Anayasa Değişikliği; Savaş İlanı ve Haklarımız

12 Nisan 2017 17:49 / 1286 kez okundu!

 

 

Geçen yazımda; anayasa değişikliği paketindeki Cumhurbaşkanına tanınan olağanüstü yetkilerden bahsetmiş, bu yetkilere rağmen Meclisin Cumhurbaşkanı’na soru bile soramayacağını, denetim mekanizmalarının kaldırıldığını, Cumhurbaşkanının yargılanmasının fiilen mümkün olmadığını anlatmaya çalışmıştım.[1] Bu yazımda 16 Nisan’da yapacağımız tercihten önce biraz daha ayrıntıya girmek istiyorum.

 

 

Savaş  İlanı Yetkisi

Savaş hali ilanı ve silahlı kuvvetlerin kullanılmasına izin verme yetkisi mevcut anayasanın 92.madeesinde düzenlenmiş durumda. Buna göre; savaş hali ilanına karar verme yetkisi Meclise aittir. Üstelik bu yetki “milletlerarası hukukun meşru saydığı haller”le sınırlı olarak kullanılabilir. Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi de TBMM’nin. Anayasa meclis tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması nedeniyle silahlı kuvvetlerin kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanına silahlı kuvvetleri kullanma yetkisi tanıyor.  1 Mart tezkeresi diye bilinen olayı hatırlayalım, Irak savaşı öncesinde işgal kuvvetlerine Türkiye topraklarının kullandırılması ve Türkiye’nin bunlara silahlı olarak destek vermesi amacını taşıyan Hükümet tezkeresi, savaş karşıtlarının toplumsal tepkisi sonucunda  01.03.2003 günü yapılan TBMM’nin 39 no’lu birleşiminde salt çoğunluğun evet oyunu alamamış, bu sayede Türkiye savaşın dışında kalmıştı.

Şimdi bu maddede değişikliğe gidilmese de Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104.maddeye “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verir”e ilaveten “Milli güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır” yetkisi tanınıyor.. Değişiklikle Cumhurbaşkanı “milli güvenlik politikalarını belirleyip, gerekli tedbirleri alabilecek ve Silahlı Kuvvetlerini kullanabilecek.  Bu durumda savaş ilanı, yabancı silahlı kuvvetlerin  Türkiye’de bulundurulması, Türk Silahlı Kuvvetlerin yabancı ülkelere gönderilmesi için meclis kararını öngören  92.madde fiilen yürürlükten kalkmış olacak. Cumhurbaşkanına verilen bu yetkilerle Anayasa değişikliği çok tehlikeli maceralara sürüklenmemizin yolunu açabilecek.

 

Başkan ve Adamları

 

Anayasa değişikliği paketi Cumhurbaşkanına ülke yönetiminde vahim sonuçlar doğuracak  başka yetkiler de tanıyor. ”Cumhurbaşkanı yardımcıları, Cumhurbaşkanına vekâlet ve bakanlar” başlıklı Anayasanın 106.maddesinin son fıkrası ile (başlıkla hiç alakası olmayacak şekilde) “bakanlıkların kurulmasına, kaldırılmasına,  görevleri ve yetkilerine, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulmasına” Cumhurbaşkanı karar verecek. Bu sayede, Cumhurbaşkanı dilediği bakanlığı kapatabilecek, dilediği yeni bakanlıklar kurabilecek, milletvekili seçilme yeterliliği olan herhangi birini Bakan olarak, bakanlık üst düzey bürokratlarını atayacak. Yani, ülke yönetimi “başkan ve adamları”na kalacak.

 

Kararnamelerle Çevre, Sendika ve Grev Hakkı !

 

Yürütme yetkisinin tamamını kendinde toplayan Cumhurbaşkanının ‘Yasama’ya dair yetkileri de olacak. 104 madde değişikliği metninde her ne kadar “yürütme yetkisine ilişkin” dense de Cumhurbaşkanı tarafından çıkartılacak kararnameler kanun gücünde olacak, kanunlar gibi iptali için sadece Anayasa Mahkemesi’ne dava açılabilecek.

Olağan hallerde, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerindeki temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümdeki siyasi haklar ve ödevler dışında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkartılabilecek. Kararname çıkartılabilecek İkinci Kısım, Üçüncü Bölüm neyi kapsıyor? Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler başlığını taşıyan bu bölüm;  “…Kıyılardan Yararlanma, Toprak Mülkiyeti, Kamulaştırma, Devletleştirme ve Özelleştirme, Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti, Çalışma Şartları ve Dinlenme Hakkı, Sendika Kurma Hakkı, Toplu İş Sözleşmesi, Grev Hakkı ve Lokavt, Ücrette Adalet Sağlanması, Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması, Konut Hakkı, Sosyal Güvenlik Hakları, Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması, Sanatın ve Sanatçının Korunması, Gençliğin Korunması…” çok önemli hak ve ödevleri kapsıyor.

