Sol’un sonu mu? Son’un solu mu?

19 Ekim 2009 00:47 / 1710 kez okundu!

 


Çok hızlı bir süreç yaşıyoruz. Bu sürecin en belirgin özellikleri üretimde yaşanıyor. Kendi yaşamımda da gözlemlemeye çalışarak yaşadığım süreçte algıladığım; kar oranlarında yüksek artışlarla beraber, işsizliğin de artması, üretim sürecine her geçen gün yeni teknolojilerin girmesi ve nihayet işçi sendikalarının hızla güç kaybetmeleridir.

Bu kriz sonrasında üretime daha hızlı bir biçimde girecek olan yeni teknolojilerin yarattığı değişimlerin çok iyi izlenmesi gerektiğine inanıyorum. İşçilerin üretim sürecine bedensel ve beyinsel olarak katılımları süreci bence artık bitmiştir. İşçilerin alınteri kurumaktadır. Önceleri daha fazla oranda işçilerin becerilerine, yeteneklerine, kas gücüne, bilgi ve deneyimlerine ihtiyaç duyuluyorken yeni teknolojilerle programlanmış bilgisayarlar aracılığıyla çok az sayıda ve sadece programı kontrol etmek süretiyle üretime katılmaları süreçleri yaşanmaktadır. Bu süreç doğal olarak doğrudan işçilerin bilincini etkilemenin yanı sıra üretim sürecindeki yerini de etkilemektedir. İşte bu değişim işçilerin sendikal örgütlenme ve mücadelerine de doğrudan yansımaktadır. Bunların yanında özellikle de Avrupa’da işkolu düzeyindeki örgütlenmelerin eskiden olduğu gibi işçilerin sendikal örgütlenmeye ya da çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi yönündeki etkisi giderek yok olmaktadır.
 
Tek tek işyerleri düzeyinde sözleşmelerin yapılması Türkiye gibi ülkelerde işyerleri düzeyinde direnişleri olanaklı kılmakla birlikte, sendikal örgütlenmelerin özellikle 12 Eylül karanlığının ağır darbelerinden kurtulamadığı gerçeği, sendikaların toplumsal muhalefetin oluşturulması ve geliştirilmesindeki rolünü de oldukça azaltmıştır. Genel olarak çalışanların örgütlülüğünün ama özellikle de işçi sınıfının hem ekonomik hem de politik örgütlenmelerinin güç kaybettiği koşullarda yaşanan ekonomik krizinin durumu daha da ağırlaştıracağı şimdiden görülmektedir. Sadece krizin faturaları çalışanlara ödetileceği bakımından bir sıkıntı değil, süreci doğru algılayabilmek ve işçiler için doğru alternatif programlar üretebilmek bakımından da sıkıntılar yaşanmaktadır. Almanya seçim sonuçları da göstermiştir ki; SPD hükümetlerinin iktidarları dönemlerinde gerçekleşen iş yasalarındaki değişiklikler, tarihlerinde aldıkları en düşük oy oranları olarak geri dönmüştür. Yine Almanya örneğinin öğretici sonuçlarından bir diğeri de, uygulanan yıkım politikalarına karşı çıkan sendikacılarında bulunduğu sol hareket başarı grafiğini giderek yükseltmektedir. Almanya Sol’u sadece alternatif programlar üretmekle kalmamış aynı zamanda da bu programları hayata geçirebilecek birleşik bir poitik sol örgütlenmeyi (Die Linke) gerçekleştirebilmişlerdir. Asıl önemlisi de bütün adımlarla yarattıkları, Sol Partinin halkın nabzını tutmayı başarabilmiş olmasıdır.
 
Üretimde İSO (Internatıonal Organızatıon for Standardızatıon) standartlarının aranır olmasıyla emeğin yeniden eğitimi, teknolojinin yenilenmesi, iş güvenliği ve işçi sağlığı, taleplerde kalitenin yükselmesi vb. nedenlerle başlayan süreçle birlikte artan işsizlikle, kar oranlarında da artış, giderek daha az ama daha kaliteli işgücü ve en yeni teknolojilerle üretim sürecini hızlandırmıştır. Yeni teknolojilerle birlikte işçilerin örgütlenmeleri, özellikle de sendikal örgütlenmeleri hızla kayıplar vermeye başlamış, sendikalar yaklaşan tehlikeyi farketseler de çoğu zaman çaresiz kalmışlardır. Bütün dünyada sendikal örgütlenmelerde çok hızlı bir üye kaybı yaşanmış, işverenlerin tehditleri ya da yaptırımları karşısında kazanılan haklar da kaybedilmeye başlamıştır. Bütün bunların üstüne emek maliyetin düşük olduğu ülkelere sermaye göçü, sendikaları işveren örgütleri karşısında daha da çaresizleştirmiştir.
 
Alışılmışın dışında hızla gelişen bu süreç karşısında sendikaların ve siyasi partilerin ya da emek örgütlerinin çaresizliği dikkat çekicidir. Bu süreci anlayabilmek için gerçekten de bütün verileri toplamak, incelemek, bilimsel ve araştırmacı bir süzgeçten geçirerek tartışmak gerekiyor.
 
