Sen Dünyanın En Güzel Kadınısın Demos Kratos!

12 Mart 2010 14:49 / 2628 kez okundu!

 


Olmaz dedi nüfus memuru. Tek başına Deniz cinsiyet belirtmiyor. Siz Türkler’de erkek adı olarak da çok Deniz var. Haklıydı kadın. Peki ne yapacaktık şimdi. Vaz mı geçecektik Deniz’ den?

Başka isim düşünmüyorsanız Deniz’ in yanına bir isim daha eklerseniz o zaman olabilir. “Öyle mi peki tamam o zaman düşünelim” dedikten sonra tekrar hastahaneye döndüm.

Zor olmuştu Deniz’in doğumu. Sezeryanla dünyaya gelmişti. Çok iri bir bebekti çünkü ve Meluş’un altıncı doğumu olacaktı. Nedense doğum öncesi içimizde bir korku vardı hep. Bu hastane doğum sırasında ölümler ya da ölü doğumlarla akıllarda yer etmişti. Ege’nin doğumundan kısa bir zaman önce Kadın Doğum Kliniği doktorlarının büyük bir bölümü ya emekliye ayrılmışlar ya da hastahaneden uzaklaştırılmışlardı. Kliniğin başına Freiburg Üniversite hastahanesi Kadın Doğum Kliniği şefi olan Dr. Posch getirilmişti. Başarılı bir doktordu “Frau DR. Posch”, gelir gelmez klinikte büyük değişiklikler yapmıştı. Kadro eğitiminden hastaların eğitimi ve gerekli araç gereçlerin yenilenmesine kadar bir çok konuda değişiklikler yapmıştı. Gözlerinin içine bakıyordu insanın. Rahatlatıyor ve büyük bir güven veriyordu sıcaklığıyla. Meluş’la konuşurken Frau Posch acaba ne hissediyor diye düşünüyordum.

Kim bilir günde kaç doğum yaptırıyor. Bebekleri hayatla buluşturuyor. Onun duygularını öğrenmeyi çok isterdim doğrusu. Birden kafamda nedense bir savaş seneryosu oluştu. Dr. Posch’un katıldığı doğumlarda hayatla kucaklaşan iki çocuğun büyüyerek kanlı bir savaşın tarafları olarak karşı karşı geldiklerini hayal ettim. Ve bu karşılaşmayı da doktorun öğrenerek iki asker arasındaki savaşa müdahale ettiğini ve biribirlerinin canları söz konusu olduğunda kendisinin de söz hakkı olduğunu anlatırken hayal ettim. Dr. Posch onlara niçin savaştıklarını, onlar biribirlerini öldürürlerken kimlerin kasalarının dolduğunu, ikisinden birisinin ölmesi durumunda kazanan tarafın olmayacağını anlatarak, “çocuklarını” kucakladığını hayal ettim... sonra annelerin koşarak doktoru kucaklamaları gözlerimde canlandı. Ne kadar çok anne biriktirdik evlat acısından kan ağlayan, yüreği kanayan ne kadar çok anne...

Emek dediğin nedir ki. En yüce değerse emek; insan hayatında birikeninden kıymetlisi var mıdır?

Bir mermi fiyatıdır, etiketinde ölüm yazan onlarca yıllık anne emeğinin bedeli...

-Deniz’ i kabul etmediler.

-Nasıl yani kim kabul etmedi?

Şaşırmıştı Meluş. Ege’nin nüfus kağıdını çıkartabilmek için Karlsruhe Konsolosluğunda yaşadıklarımızı hatırladık ikimiz de.

-"Ege diye Türk ismi olur mu?" diye soruyordu elindeki evraklarla işlemleri yapmaya çalışan memur.

İkimiz de şaşkınlıktan birbirimize bakmıştık. Konsoloslukta ne zaman bir işimiz olsa nedense hep kavga ederek ayrılmıştık. Almanya'da siyasi mülteci olduğumdan diye düşünüyordum ilk zamanlar. Ama konsolosluklarda çalışan kadroların bilgisiz ve yetersizlikleri bir çok vatandaşımızda da aynı tepkilere neden oluyordu.

Diğer memur, kendisine sorulan soruya gülerek cevap verdi.

-"Ya arkadaşım senin Ege Denizi ya da Ege Bölgesi’nden haberin yokmu hiç?" diye yanıtlarken bizden de özür dilemişti.

Şimdi de Alman vatandaşı olduktan sonra aynı sorunu Müllheim Nüfus dairesinde (Standesamt) mi yaşayacaktık?

-Yani tek başına Deniz’i kabul etmiyorlar.

“Bize ucuz emek lazım azizim. Mesela kadınlar ve çocuklar”

Çınar sinamasında Sevgili Ruhi Su’nun da katıldığı, İKD'nin düzenlemiş olduğu bir kadınlar günü kutlaması geliyor aklıma. Küçük bir tiyatro oyununda patronu canlandırırken rolüm gereği söylediğim bu sözler; hem sosyal hem de siyasal yaşamım boyunca kadın emeğinin nasıl vahşice katlanarak sömürüldüğüne yaşayarak tanıklık ettim.

“Partinin üst organlarında kadın çalışmalarından sorumlu yoldaşlarımız kadın mı erkek mi”

80’ li yılların başında sormuştu bir sevgili kadın yoldaşım. En yetkin örgütlenmelerimiz de bile kadın gerçek anlamda kendi olamıyordu.

Kadınlar dünyayı alacaklar bir gün elimizden. Alsınlar...

Ve ben yürekten şarkımı söylemeye devam ederim.

Sen dünyanın en güzel kadınısın Demos Kratos.

...

Doğum sezeryanla olacağı için tarih konusunda bizim isteğimizi sorduklarında (fazla zamanımız da yoktu) 8 Mart diye karar vermiştik. Dünya Kadınlar Günü’nde doğsun istedik kızımız. İkinci bir isim ararken de, ikircimsiz Rosa olsun diye istedim ben. Deniz Rosa olsun kızımın adı.

Hem Deniz hem de Rosa; ikisi de yaşadıkları ülkelerde iktidarların kanlı elleriyle öldürülmüş özgürlük savaşçılarıydılar. Deniz konusunda da ben çok ısrarlıydım. Deniz adı, önce Mustafa Hayrullahoğlu yoldaşımın adı olduğı için istemiştim. Bir de sözüm vardı Midilli’ye balıkçı motoru ile geçerken bundan sonra çocuklarım olursa adlarını Ege ve Deniz koyacağım diye.

Adı Deniz Rosa oldu en küçüğümüzün. Doğum tarihi de 8 Mart 2002. İki önemli günü bir arada kutlamaktayız şimdi. Bilmem iyi mi ettik. Deniz Rosa, adını anlamlandıracak bir hayat yaşasın istedik. Sevdasına ve Özgürlüğüne tutkun olsun istedik. Biz böyle istedik, ama o yine de kendi yolunu kendisi çizecek .

“Vardık, Varız, Var olacağız!” diyebilmen umuduyla;

Doğum ve kadınlar günün kutlu olsun küçük kadınım benim...



Ali Rıza Üleç
5 Mart 2010-Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.