görmektedir. Buradan kapitalist sistemi aşmadan endüstriyel toplumdan kurtulmanın, endüstriyelizmden kurtulmadan da yaşanabilir bir dünya kurmanın mümkün olmadığı sonucu çıkmaktadır. Bu sonuç aynı zamanda yeşil ve solun ortaklığını zorunlu kılıyor.

Sözün özü; eştlik, özgürlük, adalet, barış ve dayanışma gibi solun değerleriyle, doğayı bir kaynak deposu olarak görmeyen, doğayla uyumlu bir yaşamı hedefleyen, yaşamın korunmasını önceliğine alan yeşil düşüncenin harmanlandığı, hem sol hem yeşil yeni siyaset hem mümkün, hem de kaçınılmaz gözüküyor.


Arif Ali CANGI

24.09.2012

---

(1) Ümit Şahin- Yeşil Düşünce- Yeşil ve Siyaset- Lotus
(2) Aykut Çoban- Çevreciliğin İdeolojik Unsurlarının Eklenmesi - Yeşil ve Siyaset- Lotus


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.