Artık bir sürecin sonuna gelindiğini anlamak gerekiyor. İşte bu anlamda eski kalıplarla algıladığımız solun sonu sürecini yaşamaktayız. İşte bu sondan çıkacak sol, yarına umutları taşıyacak süreçlerin de sorumluluğunu üstlenebilecek, dahası halkı anlayabilecek ve inandırıcı olabilecektir.
 
Tek başına hiç bir sınıfın ya da sınıf partisinin bu süreci omuzlayabilmesi mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım insafsızlık olur. Giderek artan teknoloji yoğun üretim sürecinde, işçilerden ellerini toprağa dayayıp ayağa kalkmalarını beklemek de öyle.
 
Küreselleşen sermaye bu süreçten ya da krizden üretimde teknolojik yenilenme, daha düşük maliyetlerle daha yüksek karları hedefleyerek çıkacak. Üstelik artan sermaye artan küresel özellikleriyle büyük manevra olanaklarına da kavuşmaktadır. Bir ülkede çıkarlarını tehlikede görünce bir başka ülkede üretime devam edebilme olanaklarını yaratmıştır kendine. Başka ülkeye giderim diye de dayatabilmektedir kimi zaman. Bu nedenle de gelen, bütün ülkelerin işçilerinin birliğinin önemini de güçlendiriyor.
 
Çalışanlar, bir yandan krizin faturasını öderlerken gerçek anlamda bir yaşam savaşı verecekler. Süreci ne kadar iyi algılayabilir ve ne kadar hızlı birleşebilirlerse, birleşik sol bir muhalefet yaratabilirlerse yarınları o kadar aydınlık olacaktır.
 
Kapitalizm var oldukça sınıflar var olacaktır. Süreci sınıfların varlığı yokluğu biçiminde tartışmak yerine, üretim sürecinde sınıfların yaşamakta oldukları değişimleri algılamaya çalışmak daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Süreci anlamak için bütün verileriyle yakından izlemek gerekiyor. Kendi kendime sorarım hep; dünyanın en güçlü sendikaları neden kriz sürecini algılayamamışlardır? Neden öngörememişlerdir? Neden sürecin hep gerisinde kalmışlardır? Süreci yakından izlemek için yeterli ve hatta zengin olanaklara sahipler. Aynı soruları sınıf partileri için de sormak mümkündür.
Değişen bir şeyler var. Gelişen bir şeyler var. Sadece üretim süreçlerinde yaşanmıyor bu değişimler. 

Gelişme bir yandan büyük acılarla yaşanıyor. Acılara takılıp kalmadan geleni anlamak gerekiyor. Ben bir kez daha tekrarlamak istiyorum; "acılar paylaşıldıkça azalır” gerçeği faturaların acımasızlığı karşısında yeni ve farklı dayanışma modelleri yaratmayı zorunlu kılıyor. Ekonomik, politik ve sosyal örgütlenmelerin en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün birimleri dayanışma modelleri yaratabilmelidirler. Yokluğun, yoksulluğun, işsizliğin, açlığın paylaşılabileceği ama aynı zamanda da en geniş anlamıyla demokrasi ve barış bilincinin taşınabileceği modeller bulunmalıdır. Ben bu tür girişimlerin halkla en yakın temas noktaları olduğuna inanıyorum. Bunun için mutlaka bir örgüt olması gerekmiyor. Yerel halk insiyatifleri oluşturularak da soruna yaklaşmak mümkündür sanıyorum.
 
Son günlerde sanatçıların Leyla Önkol’un mezarını ve alilesini ziyaret girişimleri gibi insiyatiflerin küçük ama büyük adımların habercisi olacaklarına inanıyorum.
 
Sol kendini yenilemelidir. Halk yeniyi anlayacaktır. Sol halkı anlamadan, kendini halka anlatamadan gerçekleşecek sol birlikteliklerin yaşama şansı olmayacaktır. Halkın, vicdan ve adalet ruhunu doğru yakalamadıkça kağıt üstündeki alternatif sol programların hayatla buluşmasını sağlayamazsınız.
 
Kısacası Sol’un sonu aynı zamanda Sol’un yeni bir başlangıcı olabilecektir.


Ali Rıza Üleç
18 Ekim 2009, Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
19 Ekim 2009 15:43

illedost

"Kapitalizm var oldukça sınıflar var olacaktır. Süreci sınıfların varlığı yokluğu biçiminde tartışmak yerine, üretim sürecinde sınıfların yaşamakta oldukları değişimleri algılamaya çalışmak daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Süreci anlamak için bütün verileriyle yakından izlemek gerekiyor."  "Acılara takılıp kalmadan geleni anlamak gerekiyor."


"anlamak sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık
anlamak gideni ve gelmekte olanı..."


İşte işin özü bu ! Ama daha çok çalışmak ve kolektif düşünmek ve eylemek gerekiyor.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.