Düşünce özgürleşmeden olmaz

07 Nisan 2013 14:16 / 1504 kez okundu!

 


Kürt meselesinin çözümü yolunda önemli bir süreci yaşıyoruz. 21 Mart'ta Diyarbakır'daki muhteşem Newroz buluşması ve PKK lideri Abdullah Öcalan'ın barış sürecine ilişkin yaptığı çağrının ardından çatışma ortamından uzaklaşılması için önemli adımlar atılıyor, silahsız, sözün değerli olduğu demokratik siyaset alanı açılıyor. Demokratik siyasetin olmazsa olmaz koşulu düşüncenin özgürce ifade edilmesidir.

Ancak düşünce özgürlüğü bu topraklarda o kadar da kolay değil. Önce "söz gümüşse sükut altındır" sözü ile susmayı tembih eden bir kültürümüz var, sonra bu kültüre uygun yasakçı yasalarımız var. Bu yasaların üstünde anayasa olsa da uluslararası sözleşmeler olsa da sonuç değişmiyor.

Anayasanın 26.maddesinde "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir" yazsa da önemsenmez. Anayasanın 90. maddesine göre öncelikle uyulması gereken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10.maddesinde "herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir", BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi'nin 19.maddesinde de "Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya sanatsal urun şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünü de içerir" dense de hep yasakçı yasalar uygulanır, düşünce hapsedilir. Yasaların yanı sıra düşüncenin açıklanmasını yasaklayıcı ve cezalandırıcı idari ve yargısal uygulamalar çok büyük sorunumuz olarak ortada duruyor.

Paket paket yargı reformları(!) da düşünceyi özgür kılmaya yetmiyor. Geçen yaz aylarında yasalaşan üçüncü yargı paketinin ardından şimdi dördüncüsü meclisin gündeminde.

3.Yargı paketinde 31.12.2011 tarihine kadar mahkemeler, mülki idari amirlikler ve diğer makamlarca basılı yayınlarla ilgili verilen toplatma, yasaklama, dağıtım ve satışın engellenmesi kararları yeni bir mahkeme kararı verilmezse hükümsüz kalacağı, basın yasasındaki yargıyı etkileme suçu kaldırılırken, ceza yasasındaki yargıyı etkileme suçunun cezası hapisten para cezasına çevrildi. 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olan, temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren suçtan dolayı açılan kamu davaları ve cezaların ertelenmesi ile yetinildi.

Meclisin gündeminde olan 4 Yargı paketi de beklentileri karşılamaktan çok uzak. Tasarı Meclis Adalet Komisyonu'nda kabul edildi, henüz komisyon raporu yayınlanmadığı için tasarıda değişiklik var mı, onu bilemiyoruz, basına yansıyan düşünceyi ifade özgürlüğü ile ilgisi olmayan "ihaleye fesat karıştırma suçu"na ilişkin bir değişiklik önergesi eklendi, tasarı her an Genel Kurul'a gelebilir.

Hazırlık çalışmalarında tartışmaya açılmayan, kamuoyundan gizli tutularak uzun süre Bakanlar Kurulu’nda bekletilen tasarı ile, Adalet Bakanı’nın açıklamalarına göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Türkiye aleyhinde verilen ihlal kararlarının önlenmesi hedefleniyor. Ancak bu tasarı ile getirilen düzenlemeler, ifade özgürlüğünü sağlamaktan ve Türkiye’deki demokrasi eksikliğini gidermekten çok uzaktır.

Örneğin terör örgütlerinin bildiri ve açıklamalarının basılması ve yayınlanması ile propagandasının yapılması suçlarında, “örgütün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” kriteri getirilmiş olmasına karşın, “amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması, slogan atılması, ses cihazları ile yayın yapılması” gibi eylemler yine suç olarak sıralanıyor. Yine tasarı ile “teşvik”, “telkin”gibi düşünceyi açıklamanın doğal sonucu olan sözcüklerle “halkı askerlikten soğutma” suç olarak korunmaya devam ediliyor.

Son haber, Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin adil olmayan, vicdanları sızlatan yargılamayı eleştirdikleri için Agos Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş ve yazar Ümit Kıvanç hakkında TCK 301.maddesi kapsamında soruşturma açılmış. Yasada "soruşturma Adalet Bakanının izni" koşuluna bağlanmış olmasına rağmen izin için başvurulmadan soruşturmanın yürütülmesi karşısında düşüncenin özgür olmadığı bir kez daha gördük.

Paket paket yasalar yapılsa da düşünce özgür olamıyor ve demokrasi eksiğimiz devam ediyor. Henüz iş işten geçmiş değil, 4.Yargı Paketine "TCK 301.maddesinin ve Terörle Mücadele Kanununun yürürlükten kaldırıldığı" eklemesinin yapılması, barış sürecine yapılacak en önemli yasama katkısı olacaktır.


Arif Ali CANGI

07.04.2013

Son Güncelleme Tarihi: 14 Nisan 2013 16:31

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.