Yetsin artık!

26 Eylül 2011 11:53 / 1512 kez okundu!

 


Fessenheim
Fessenheim 13 km
Fessenheim 3 km
Fessenheim 9 km
Fessenheim 4 km
Fessenheim 17 km
Fessenheim 11 km

Fessenheim neresidir? Benim oturduğum köye 6 km uzaklıkta, Fransa'da Ren nehri kıyısında bir nükleer santraldir. Japonya'nın yaşadığı tsunaminin yarattığı nükleer felaketin hemen arkasından başlayan nükleer enerji santrallerinin kapatılması kampanyasının içinde bir eylem biçimi olarak her yerleşim birimininin tabelasında Fessenheim'e uzaklıklığı da belirtilmiş. Tehlikenin ne kadar yakın olduğu konusunda da bir bilinç yaratılmaya çalışılmış. Nükleer karşıtlarının daha bir çok eylemle birlikte yarattıkları bilinç ve ve santrallere olan tepki olumlu sonuçlar vermeye başlamış ve hükümetler santrallerin zamana yayılarak kapatılacağını planlamaya başlamışlardır. Peki ama Japonya felaketi yaşanmasaydı bu tepki yine aynı oranda olur muydu? Olmazdı kuşkusuz. Çünkü onyıllardır nükleer sanrallerin insanlık için ne büyük tehlike olduğu anlatılıyorken aynı oranda tepkiler neden oluşmamıştı?

Kuşkusuz teknolojinin olanakları ile felaketin naklen yayınlanmasının insanlarda yarattığı bilinç kendi elleriyle geleceğini yok etme korkusu geniş bir kamuoyu baskısı yaratmış ve hükümetleri yeni enerji politikaları oluşturmaya, alternatif enerji kaynaklarına yönelmeye zorlamıştır.

Felaketlerin insan bilincinin oluşmasında bu denli etkili olmaları anlaşılır bir şey olsa gerek.

Türkiye‘de son yaşanan felaketlere rağmen kitlesel bir tepki oluşturacak yeterli bir bilincin oluştuğundan söz etmek mümkün mü?

Ordunun en üst kademesini oluşturan subayların yarısına yakını cezaevinde. Darbe suçlamaları ile yargılanıyor. Türkiye üzerine çöken kara bulutların dumanı ordu içinde özel örgütlenmiş kirli yapılardan tütüyor. Jitem cinayetleri artık inkar edilemez gerçeklikte gözler önünde. Faili meçhuller şurasından burasından da olsa tırmıklanıyor. Yeni anayasa için kırık çıkık da olsa yeni adımlar atılıyor.

Yeni anayasa konusunda atılan her adım ve barış konusunda her girişim kana bulanıyor. Provakasyon yuvalarından çıkan provakatörler halkı sindirme korkusuyla birlikte karşılıklı kin ve nefreti besleyerek halkları biribirine kırdırıp iktidarlarını sürdürebilme telaşı içindeler. Gerçekler hiç bu kadar yalın ve açık kendilerini göstermediler. Eski ile yeni arasında kıran kırana bir süreç yaşıyor.

Bütün bu gelişmelere rağmen halkta yeterli bilinç oluşmadı mı? Neden hala bir susukunluk ve durgunluk ağır basıyor? Sendikalar meslek odaları vb. sivil örgütler neden demokrasi ve barıştan yana daha aktif ve yığınsal tepki veremiyorlar?

Devletin Öcalan‘la yaptığı görüşmelerde gelinen nokta ve yaşananlar birbirinden çok uzak iki ayrı uç.

Gerek devletin gerekse PKK'nın silahlı güçleri barışı sevmiyor. İstemiyorlar. Devlet, özellikle ordu içinde bunca temizliğe rağmen hala derinlerde soluk alarak yaşamaya devam eden “derin devlet yapılanmasının“ Kürtler içindeki uzantıları da istemiyor. Barış onların yaşam alanlarını yok ediyor çünkü.

Gidererek artan bir oranda can kaybına neden olan saldırılar kaçınılmaz biçimde 90'lı yılları dayatıyor.

Aynı filmi defalarca görmüş olmak da geniş bir kesimde bıkkınlık yaratıyor.

Kaosa doğru sürüklenirken hep aynı senaryonun aktörleri bir bir sahneye çıkıyorlar. İşte “Piri Reis“ yine Ege sularına açılıyor. Rumlar çoktan petrol ve doğal gaz aramaya başladılar bile.

Başbakan Erdoğan inciler saçıyor etrafa. Rumlar aramaktan vazgeçerse biz de vazgeçeriz diyor.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Ne dersiniz? Piri Reis bir şey bulabilme ihtimali ile araştırma için denize açılıyorsa bu anlaşılabilinir. Türkiye bu konuda haklarını sonuna kadar savunmalıdır. Ama “Rumlar vazgeçerse biz de vazgeçeriz“ diyerek Piri Reis‘in gerçekten piyon olarak oyuna sokulduğunu kabul etmiş olmuyor musunuz?

Daha çekilecek çok acı, yaşanacak çok felaket varmış gibi görünüyor. Umut en zor anlarımızın can simidi. Umudumuzdan başka besleyecek neyimiz kaldı? Yaşanan felaketlerin umudumuzu yok edemeyeceğine inanmak ve umutla barışı beslemekten gayrı yapacak bir şey yok gibi görünüyor.

Başka bir şey yapmaya gücümüz de yok. Bu nedenle de silah yine çözüm olarak dayatılıyor bize.

Aklımızı kanla yıkıyorlar sanki.

Yetsin artık.

Söylenecek söz söylensin, atılacak adım atılsın, barışa doğru yürüyüş devam etsin.

Barışa doğru her adımın maliyetini canla ve kanla ödemeyeceğimizi bilerek yürümekten başka çare yok.


Ali Rıza ÜLEÇ

25.09.2011-Almanya


Son Güncelleme Tarihi: 28 Eylül 2011 14:14

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.