Bu konularda Cumhurbaşkanı bir sabah kalkıp dilediği düzenlemeyi yapabilecek. Örneğin; çalışma hayatına, kültür ve tabiat varlıklarına, çevreye, kıyıların tahsisine ilişkin kararname çıkartabilecek, özel mülkleri kamulaştırabilecek. Emek Örgütleri ve Ekoloji Hareketleri Cumhurbaşkanı Kararnameleri ile uğraşmaktan başka bir şey yapamayacaklar.

Olağan hallerde bunlar yaşanacak, 119.madeye göre OHAL ilan edilmesi halinde her konuda  Kanun Hükmünde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkartılabilecek, bunlar hakkında Anayasa Mahkemesi’ne dahi başvurulamayacak, kısacası OHAL’de hiçbir hukuki güvence olmayacak, tek kişinin insafına terkedileceğiz.

 

‘Tarafsız’ Bağımlı Mahkeme

 

Anayasa değişikliği paketinin 1.maddesi ile Yargı Yetkisi başlıklı Anayasanın 9.maddesine  Yargı yetkisini kullanacak‘bağımsız mahkemeler’,  “bağımsız ve tarafsız mahkemeler” şeklinde değiştiriliyor. Buradaki ‘tarafsız’ sözcüğü tam bir göz boyama. Çünkü  Yargının tarafsız karar verebilmesi için öncelikle  bağımsız olması gerekir, bağımsızlık da her türlü etkinin özellikle siyasi iktidarın etkisi dışında tutulmayı gerektirir. Gelin görün ki, bu Anayasa değişikliğinin bir amacının da Yargıyı siyasi iktidarın kontrolüne sokmak olduğu  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) na ilişkin değişiklikte çok net görülüyor.

Anayasanın 159.maddesinde yapılması teklif edilen değişiklikle ‘Yüksek’i atılan,  Adalet Bakanı ve Müsteşarı ile birlikte 13 üyeden oluşacak Hakimler Savcılar Kurulu (HSK)’nun 4 üyesini Cumhurbaşkanı doğrudan seçecek, kalan 7 üye de TBMM tarafından seçilecek. Bunun anlamı şudur; HSK, Cumhurbaşkanı tarafından atanmış Adalet Bakanı’nın başkanlığında, yine Cumhurbaşkanı tarafından atanan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan seçilen 4 üye, Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran kendi partisi milletvekillerine seçtirdiği 7 üye olmak üzere 13 üyeden oluşur.

Anayasa değişikliğinin kabul edildiği tarihten itibaren en geç otuz gün içinde HSK üyelerinin seçimi tamamlanmış olacak. Mesleğe kabul, meslekten çıkarma dahil olmak üzere hakimler ve savcılar için her türlü kararı almaya yetkili olan HSK  bu şekilde oluşursa tarafsız karar verecek  bağımsız mahkemeler nasıl olacak? Bu düzenleme ile ‘bağımsız ve tarafsız mahkeme’ sözü koca bir yalan haline geliyor, idarenin işlem ve eylemlerinin yargısal denetimi diye bir şey kalmıyor. Bununla birlikte  Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulu’na idari soruşturma yetkisi tanınarak, Yargıyla yapılamayan idari bir kurula yaptırılacak.

 

‘Hayır’lı bir sonuç olsun

 

Sonuç olarak;  anayasa değişikliğinin referandumdan geçmesi halinde, ülkenin kaderi her şeye yetkili, hiç denetlenmeyen, hesap sorulmayan bir kişinin elinde olacak. Demokratik Hukuk Devletine tamamen veda edilecek.  Şimdiki antidemokratik ve hukuk güvenliğinin olmadığı fiili durum, kurumlarıyla birlikte anayasal kurallara bağlanacak, anayasa değişikliğine evet diyenler de güvende olamayacaklar.

Karar vermemiz gereken; demokratik muhalefetin tamimiyle ortadan kaldırıldığı, ülke yönetimini yürütme yetkisini  tek başına kullanan, yasama ve yargının bağlandığı  bir kişiye teslim etmek, iktidardakiler ile  çevresindeki küçük bir azınlığın dışında hiç kimsenin güvende olmayacağı, sürekli gerilim ve kaos içinde olan bir ülkede yaşamak istiyor muyuz? Kararımız hayırsa, 16 Nisan’daki oyumuz da Hayır olmalı.

 

Arif Ali CANGI

10.04.2017

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.